07.12.2008 - 01:00 | Son Güncelleme: 07.12.2008 - 01:00
Ben aydın değilim!
Özür dileme kampanyası açılıyormuş. Bir grup aydın öncülük ediyor. Aydınlar diyorlar ki: 1915te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı Büyük Felâkete duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.
Özür dileme kampanyası açılıyormuş. Bir grup aydın öncülük ediyor. Aydınlar diyorlar ki:
1915te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı Büyük Felâkete duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.
Peki, kabahatimiz ne?
Birinci Dünya Savaşını biz mi çıkardık? Hedeflerinden biri, topraklarında petrolün varlığı keşfedilen Osmanlı İmparatorluğunu ortadan kaldırıp topraklarını bölüşmek olan Birinci Dünya Savaşına Almanyanın müttefiki olarak girmemiz -sürüklenmemiz- miydi kabahat?
Birinci Dünya Savaşında yedi düvele karşı çarpışmamız mıydı kabahat?
Anadolu evlâtlarının yüz binlercesinin, Yemene varıncaya kadar, adlarını sanlarını duymadıkları diyarlarda, bilmem kaç cephede can vermeye gitmesi miydi?
Çanakkaleye dayanan gemilere buyur geç! demeyip göğüslerini siper etmeleri ve gök ekin gibi biçilmeleri miydi?
Kafkaslarda buz kesmeleri miydi?
Ruslar önden vururken, cephe arkasından yüklenen Ermeni çetelerine devletin göz yummaması mıydı? Düşmanın işini kolaylaştırmak, düşmanla iş birliği yapmak üzere cephe gerisinde isyanlar çıkartan, köyleri basan, sivil halkı katleden Ermeni çetelerine karşı sessiz kalınmaması mıydı?
Yüzyıllardır müreffeh bir ülkenin her nimetinden faydalanmış, devletin en üst kademelerinde makamlar verilmiş Ermenilerden bir kısmının, devlet sarsılıp zora düşünce, ya ülke içinde terör estirmeye, ya da Rus ve Fransız üniformaları ile düşman saflarında yer almaya başlaması karşısında tehcir kararı çıkarıp netâmeli bölgeden uzaklaştırılmaları mıydı bizim kabahatimiz?
Bizim en büyük kabahatimiz devleti güçsüz düşürmek, devletin güçsüz düşmesine fırsat vermek olmuştur. Ondokuzuncu asırda devlet tökezleyince, o zamana kadar, refahlı bir devletin tebaası olarak hallerinden memnun yaşayanlar, birden ve peş peşe isyana kalktı. Bunu da benim vicdanım kabul etmiyor.
İhanete uğrayan biz, arkadan vurulan biz, erkek nüfusu tükenen biz, taş üstünde taş kalmayan biz, devleti parçalanan biz... Savaş bütün taraflara yıkımlar, acılar getirir; ama yirminci yüzyılın başında asıl Büyük Felaketi biz yaşamadık mı?
Bizden kim özür dileyecek?
Yoksa biz en büyük kabahati 1071de, Malazgirtte mi işledik?!.