09.12.2008 - 01:00 | Son Güncelleme: 09.12.2008 - 01:00
Baba
Babama doyasıya sarılmak kısmet olmadı bana. İçim giderdi sokakta babalarının kucağındaki bebeleri, baba-oğul, baba-kız el ele gezen çocukları görünce. Oysa bırakın babamın elini tutmayı, bana sarılmasını, başımı okşamasını, bayramlar harici bir öpücük dahi alamadım hayatımda.
Babama doyasıya sarılmak kısmet olmadı bana. İçim giderdi sokakta babalarının kucağındaki bebeleri, baba-oğul, baba-kız el ele gezen çocukları görünce. Oysa bırakın babamın elini tutmayı, bana sarılmasını, başımı okşamasını, bayramlar harici bir öpücük dahi alamadım hayatımda.
18ime basmadan kaybettim babamı. Ağız dolusu babacığım diye sarılamadan, içime çekemeden kokusunu. Kısmet tabutuna ve kefen içerisinde mezarına indirirken sarılmakmış babacığıma. O acı anımda bile bunu düşünmüştüm.
Bir sene sonra Türkiye 38.si olarak İTÜ Gemi İnşaatı Fakültesine girdim. Ama artık sevinecek, benimle gurur duyacak bir babam yoktu! Nafile ve kısık bir ses ile okudum mezar taşına sonuç belgemi. İlk defa ama haykırarak söyledim onu ne kadar çok sevdiğimi: Seni seviyorum baba...
Hep hayal ettim. Eğer bir gün çocuklarım olursa onlarla arkadaş olacaktım. Uzaktan ve gözlerimle değil, sarılarak, öperek, kucaklayarak, konuşarak, sevecektim.
.....
Bir kızım olacağını öğrendiğimde kendimi Allahıma çok daha yakın hissettim. Efsanevi baba-kız aşkına daha kızım doğmadan düştüm. Kendimi hazırlamaya başladım. Kızımı 9 ay ben mi taşıdım, anası mı Allah bilir. Günü çattı, saati geldi. Nihayet kızımı elime aldım.
Şirketimi yeni kurmuşum. Ne cumartesi var ne de pazar. Uyumak üzere eve geldiğim 3-5 saatte de kızıma doymaya çalışır, her uyandığında başında ben olurdum. Ancak eski eşim taksidini ödediğim evi annesinin üzerine yapmaya, bankadaki ortak hesabımızı sıfırlamaya kadar ileriye gidince bana iki don bir gömlek ile evi terk etmek kaldı. Ve o, ilk bir-iki aydan sonra biricik prensesimi göstermemeye başladı. Bana en büyük eziyetin bu olacağını biliyordu.
Şaka değil, boşanmadan sonra 7 yıl boyunca kızımı ancak haciz ile görebildim. Tam yüz küsur kez... Bunun için yapmanız gereken işlem haciz için borçluya yapılan işlemden daha zor. Her cuma adliyeye gidilir, ücret yatırılır. Sonra çalışan memurlara pazar günü sizinle gelsin diye yalvarılır. Her konuda anlaştığınız memur pazar günü gidilip evinden alınır, adliyeye getirilir, dosya alınır. Daha sonra karakola gidilir, polis alınır. Kızımın evine gidilir. Sağlam aldım-sağlam verdim diye teslim-tesellüm tutanağı polis ve memur gözetiminde karşılıklı imzalanır. Sonra sırası ile polis karakola ve memur evine bırakılır.
15 yaşına kadar anne-teyze-anneanne üçgeninde yalanlarla doldu kafası prensesimin. Son 5 senedir, yani yeni evliliğim boyunca kızımı hacze gitmiyorum. Evliliğimin ilk yıllarında kızımı gösteren annesi son iki senedir yine eski silahını kullanır oldu. Kızımı okulu dışında yine göremiyorum. Yakında yeni bir bayram var. Prensesime sarılamayacağım, onu koklayamayacağım bir başka bayram. Tıpkı bundan 35-40 sene önce babacığıma sarılamadığım bayramlar gibi.
Hâlâ içim gider sokakta baba-kız gezen çocukları görünce. Bayram sabahları kâbusla uyanırım. Kızım mezar taşıma haykırır: Seni çok seviyor(d)um baba...
Hikâyenin kahramanı bir iş adamı... İki sene önce hayata küsmüş, işini profesyonellere emanet edip bir kıyı kasabasına yerleşmiş. İşleri sarpa sarınca dönmek zorunda kalmış.
Atalarımız boşuna dememiş; Tarlan varsa içinde, işin varsa başında, takan varsa kıçında olacaksın diye... İşimin başına döndüm, dostlar diyor.