Hüseyin Gülerce'den ifade sonrası açıklama

Hüseyin Gülerce'den ifade sonrası açıklama

GÜNDEM Haberleri

Zaman Gazetesi eski yazarı Hüseyin Gülerce, 'paralel yapı' soruşturması kapsamında ifade verdikten sonra açıklama yaptı.

Gülerce şunları söyledi:

Önce Fuat Avni bir liste yayınlamıştı biliyorsunuz, burada ismim vardı ama, Fuat Avni diye birisinin twitter'da yazdıklarıyla hareket etmemiz doğru değildi.

Pazar günü Beyaz TV'de bir programım vardı, katıldım orada da söyledim 'listede adım var' diye. Program bittikten ve Yalova'ya döndükten sonra arayanlar oldu. Başsavcılık açıklama yaptı 'listede isminiz var' diye. O zaman işin boyutu değişti. Bu resmi bir evrak. Orada gözaltına alınacaklar listesinde gözaltına alınması gereken insansınız.

E bekliyoruz gözaltı için gelen yok, yerimiz belli, saat 12'ye kadar Beşiktaş'ta. Onun üzerine ben tweet attım. Dedim ki 'listede ismim var bir işlem yapılmıyor, ben yarın ifade vereceğim' dedim. Ve bugün kendi arkadaşımın arabasıyla kendim geldim.

Hukuk diliyle teslim oldum ve İrfan Fidan savcı beye 'şüpheli' olarak ifade verdim. Biraz uzun sürdü çünkü çok soru var, 35-40 soru var. Fakat konunun benimle ilgili tarafı şu 6 Nisan 2009'da sayın Fethullah Gülen, herkul.org sitesinde bir sohbet yapmış. Bu sohbetin dört gün sonrasında da ben zaman gazetesindeki köşemde, 'Gülen neden uyarıyor' diye başlıkla bir yazı yazmışım.

Savcının yürüttüğü soruşturma bu Tahşiye denilen grupla ilgili. Yani bana anlatılan özetlenen şekilde olay şu, 6 Nisan'da 2009'da sayın Gülen Tahşiye'yi gündeme getiren bir konuşma yapıyor, arkasından 9 Nisan'da Samanyolu TV'de Tek Türkiye dizisinde bu konu ele alınıyor. şimdi denk gelmeye bakın, 10 Nisan'da da ben sayın Gülen'in bu sohbetinden bir paragraf alıyorum, bu paragrafta da Tahşiye geçiyor. Tabi haklı olarak aynı şey benden önce ifade veren Ahmet Şahin hocamızın da başına gelmiş. Onun da 15 Nisan'da yazısı var, o da bu konudan bahsediyor.

Şimdi bu Tahşiye olayı biraz farklı bir olay. Peşinen söyleyeyim, Zaman Gazetesindeki arkadaşlarım, bilhassa Ekrem bey meseleyi demokrasi basın özgürlüğü tarafına çekiyor ama ortada hukuki bir mesele var, evvela bunu anlamamız lazım.

Ben eğer bu işin içerisinde bulunmuşsam benim gazeteci kimliğimin öne çıkartılması doğru değil, var mıyım yok muyum bu işin içerisinde?

Şimdi olay şu bu sohbetin arkasından Tek Türkiye dizisinde karanlık kuruldaki konuşmalar, arkasından Gönültaş'ın yazısı, Zaman Gazetesindeki yazı, Hüseyin Gülerce'nin yazısı, Ahmet Şahin'in yazısı bunların hepsi bir araya getirildiğinde, sanki bir tezgah kurulmuş, birilerinin alnı secde gören insanların üzerine gidilmesi için bir hazırlık yapılmış, bir kumpas kurulmuş gibi bir şey var.

Bunun aydınlatılması lazım. Neden? Çünkü bu insanlar tırnak içinde tezgahın arkasından evlerine baskın yapılmış, el bombası bulunmuş, el bombaları üzerinde polislerin parmak izi çıkmış, sonra bunlar 17 ay mahkumiyet almışlar ve hapse girmişler. Ortada suçsuz insanlara bir zulüm varsa, yargı bunu araştırmasın mı?

Sizinle ilgili tarafı, ben orada kesinlikle söyledim, bir defa böyle bir tezgahın içinde olmam mümkün değil. Çünkü ben hayatım boyunca kalemimi, hiçbir telkinle baskıyla imayla dahi kullanmadım. Hani varsa resmiyette en büyük kutsallarım üzerine yemin edeyim. Ben bu yazıyı yazarken hiç kimseden bir talimat emir almadım.

Zaten ben yazılarımı bir gün öncesinden yazıyorum, gazeteci arkadaşlar da biliyorsunuz. 6 Nisan'da Sayın Gülen'in sohbetinden sonra, 9 Nisan'da Tek Türkiye dizisinde gündeme geliyor, benim yazım 10 Nisan'da. Ben yazımı 9 Nisan'da yazıyorum. Ben yazımı gönderdikten sonra o günün akşamında Tek Türkiye'de konu geliyor. Yani böyle onu kuvvetlendirici bir şey değil. Ama insan kendisini biliyor, ben böyle bir şey yapmadım.

Zaten ifademde de yapılan bütün suçlamaları reddediyorum.

"BEN DE O HATAYI YAPTIM MAALESEF"

Bir tezgah varsa, şimdi fikrimi soruyorsanız bana anlatılanlarla eldeki delillere göre bir tezgah olma ihtimali var. Tezgahtır diyemem, bu yargılamanın sonucunda çıkacak. Yargıya müdahale edemem. Başkaları da yargıya müdahale etmesinler. Yani işin içerisine basın özgürlüğünü katarak veyahut da gösteri yaparak veyahut da Türkiye çok ciddi bir dönemin içinden geçerken şov yaparak kimse meseleyi başka yere çekmesin.

Hakikatin ortaya çıkması önemli. Bunu da şunun için ısrarla vurguluyorum. Ben de o hatayı yaptım maalesef. Ergenekon ve Balyoz davalarında böyle bir havaya girildi. Şimdi bakın kendileri de o arkadaşların Ahmet Şık'tan özür diliyorlar. Bir havaya girip de meseleyi başka tarafa çekip de hakikatin ortaya çıkmasını kimse engellememeli.

Bırakalım yargı içini yapsın. Şu anda mesele başka bir yere götürülüyor. Benimle ilgili ifadenin aslı buydu. uzun sürmesinin bir diğer sebebi de İran ile ilgili bir başka mesele vardı. O konu benim takip ettiğim bir şey değil. Şefkat Tepe, Tek Türkiye bu dizileri ben hiçbir dizi takip etmiyorum, bunların da takipçisi değilim. Belki üç dört sene içinde bir iki defa seyretmişimdir. Dizilerle ilgili çok soru soruldu. Seyretmediğim için verecek bir cevabım yok.

"SAYIN GÜLEN BAŞTA OLMAK ÜZERE BİR İRAN TAKINTISI VAR"

Ancak İran'la ilgili soru sorulunca, bugüne kadar İran'la ilgili mevzuda cemaatin yaklaşımını eleştirmek istiyorum. İfademde onu da söyledim. Bir takıntı görüyorum ben cemaatte, Sayın Gülen başta olmak üzere, bir İran takıntısı var.

Öyle ki bazı insanları bazı hükümet üyelerini hatta bakanları hatta başbakanı cumhurbaşkanını zan altında bırakmak için, bir muta nikahı İran yönlendirmesi gündeme getiriliyor. Ben bunu hazmedemiyorum, gücüme gidiyor. Yahu Türkiye İran'ın oyuncağı mı? Bakanlarına milletvekillerine bürokratlarına bir muta nikahı kıydırılarak Türkiye'yi İran mı yönetiyor? Bu kadarı olmaz. Türkiye'de başka her ülkenin hesabı vardır, istihbaratı da vardır. Ama bunların hepsini bir kenara bırakıp Türkiye İran şu şu şu numaralarla yollarla yönetiyor demek ve Türkiye'yi yöneten insanları Türkiye'yi küçümsemek, beni bir Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak rahatsız ediyor.

Cemaat ve yapısıyla ilgili sorulmadı. Soruların çoğu 25 tanesi dizilerle ilgili. Bende zaten dizi seyretmediğim için Onları bilmiyorum dedim. O dizide şöyle bir şey gösteriliyor, ondan sonra şöyle bir şey olmuş, sizin kanaatiniz nedir. Benim görüşüm yok, çünkü seyretmedim.

İTİRAFÇI YORUMLARI

Düşünce ve ifade hürriyetini en çok savunanım ve sayın Ekrem Dumanlı'nın her pazartesi neredeyse gazetecilik üzerine vaazı nasihat ettiği yazılara bakarsanız hep ifade hürriyeti değil mi? Ben onlardan farklı düşünüyorum diye neden itirafçı oluyorum arkadaşlar? İtirafı kim yapar? Suç işleyenler yapar. Eğer ben itirafçıysam, benim şahsi suçumdan bahsedilmiyor ki, cemaatin suçundan bahsediliyor. Ben cemaatin suçlarını mı itiraf edeceğim? Benim kendi suçum yok. Bu itirafçı yakıştırmaları, hatta twitter'dan çok üstüme geliyorlar.

Ankara'da villa verildiği. Yahu çoluk çocuğumun üzerine yemin ettim, bana villa verilmedi, villam yok. Şahsım üzerine değil kardeşim üzerine de arkadaşımın üzerine de yok. Yahu ne yapayım? Adam diyor ki itirafçı olacaksın, ya ben neden itirafçı olayım?

"BUNLARI ANCAK BEN İTİRAF EDEBİLİRİM"

Ben bir suç işlemedim. Ha cemaat o zaman beni itirafçı kabul ediyorsanız, demek cemaatin suçları var bunları ancak ben itiraf edebilirim. Cemaatin ne suçu varsa yargı belirlesin.

Ergenekon Balyoz davalarında sütten ağzımız yandı, bari bu cemaat meselesinde yoğurdu üfleyerek yiyelim. Yargının sonucunu bekleyelim. Bunu da eleştirenler var. İyi yargının sonucunu da beklemeyelim ne yapalım?

Mesele bu, bir gösteriye dönüştürüyor, bir kahraman çıkartılmaya çalışılıyor bu işten. Biz hakikati mi arıyoruz, yeni kahramanlar mı arıyoruz? Yanlış şeyler bunlar. Herkesin hukuka saygılı olması lazım. Ben her fırsatta söylüyorum. Hukukun dışına kimse çıkmasın. Bugün ifade alan savcılar, yarın mahkemeye giderse hakimler, kimse hukukun dışına çıkmasın. Dilimiz çok yandı. Koskoca ülkemiz var, çok güzel insanlarımız var. Birbirimizle uğraşmaktan, kendi işimize bakamıyoruz.

Türkiye bu kutuplaşmayı daha fazla kaldıramaz. E nasıl çıkacağız?

Bir insanı almaya gidiyorsunuz, bir olay bir gösteri oluyor. Ben şöyle anlıyorum. Burayı 7-8 bin tane polis bassın da, bir gazeteye polis baskını haberi mi çıksın dünyaya buradan, nedir Allah aşkına? Sizi almaya gelmişler, gidersiniz onlarla beraber.

İki kişi gelmiş üç kişi gelmiş. 'Ben burada bekliyorum gelsinler çay ısmarlayalım' bunlar yargıyı ti'ye almaktır. Ne demek çay ısmarlayayım? Arkadaş polis vazifesini yapmak için gelmiş, geldi mi geldi, gelin ifadenizi verin. Bu işi bu kadar büyütmeye, Türkiye'yi bu kadar jurnallemeye basın adına ne hakkınız var?

17-25 ARALIK

Ben ilk defa canlı yayında bir hafta sonrasında, 17-25 aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kılıfı altında siyasi iktidara yönelik bir darbedir dedim, gerekçemi o zaman da söyledim, şimdi de söyleyeyim. Bu polisler yargıçlar, madem bu kadar dürüsttü, Ak Parti iktidarının ilk 10 yılında neden hiç yolsuzluk ve rüşvetlerin üzerine gidilmedi?

Zaman Gazetesi daha önceki hükümetler döneminde, yolsuzlukların ayyuka çıktığı dönemde neden yolsuzlukların ve rüşvetin kendisini bir mesele yapmadı, şimdi yaptı?

Bu yolsuzluk ve rüşveti savunmak değildir. Yolsuzluk ve rüşvet vardır, bugünkü iktidar da bunun üzerine gitmelidir.

Tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak devletin vazifesidir. Bunu kimse savunamaz. Ama kimsede bunun üzerinden siyasetle oynamaya kalkmamalıdır. Herkes görevini yapsın. Bu kadar istihbarat, telefon dinleme merakı nereden kaynaklanıyor? Ben de bunu herkese soruyorum.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...