Left
Lamba

HAYIRLI RAMAZANLAR

__:__:__
Lamba
Right

Akdoğan 'Cumhurbaşkanı bazen bana kızıyor'

/ Kaynak: AA
Akdoğan 'Cumhurbaşkanı bazen bana kızıyor'

Politika Haberleri  / AA

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, TV Net'te yayınlanan "İkiz Aynası" programında, gündeme ilişkin soruları cevapladı.

İstanbul Adliyesi'ndeki terör saldırısından sonra medyanın tutumuna ilişkin soru üzerine Akdoğan, "Basın meselesi iki kanatlı bir kuştur. Bir kanadı basın özgürlüğüdür, bir kanadı basın ahlakıdır. Bir tanesi olmazsa o kuş uçamaz. İkisini bir arada düşünmek gerekir. Basın ahlakı vesaire konusunda, basının kendisinin üretmesi lazım. Kendi vicdanıyla basın etiği, basın ahlakı nedir, bunu kendisinin üretmesi gerekiyor. Bu konuda bir duyarsızlık var. Ben bunu sorumsuzluk olarak görüyorum" değerlendirmesinde bulundu.


Basın özgürlüğünün, sorumsuz hareket etme ve hiçbir kutsalı olmama anlamına gelmediğini vurgulayan Akdoğan, dünyanın her yerinde basının, terör hadisesini ortak bir mesele olarak gördüğünü anlattı.


Akdoğan, bu olaylara ilişkin dünyada medyanın birtakım kriterler geliştirdiğini dile getirerek, şöyle devam etti:


"Cenazeler nasıl yayınlanacak, olay nasıl verilecek, bu konuda belli duyarlılıklar vardır. O ahlaki çerçeveyi kendisi oluşturmuştur. Türkiye'de kendisi oluşturmayıp da siz bir şey yaptırmaya çalıştığınızda bu bir müdahale gibi algılanabiliyor. Diyelim ki o gün yaşananlar. Savcımız rehin alınmış, hayatı söz konusu, bir insanın hayatı söz konusu. Burada canlı yayınlarda özel tim şuradan girdi, buradan çıktı, hazırlık yapılıyor, operasyon görüntüsü. Bunu yayınlamanın habercilik açısında ne anlamı var. O gün biz mecburen yayın yasağı getirdik."


Basın özgürlüğüne son derece inandığına işaret eden Akdoğan, "Bunu bizim yapmaya ihtiyaç duymamamız lazım, basının kendisinin yapması lazım" diye konuştu.


Akdoğan, verilen canlı yayınların olayı gerçekleştiren teröristlerce de seyredildiğini, bu doğrultuda kontrolden çıkabileceği ya da etkilenebileceğinin göz önünde bulundurularak hareket edilmesi gerektiğini aktardı.


"Böyle bir sorumsuzluk olabilir mi?" diye soran Akdoğan, "Orada yayın yasağı geldi. Neyi veremedi basın? O saate kadar zaten olayı duyurdu. Ayrıntıları, toplumun hepsi bunu biliyor. Bunun ötesinde işi magazinleştirmek veya operasyon vesaire gör3üntüleriyle işin gidişatını sekteye uğratacak bir yayın yapmak bu sorumsuzluktur. O görüntülerin yayınlanması, kendi babası olsa, kendi kardeşi olsa onu yayınlarlar mıydı? Bu insanı küçültücü, onurunu zedeleyici bir şeydir. Böyle bir sorumsuzluk olur mu?" ifadelerini kullandı.


"Medyanın sorumlu bir davranış içerisine girmesi gerekir"


Olayın sıcaklığında devletin kriz yönetimi yaptığı gibi medyanın da o dönemde sorumlu davranış içerisine girmesi gerektiğine dikkati çeken Akdoğan, bunun Batı'da da Avrupa'da da böyle olduğunu bildirdi. Akdoğan, Türkiye'de ise son derece tüketici, umursamayan, ahlakı ve vicdani kanaatleri bir tarafa bırakan davranış bulunduğunu belirterek, bunun doğru olmadığının altını çizdi.


Medyanın kriz yönetmek gibi bir derdi olmadığını anlatan Akdoğan, sorumluluk sahibi olan insanın bunu dert edineceğini kaydetti.


Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:


"Böyle baktığınızda medya ya bunun alkışlayıcısı olmuştur ya çanak tutucusu ya parçası olmuştur. Şimdi medyanın kendisi, diyoruz ya dördüncü kuvvet, demokrasinin öncüsü, parçası. Medya aygıtı bunun parçası değil. O muhtevayla sen bunu oluşturacaksın. O muhteva ne kadar demokratik anlayışa uygun. Sen darbe şakşakçılığı yapacaksın, sonra demokrasinin parçası medyadan bahsedeceksin. Muhteva ne kadar demokratik dönüşüm geçirdiyse, demokratik zihniyete uygunsa o kadar sen demokrasinin bir parçasısın. O süreçlerde hep vesayet odaklarının yanında olmuştur, darbecilerin yanında olmuştur, bir çok andıçlamalar olmuştur, çok olumsuzluklar olmuştur. Bu medya bunu yapmıştır. Şimdi demokrasi havarisi geçinecek bir tarafı yok medyanın. Buna rağmen son dönemde bir gelişme olsun diye çabalıyoruz. Düne göre daha da iyi olduğunu düşünüyoruz ama bu tür sıcak hadiseler meydana geldiğinde bu damar hemen nüksediyor."


"Siz devlete değil millete savaş açmış oluyorsunuz"


"Bu tür olaylar yaşanmadan önce medya konusunda da önlem alınıp alınamayacağına" ilişkin soru üzerine Akdoğan, daha önce şehit cenazeleri, terör olaylarıyla ilgili medya patronlarıyla, yayın yönetmenleriyle defalarca bir araya gelindiğini, onların da konuya "ortak meseledir, milli meseledir, ulusal güvenlik meselesidir, insanlık meselesidir, yapmamak lazım, desteğe hazırız" şeklinde yaklaştıklarını ancak olay olduğunda son derece sorumsuz yayın yapıldığını söyledi.


"Biz kime, niye taviz vereceğiz"


Muhalefetin Çözüm Süreci ile ilgili "taviz verildiği" kanısını taşıdığı belirtilerek, "Sizce bu süreç bir taviz midir" sorusuna karşılık Akdoğan, bunun bir al-ver süreci olmadığının altını çizdi.


"Biz kime, niye taviz vereceğiz, bir de ne verilmiş" diye soran Akdoğan, "Bunlar boş konuşuyorlar. Bunların bu konuda ne söyledikleri belli değil. Bir politikaları yok. Bir yaklaşımları yok. Bir de bu şekilde hamasi laflar ediyorlar. Burada bir şey yapılacaksa diyelim ki Kürt meselesi bağlamında çok önemli adımlar atıldı, bundan sonra da yeni sorunlar olabilir, yeni ihtiyaçlar olabilir, bir düzenleme yapılması lazım. Anayasal veya yasal bir düzenleme yapılacak. Nasıl yapılacak? Gizli kapaklı, kimse görmeden bir düzenleme yapılabilir mi? Meclis'e gelecek, kanun çıkarılacak, komisyonlardan geçecek, herkes görecek, medya yayınlayacak. Gizli kapaklı bir iş yapılabilir mi? Zaten önemli bir adım atılacaksa Meclis üzerinden atılacaktır, Meclis'in, toplumun haberi olacaktır, herkes görecektir" değerlendirmesinde bulundu.


"Siyaset üretemediğin için zaten her şeyi reddediyorsun"


"Çocukça bir reddediş değil mi" denilmesi üzerine de Akdoğan, "Bu kategorik olarak bu reddiyeci politika. Reddiyeci politika siyasetsizlik halidir. Sen bir siyaset üretemediğin için zaten her şeyi reddediyorsun" diye konuştu.


Burada gizli kapaklı, toplumun kabul etmeyeceği bir şey olmadığına dikkati çeken Akdoğan, "Burada diyalog, görüşmeler eskiden de vardı. AK Parti'yle başlamadı ki. Eski dönemlerde İmralı ile görüşülmüyor muydu? Diğer iktidarlar döneminde birtakım temaslar yok muydu? Cezaevinde kalan bir mahkum sonuçta. Diğer iktidarlar döneminde de birtakım temaslar vardı ama burada ne yaptığını bilen, sorunu çözmeye çalışan, samimi, dürüst şekilde yol yürümeye çalışan bir iktidar var ve meşru dairede kalarak, milletin rızasını gözeterek bir iş yapmaya çalışıyoruz. Türkiye'nin geleceği açısından bunu başarmak zorundayız " değerlendirmesinde bulundu. nbsp;


Hayatında model aldığı kimse olup olmadığı sorusuna Akdoğan, "Öyle birisi olmadı. Ama bazı insanlar hep kişisel hesaplar yapar, dünyevi şeyleri vardır. Benim çok dünyevi hesaplarım, kitaplarım, planlarım olmadı ama şöyle bir hassasiyetim oldu: Bir yerde önemli bir şey yaşanıyorsa ben bunun içinde olmalıyım. Bir mesele, mücadele varsa bir şekilde bunların içinde olmalıyız" cevabını verdi.


Yayın yönetmeni olsaydı bir gazeteyi nasıl yöneteceğine ilişkin soru üzerine Akdoğan, bu anlamda aktif gazetecilik yapmadığını belirterek, "Benim hiçbir zaman böyle bir şeyim olmadı, yani gazetenin başına geçeyim, genel yayın yönetmeni, genel müdürü olayım. Böyle bir şeyimiz olmadı, olsaydık ne olurdu? Muhtemelen daha fikir ağırlıklı bir yayın olurdu" diye konuştu.


- "Danışman, mutfakta çalışan demek"


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başdanışmanlığını uzun yıllar yürüttüğü hatırlatılıp, bunun sorumluluğuna ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine Akdoğan, şunları söyledi:


"12 yıldır Sayın Cumhurbaşkanımızın danışmanlığını yaptım ama öncesinde de belediye başkanlığı, bakan, genel başkan, başbakan danışmanlığı yaptım. Bu kadar uzun danışmanlık yapan birisi var mıdır bilmiyorum. Bu, dünyevi makam mevki peşinde olmamakla da alakalı bir şey. Danışman demek, arka planda kalan adam demek, mutfakta çalışan demek, kavganın parçası olmak demektir.


Yaptığı, istişare anlamında fikir ve yön veren kişiden ziyade somut, tanımlanmış işleri yapan kişilere de bugün 'danışman' deniyor. Oysa o kişi kimse, onun politika yapım sürecinde istişare ettiği, ona fikir veren, işin artısını, eksisini anlatan kişidir, danışman. Ben bu yönüyle baktığımda, bu danışman türünün, her türlüsünü yapmış oldum. Başbakanımızın o dönem metin ekibinden sorumluydum, kendi fikrinizi katıyor, fikir vermiş oluyorsunuz. Ama doğrudan istişare etme, fikir verme anlamında da bir rol üstlendiğimi düşünüyorum."


Akdoğan, bu yönüyle danışmanlığın önemli bir iş olduğunu vurgulayarak, "Merkezde olmak, lidere yakın olmak, ona fikir vermek, sorumluluk gerektiren bir iştir. Çünkü tahrip gücünüz yüksektir. Danışman olarak bir kişiyle ilgili olumsuz bir şey söylersiniz, o kişi onu hiçbir zaman bilmez ama siz, yanlış bir kanaat oluşturabilirsiniz. Ya da çok hassas bir süreçte sizin söylediğiniz bir söz, liderin ağzından bütün dünyaya çıkacağı için bütün dengeleri sarsabilir, bozabilir. Bu yüzden çok sorumluluk gerektiren de bir iştir" diye konuştu.


-"Tarih bunu sonradan yazacak değil şu anda da öyledir"


Ülkenin inişli çıkışlı süreçlerden geçtiği hatırlatılarak, tansiyonu dengelemek için bir danışman olarak neler yaptığının sorulması üzerine Akdoğan, "Burada haddi aşmamak gereken yerler var. Diyelim ki konuşma metni hazırlanıyorsa orada siz, belli ölçüler içinde hareket edersiniz. Lider, yeni bir çıkış, ilave bir şeyi kendisi yapar, ne söyleyecekse sarsıcı bir şey onu zaten kendisi yapar. Oradaki danışman, o riski alamaz veya yeni şeyler yaptıramaz. Ama onun ötesinde bu ilişki ve yakınlıkla da alakalı, güven kolay oluşmuyor, o güven oluşuyorsa, insanlar bir birini seviyorsa, değer veriyorsa ve bu ilişki test edildiyse o sözün bir değeri oluşmaya başlıyor" şeklinde cevap verdi.


Akdoğan, ülke olarak çok ciddi olaylar yaşandığına dikkati çekerek, "Bunların hepsinde siz bazen bir kardeş, bazen bir arkadaş, bazen yanındaki personel olarak farklı farklı pozisyonlarda farklı roller üstleniyorsunuz. Neticede danışman, lideri yönlendiren kişi değildir, ama kritik bir aşamada söylediğiniz bir söz, stratejik bir dokunuş birçok şeyin rengini değiştirebilir. Bazen siz ona moral verirsiniz, bazen o size moral verebilir" dedi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan ile uzun süre yakın çalıştıklarını ve bundan büyük onur duyduğunu dile getiren Akdoğan, şunları söyledi:


"Tayyip Erdoğan gibi bir lider kolay gelmez, yetişmez. Bence Cumhuriyet tarihine damgasını vuran birkaç kişiden biridir, tarih bunu sonradan yazacak değil şu anda da öyledir. Böyle bir liderle çalışmak, onun yanında olmak, tarihin yazılmasına şahit olmak bu başlı başına onur verici bir şeydir. Böyle baktığımızda çok şeyler de öğrendim."


-"Ben 'Yazamadıklarım' diye bir kitap yazmak isterdim"


"Onlarca yıl yaşanabilecek olayları, biz birkaç yılda yaşadık. Belki birçok hükümetin başına gelmeyecek şeyler AK Parti Hükümetinin başına geldi" ifadesini kullanan Akdoğan, bunların hepsinin kitap olarak yazılması, film olarak çekilmesi gereken işler olduğunu söyledi.


Kendisinin bunları yazıp yazmayacağının sorulması üzerine Akdoğan, "Ben 'Yazamadıklarım' diye bir kitap yazmak isterdim herhalde" dedi.


Akdoğan, "Sayın Cumhurbaşkanımız bazen kızıyor, 'sen süreçlerle ilgili çok kitap yazmadın' diye, haklı da. Ben epey o süreçlerde vakanüvis gibi not tutan da kişiydim. Bunların bir kısmını biz kitap olarak yayınladık. Bütün bu 13 yılda yaşanan her şey kitaplaştırılamadı. Şu anda arkadaşlarımız bunlarla ilgili çalışıyor. Bunların hepsi tek başına bir hadise, ele alınması gereken şeyler. Bunların çoğunu yaşayan, arka planını bilen kişi olarak da bir şekilde bunların kayda geçirilmesi lazım. İleride inşallah olur" diye konuştu.


-"Tayyip Erdoğan, müthiş dinleme kabiliyeti olan bir kişidir, saatlerce dinler"


"Özellikle lider olarak Erdoğan nasıl çalışır, nasıl prensip sahibidir, ondan kendi liderliğiniz açısından ne almışsınızdır" sorusuna Akdoğan, "Tayyip Erdoğan Cumhuriyet tarihinin en önemli liderlerinden bir tanesidir. Bu kadar büyük bir başarı varsa bu tesadüf değildir" cevabını verdi.


Ortada büyük bir siyasi başarının olduğunu ve bunu herkesin kabullenmesi gerektiğini belirten Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Muhtar bile olamaz denilen bir kişi cumhurbaşkanlığı makamına geldiyse, bu süreçleri yönettiyse, bu kadar büyük bir siyasi hareket çıkarttıysa, dünya lideri gibi bir pozisyona geldiyse, o siyasi hareket kendisinden sonra bu geçiş sürecini başarıyla tamamladıysa bu Tayyip Erdoğan'ın liderlik başarısıdır. Böyle baktığımızda 'bir liderde olması gereken özellikler nelerdir' diye kitap yazsanız, Tayyip Erdoğan'ın birçok özelliğini orada görmek mümkündür."


Akdoğan, "Tayyip Erdoğan, muhalefet tarafından otoriter, kimseyi dinlemeyen bir kişi gibi yansıtılmaya çalışılıyor ama öyle değil" diyerek, şunları kaydetti:


"Tayyip Erdoğan, müthiş dinleme kabiliyeti olan bir kişidir, saatlerce dinler. Gezi olaylarından sonra bir sürü gruplar geldi eylemlere karışan, sabahlara kadar herkesi dinledi. Kimliği, sıfatı ne olursa olsun. Bu ekibi açısından da öyledir. Bir kere çok çalışkan bir insandır, bu liderlerde önemli bir özelliktir. Üst kattan alt kata inmeyen, uçağa binmeyen, hiçbir iş yapmayan liderler var. Şehit olan savcımızın cenaze törenine bile gelmediler. 13 yıl Tayyip Erdoğan ile çalıştım, bir tane kötü söz duymadım."


-"Liderlik, istemekle olunacak bir şey değil"


Akdoğan, 17 Aralık olaylarına hiçbir liderin dayanamayacağını ifade ederek, "Ya bırakıp kaçarlardı, giderlerdi. Psikolojik olarak bu yaşanan hadiselerle baş etmek, düşünün, son derece haklısınız, sizinle, ailenizle ilgili iftiralar atılıyor, kumpaslar kuruluyor, tertipler yapılıyor" diye konuştu.


Bir insanoğlunun, bunlara tahammül gösterebilmesinin, psikolojik olarak kaldırabilmesinin çok zorluğuna işaret eden Akdoğan, bunlara dayanabilmenin, dik durabilmenin, milleti için yaşayabilmenin, hedefe kitlenebilmenin, önemli liderlik özellikleri olduğunu vurguladı.


Akdoğan, "Biz de ister istemez, bunlardan bir nebze de istifade etmişizdir, etkilenmişizdir diye ümit ediyoruz" diye konuştu.


Liderlik konusunda "Bu istemekle olunacak bir şey değil. Bu biraz Allah vergisi de bir şey. İnsanların sevgisini kazanmak, gönlüne girmek, bu çok istemeyle olabilecek bir şey değil" ifadelerini kullanan Akdoğan, bunun başka bir ilişki biçimi olduğunu söyledi.


O muhabbetin, sevginin gönüllere düşmesinin kolay olmadığına işaret eden Akdoğan, "Bunu da çok fazla lider başarabilmiş değildir. Yani milletin adamı olmak, bizim afişlerde vardı ya, milletin adamı olmak" değerlendirmesinde bulundu.


-"Biraz fıtratta var biraz konular da soğuk olunca..."


Akdoğan, kendisinin "ciddi duruşuyla" ilgili bir soruyu cevaplarken de bunun iki sebebi bulunduğunu belirterek, "Gerçekten öyle olabilirim yani insanın fıtratı, karakteri. Yani ciddi, soğuk duran, bundan dolayı da bazen insanların gıcık kaptığı bir profil görüntüm var. Bunu yadsıyamam ama çok öyle değilim" dedi.


Bunun diğer nedeninin de ilgilendiği işlerle alakalı olduğunu anlatan Akdoğan, şöyle devam etti:


"Ben medyaya çıktığımda daha çok tabii terör vs. başka birtakım sıkıntılı konuları konuştuğumuz için, tebessüm edilecek konular değil bunlar. Öyle olunca da hep soğuk yüzümüzle ekranlara çıkmış oluyoruz. Biraz fıtratta var biraz konular da soğuk olunca böyle soğuk, ciddi bir adam görüntüsü oluyor. Bu çok öyle olmamakla birlikte, tabii biraz görüntünün de doğruluğu var. Ama bu eskiden de böyleydi. Yani bulunduğum pozisyonlar beni değiştirmiş, bana bir şey katmış değil. Zaten çok eskilerde de nasıl bir adamsam, dergicilik yaparken de bürokrasideyken, danışmanken, şimdi de aslında aynı kişiyim. Bir de bizim özel hayatımız kalmadı. İnsanlar bunu yumuşatacak bir şeyler yaparlar, kimi golf oynamaya gidiyor, kimi arkadaşlarıyla buluşuyor, başka şeyler yapıyor. Bizim hayatımızda böyle bir hayattan zevk alacak, keyif alacak, böyle bir özel yaşantımız yok. Özel yaşantımız olmayınca iş üzerinde durunca böyle soğuk bir adam çıkıyor ortaya."


-"Bir masumiyet, tamamen hayatınızı değiştiriyor"


Yalçın Akdoğan, "ailesiyle görüşüp görüşemediğine" ilişkin soru üzerine de "Şu anda aslında daha iyi, eskiden daha kötüydü. Gecemiz gündüzümüz yoktu. Başbakanımızın o dönemde çok fazla seyahatleri olurdu. Biz sabah kalktığımızda düşünürdük, burası acaba neresi, bir yerde kalktık ama" ifadelerini kullandı.


Artık kendi programlarını yaptığını dile getiren Akdoğan, işi gereği Ankara'da daha fazla kaldığı için akşamları ailesine daha çok zaman ayırabildiğini söyledi. Bebeğinin, uyarken görse bile, tüm stresini aldığını belirterek, "Bir masumiyet, tamamen hayatınızı değiştiriyor, anlam katıyor" dedi.


"Hayattan koptuğunuzu hissediyor musunuz" sorusunu Akdoğan, siyasetçilerin hayatını, "Bizim yaşadığımız hayat hayat değil" diye tanımladı. Akdoğan, "Akşam arkadaşlarla buluşup, bir çay içip, sohbet etmenin ötesinde yaptığımız bir şey yok" diye cevapladı.


Akdoğan, "Siyaset üstü bir şekilde davrandığınız, gevşediğiniz bir alan var mı, sadece ev mi" sorusuna "Evde de ben böyleyim, evde de başka bir karaktere bürünmüyorum" cevabını verdi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hayatına da o ciddiyetin yansıdığını belirterek, "Bazı insanlar vardır, liderliği rol olarak yaparlar. Diyelim ki toplantıda, iş sırasında o rolü oynar, ciddidir. Birazdan olmayacak laflar edebilir, çok farklı davranabilir. Mesela öyle değildir Cumhurbaşkanımız da. Son derece ölçülüdür, hayatın her anında" diye konuştu.

Politika
Kaynak: AA
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...