Başbakan Davutoğlu, Refah Üniversitesi'nde konuştu

/ Kaynak: AA
Başbakan Davutoğlu, Refah Üniversitesi'nde konuştu

Politika Haberleri  / AA

Davutoğlu: 'DAEŞ ve El-Kaide, İslam için bütün siyasi ve ekonomik başarı hikayelerini engelleyen kötü bir imaj oluşturdu.'

Pakistan'ı ziyaret eden Başbakan Ahmet Davutoğlu, akademik kariyeri sırasında asla siyasete girmeyi planlamadığını, yeni kitaplar yazmayı, yeni öğrenciler yetiştirmeyi ve yeni üniversiteler kurmayı planladığını söyledi.
Davutoğlu, İslamabad'daki Serena Otel'de, Refah Üniversitesi tarafından düzenlenen konferansta yaptığı konuşmasına başlarken, "bir başbakan olarak değil, bir profesör, bir ilim öğrencisi olarak" konferansta bulunduğunu ifade etti.
Başbakan Davutoğlu, akademik kariyerinin ilk döneminde bazı yazılarında İslam dünyasının siyasi, ekonomik, askeri ve diğer bazı zorluklarla karşı karşıya olduğunu vurguladığını, öte yandan İslam dünyasının karşılaştığı temel zorluğun entelektüellik olduğunu, entelektüel zorlukları aşmadan, zihniyet sorunlarını ele almadan kurumsal, yapısal sorunları ele almanın mümkün olmadığını, zihniyeti değiştirmeden, dönüştürmeden tarihin akışına uygun bir cevap verilemeyeceğini ifade etti.
Medeniyetlerin yüzyıllardır askeri başarılar veya ekonomik üstünlükleri nedeniyle değil, yeni bir dünya görüşü veya zihniyet üzerine ortaya çıktığını, siyaset ve ekonominin bu entelektüel dönüşümleri takip ettiğini dile getiren Davutoğlu, tarihe bakıldığında Miladi 5. Yüzyılın büyük bir dönüşüm asrı olduğunu, Yunan felsefesinden İran'daki Zerdüştlüğe, Hindistan'da Budizm, Çin'de Konfüçyanizme kadar tüm dünyanın entelektüel bir dönüşüm yaşadığını bildirdi.
Davutoğlu bu dönüşümü, Büyük İskender'in askeri başarıları ve Çin'in Han hanedanlığı altında siyasi geleneğinin yükselişinin takip ettiğini, aynı şekilde, İslam medeniyetinin askeri başarılar nedeniyle değil, yeni bir vahiy, tevhid ve insanların eşitliğine dayalı bir anlayış üzerinde yükseldiğini, yeni bir dünya anlayışının İslam medeniyetinin ortaya çıkışının temeli olduğunu ifade ederek, "Eğer bugün İslam medeniyetinden bahsediyorsak, temel referans noktası bir zihniyet, inanç ve dünya görüşü dönüşümüdür. Eğer bizim tarihimizde sadece sultanlarımız ya da büyük fatihlerimiz olsaydı, entelektüeller ve bilginlerimiz olmasaydı bir geleneğimiz de olmazdı. Biz bir geleneğe sahibiz çünkü Peygamber Efendimizi takip eden bilginlerimiz vardı ve bu gelenek bugüne kadar geldi" diye konuştu.
Siyasi dönüşümün, entelektüel dönüşümün sonucu olduğunu, bugün ihtiyaç duyulan şeyin de, yeni bir entelektüel uyanış olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Biz akıllarımızı yeniden inşa ediyoruz. Bu ilk adım. Gelenekler ve tarihi gerçekler referans alınmadan ve bir araya getirmeden tarihi değiştirmek imkansız. Şimdi iki tarafta da çalışıyorum. Akademisyen olarak teorik yanı ve şimdi siyasette uygulayıcı olarak karşılaştırma yapabiliyorum. Bilimsel bir çalışma ya da entelektüel bir çaba, tarihi bir anlayış ve siyaset mantığı olmadan o çalışma bir teori veya kitaplarda güzel bir paragraf olarak kalacaktır. Entelektüel kısmı, etik boyutu olmayan bir siyaset, değerleri olmayan yapı, mekanizma bir süre sonra tiranlık olur" dedi.
Geçmişteki Müslüman medeniyetlerinin dini, bilimi ve bilgiyi dinleyen siyasi liderler, İbn-i Haldun gibi tarihin nereye gittiğini bilen entelektüeller sayesinde başarılı olduğunu dile getiren Davutoğlu, "Bugün dünyamızda eksik olan şey entegrasyon. Gelenekten nasıl başarı hikayesi ortaya çıkarılacağına dair sentezimiz yok" diye konuştu.
Davutoğlu ayrıca bugün özgüvene de ihtiyaç duyulduğunu, ancak bunun abartıdan uzak olmasını gerektiğini söyledi.
Özgüvenin ardından entelektüel zorluklara da ihtiyaç duyulduğuna dikkati çeken Davutoğlu, Malezya'da çalıştığı günlerde, birlikte çalıştığı iş arkadaşlarının tutkularının, umutlarının, hedeflerinin Müslüman dünyasında insanlığın vicdanı olacak, vizyon sahibi yeni bir nesil ortaya çıkarmak olduğunu söyledi. Davutoğlu, daha sonra çeşitli görevlere gelen o günlerdeki öğrencileriyle gurur duyduğunu belirtti.
Başbakan Davutoğlu, DAEŞ ve El-Kaide'nin İslam için bütün siyasi ve ekonomik başarı hikayelerini engelleyen kötü bir imaj oluşturduğuna değinerek, bu örgütlerin barışın dini İslam'ın, sanki Müslümanlar sadece diğerlerine saldırmak için, diğer Müslümanlara veya gayrimüslimlere saldırmak için var olduğu şeklinde algı oluşturduğunu belirtti ve bu imaj ve psikolojiyle, sadece siyasi araçlarla değil üniversitelerle, entelektüel aktarımlarla mücadele edilebileceğini dile getirdi.
İslam'ın tarih boyunca baskıya karşı çıktığını, özgürlük ve hür irade dini olduğunu vurgulayan Davutoğlu, İslam'ın belli bir ulusun, kabilenin ya da ırkın dini olmadığını, siyah ve beyazların, Afrikalıların ve Asyalıların, Avrupalıların ve Amerikalıların, kadınların ve erkeklerin, gençlerin ve yaşlıların, herkesin eşit olduğunu söyledi.
"Bugün gördüğümüz şu ki, bugün İslam'ı temsil ettiklerini iddia edenler İslam'a, ona zarar vermek isteyenlerden daha fazla zarar veriyor" ifadesini kullanan Davutoğlu, çözümün ise düşünce sisteminde olduğunu vurguladı.
Bir kültür ya da gelenek entelektüel bir prototip üretemiyorsa onların medeniyet olarak görülemeyeceğinin altını çizen Çavuşoğlu, Yunan filozofların, Brahmanların ve Müslüman alimlerin yeni entelektüel prototipler olduğunu söyledi. Şimdi ortak değerler üzerinden herkesi kucaklamak yerine başka şeyhleri ve başka insanları öldürmek için fetva veren din adamları olduğunu kaydeden Davutoğlu, psikolojik uyanışın özgüven, entelektüel uyanışın ise yeni bir düşünce sistemi oluşturmak, insanlığın özgürlüğünü ve onurunu temel alan yeni bir zihniyet yapısı olduğunu dile getirdi.
Etiğin, siyasetin, ekonomik kaynakların canlanmasını birbirine bağlı olduğunu işaret eden Davutoğlu, zihniyet yapısının dönüştürülmeden ya da insanların kalbine ve aklına hitap etmeden ekonomik başarı hikayesinin de başarılamayacağını söyledi.
Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Pratik hayatta öğrendiğim şu ki, neyi savunuyor, neyin propagandasını yapıyorsan insanlar onu önce sende görmeli. Senin kişiliğin istisna değil. Eğer belli tavırları övüyorsan, insanlar önce seni yürüyen bir ahlak olarak görmeliler. Sağlam hafızası olanlara yürüyen kütüphaneler diyoruz. Siyasiler de yürüyen ahlaklar olmalılar. Alimler yürüyen zihinler olmalılar."
İdeal ve gerçek arasındaki farkın Yunan filozoflarından bugüne kadar gelen bir problem olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Görevimiz bunları bir araya getirmektir" diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Bosna Hersek, Kosova, Dağlık Karabağ gibi bölgesel gerilimlerin, jeopolitik değişimlerin ya da depremlerin var olmayı sürdürdüğünü belirterek, Ukrayna krizine de değindi.
Sovyetler Birliği'nin çöküşü sonucu ortaya çıkan sorunların hala mevcut olduğunu, ikinci depremin 11 Eylül saldırılarında yaşandığını belirten Davutoğlu, "11 Eylül olayları bu dünyada kimsenin güvende olmadığını ortaya koymuştur. Ya hep birlikte güvende olacağız ya da kimse güvende olmayacak. Bu olay Irak ve Afganistan müdahalesini başlatan bir şok dalgası yaşattı. Tekrar Müslüman dünyası bu depremin bir parçası oldu. Hala bu depremi hissetmeye devam ediyoruz" dedi.
Konuşmasında Paris'te mizah dergisi Charlie Hebdo'ya düzenlenen silahlı saldırının ardından Fransa'nın başkentinde düzenlenen terörü protesto yürüyüşüne katıldığını hatırlatan Davutoğlu, aynı gün Paris'te Müslüman liderlerle görüştüğünü ve Berlin'deki ırkçılar tarafından yakılan camiyi ziyaret ettiğini dile getirdi ve "Dünyadaki bütün Müslümanlar bir ikilemle veya bir sorunla karşı karşıya. ABD'de üç Müslüman öldürüldü ve buna yeterince cevap verilmedi, biz tüm dünya liderlerinden aynı cevabı beklerken, aynı sesi yükseltmelerini beklerken. İnsanlar buna karşı ortak bir tutum geliştirmeye başladılar. Müslümanlar hep olduğu gibi önceden, şimdi ve gelecekte de küresel bir toplum olmaya devam edecekler. Bu çerçevede Müslümanların bu sorunla yüzleşmeleri gerekiyor" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, üçüncü deprem olarak nitelendirdiği 2008'deki ekonomik krizde sadece dünya değil İslam aleminin sarsıldığını vurgulayarak, dördüncü depremin de 2011'de yaşanan Arap Baharı olduğunu söyledi.
"Biz bu bahardan yazın gelmesini umut ediyorduk. Ancak yaz değil kış geldi. Demokrasinin yerine Müslümanların önüne konulan iki seçenek çok acı vericiydi; Ya Suriye, Mısır veya başka bir yerde otoriter rejim geri dönecek ya da terör örgütü IŞİD. Birisini kabul edin dediler. Neden üçüncü bir seçenek verilmedi. Şia, Sünni, Türk, Arap, Kürt, İranlı, Pakistanlı bir arada yaşasaydı" diyen Davutoğlu, İslam'ın, özü şiddet olan bir din olsaydı çok kültürlü, çok dinli bir İslam tarihi var olamayacağını belirtti.
Venedik'te 2006'da danışmanken katıldığı "küresel kültür ilişkilerinin geleceği" hakkında bir konferansta birçok entelektüel, akademisyen ve siyasinin, sanki Müslümanlar çok kültürlülüğün kaynağı değilmiş gibi İslam toplumunu eleştirdiğini belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Sonunda onlara şu şekilde cevap verdim. Basit bir soru sordum. Burada hepimiz entelektüeliz. Şimdi buradan Hristiyan, Müslüman ve kutsal mekanların bir arada olduğu çok kültürlü bir şehre gitmeye kalksak nereye gideriz. Londra, Berlin veya Paris'e mi gideriz yoksa İstanbul'a, Şama, Kahire'ye, Fas'a mı? İslam tarihi çok kültürlülüğü çok dinliliği bünyesinde barındırır. İstanbul'da size aynı yerde bulunan onlarca cami, kilise ve Sinagog, onlarca örnek verebilirim. Size neden bu örneği veriyorum. İslam toplumunun bu çoğulcu yapısı günümüz küresel dünyasına geri getirilmeli. İslami şehir hayatı tekilci değil, İslam kültürü tekilci değildi."
"İnsanlığı her zaman üç kısma ayırırım: Gelenek, çağdaşlık ve küresellik" diyen Başbakan Davutoğlu, küreselliği değerlerimiz çerçevesinde yorumlayabilecek yeni düşünürlere ihtiyaç olduğunu söyledi ve "Değerlerimizi görmezden gelmek bizi yozlaşmanın kölesi yapar. Yozlaşmayı görmezden gelmek bizi ütopik düşünürler yapar. Önemli olan tüm bu değerleri öğrencilerimizin, akademisyenlerimizin zihinlerine yerleştirmektir. Bu ortak akıl oluştuğunda ya benim geçmişte olduğum gibi bir akademisyen olun ya bugün olduğum gibi bir siyasi hiçbir çatışma olmayacaktır. Geçmişte akademik hayatımda neyi savunmuşsam bugün de aynı değerleri savunuyorum" dedi.
Ahmet Davutoğlu, krizler karşısında küresel alternatif oluşturabilmek için ilk olarak zihinlerin yeniden inşasının, yaklaşımların yeniden şekillendirilmesinin ve halka çalışmaya hazır olunmasının gerekliliğini vurgulayarak, insanlarla iletişim halinde olmadan bunun gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını kaydetti.
Davutoğlu, "Halkla birlikte başarıya ulaşabilirsiniz. Şayet başkentte oturursanız herhangi bir değişim ortaya koyamazsınız. Sizler halkın nabzını, ülkenin nabzını hissederseniz neler gerçekleştirebileceğinizi hissedersiniz" dedi.
Refah Üniversitesi'nden ders verebilmiş olma arzusunu da dile getiren Davutoğlu, Pakistan'ın kendisi için ikinci değil birinci evi olduğunu söyledi.
"Şundan eminim ki ve derinden hissediyorum ki Pakistan bizim kalbimiz, kaderleri kaderimiz" diyen Davutoğlu, "Şayet buradan kötü bir haber gelirse bu haber bizim kalbimize dokunur. Herhangi bir çağrı olmaksızın Pakistan'a yardım kampanyası kendiliğinden başlar. Buradan iyi haberler almak istiyoruz" ifadesini kullandı.
Pakistan'da geçen seçimde yaşanan iktidar değişiminin güzel bir örnek olduğuna değinen Davutoğlu, Pakistan halkının başarısının, çalışkanlığının ve çalışmaya hazır nüfusunun ve stratejik konumunun çok önemli değerler olduğunu kaydetti.
Demokratik bir istikrara ihtiyaç söz konusu olduğunu dile getiren Davutoğlu, demokratik bir istikrar ve vizyoner bir yaklaşım, akademik ve sosyal hayattaki durumla birlikte Pakistan'ın yükselen bir yıldız, Refah Üniversitesi'nin de bunun merkezinde olacağını düşündüğünü sözlerine ekledi.

Politika
Kaynak: AA
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...