Hazret-i Hüseyinin şehit düştüğü Kerbelâ Vakası bütün Müslü-manların yüreğini sızlatan acı bir hâdisedir. Nitekim şair Her yer bize Kerbelâ; Her gün bize Âşûrâ demiş. Ancak bu fâcia vesilesiyle, insanlar arasında ayrılıkların körüklendiği de bir hakikattir...

Hazret-i Peygamberin vefatından sonra, sahâbîler, Hazret-i Ebu Bekri halife seçti. O da Hazret-i Ömeri yerine bıraktı. Bilahare Hazret-i Osman, sonra da Hazret-i Ali halife seçildi. Hazret-i Ali, vaktiyle ordusundan ayrılan Hâricîler tarafından öldürülünce, oğlu Hazret-i Hasana biat edildi. Hazret-i Hasan, altı ay kadar sonra, Hazret-i Muaviye lehine halifelikten ferâgat etti.
BİZ ONU DÜZELTİRİZ
Muaviye 19 sene kadar halifelik yaptı. 679da sahâbenin büyüklerin-den Mugîre bin Şube, Şama gelerek, Ey müminlerin emiri! Hazret-i Osmandan sonra ne karışıklıklar olduğunu, ne kadar kan döküldü-ğünü gördün. Oğlunu veliahd yap! İnsanların sığınağı olur. Fitneyi önlemiş olursun dedi. Halife, Oğlum genç ve tecrübesizdir. İyi bir halife olacağını zannetmem dediyse de, Mugîre, Gerekirse biz onu düzeltiriz diyerek halifeyi ikna etti. Yezide de nasihat ederek hareketlerini düzeltmesini sağladı. Halife, o sene hacda valiler ve sahâbenin ileri gelenleriyle istişare etti. Herkes bu tayini kabul etti. Yalnız Hazret-i Hüseyin ve Abdullah bin Zübeyr, Biat etmeyiz; ama karşı da gelmeyiz dediler. Bunların ictihadına göre sahâbî varken, başkası halife olamazdı. Âlimler, ictihad edince, buna uymalıdır.
Muaviye, Şama dönüp veliahd ilan ettiği oğluna nasihatlerde bulunduktan az zaman sonra vefat etti. Hükümdarlığın babadan oğula geçmesi, İslâmiyete aykırı değildir. Nitekim Hazret-i Davudun tahtına oğlu Süleymanın geçtiği Kuran-ı kerimde anlatılır.
GİTME KARDEŞİM!
Yezid halife olunca, Kûfelilerin istediği Türkistan fâtihi Ubeydullah bin Ziyadı vali yaptı. İbni Ziyad, Kûfeye geldiğinde şehri karmakarışık buldu. Halkı itaate davet etti. Bunun üzerine yüzlerce isyancı Hazret-i Hüseyni halife ilan ederek valinin evini sardı. Vali bunları dağıttı. Bu arada Hüseyin Kûfelilerin daveti üzerine Mekkeden yola çıktı. Abdullah bin Abbas, Iraklıların babasına hıyânetini hatırlatarak gitmemesini tavsiye ettiyse de, söz verdiği gerekçesiyle dinlemedi.
İbni Ziyad, dört bin kişiyle vali tayin edildiği Rey şehrine gitmekte olan Sad ibni Ebî Vakkas oğlu Ömeri Hüseyinin önünü kesmek üzere gönderdi. Ömer kerhen kabul etti. Güneybatı Iraktaki Kerbelâda karşılaştılar. Hüseyin geri dönmeyi kabul etti. İbni Ziyad, kraldan çok kralcı bir edayla halifeye biat ettikten sonra gitmesini söyledi. Biat etmeyince, Ömer askerini sürdü. 60 senesi (Milâdî 680) Muharrem ayının 10. âşûra günü Hüseyin, maiyetindeki yetmiş kişi ile şehid oldu. Kûfeliler kendisine yardım etmek şöyle dursun, kâtilleri Kûfeli idi. Âşûra, onuncu demektir.
MÜLKÜ DİLEDİĞİNE VERİR
Kafiledeki kadınlar ve Hüseyinin oğlu Zeynelâbidin Şama getirildi. Halife bu haberi işitince canı sıkıldı. Hüseyine rahmet okudu. Allah, İbni Ziyada lânet eylesin. Hâşimîleri bana düşman etti. Hüseyin bana gelseydi, her istediğini kabul ederdim. Biliyor musunuz, niçin öldü? Babam, babasından; anam, anasından ve ceddim, ceddinden daha iyidir. Onun için ben de ondan daha iyiyim. Hilâfet benim hakkımdır dedi. Doğrudur. Babası babamdan; annesi annemden hayırlıdır. Dedesine gelince, Allaha ve âhiret gününe iman eden kimse, Resulullaha kimseyi eşit görmez. Fakat Hüseyin, ictihadı ile hareket etti ve (Allah, her şeyin sahibidir. Mülkü dilediğine verir) meâlindeki âyeti (Âli İmrân: 26) hatırlamadı dedi. Kafileden kalanlara ikramda bulunduktan sonra Medineye gönderdi. Hüseyinin kızı Sükeyne, Yezidden daha hayırlı düşman görmedim derdi. Yezid isteseydi Zeynelâbidini öldürerek Hüseyinin soyunu yok edebilirdi. Onun kabahati, Hazret-i Hüseyinin hatırını gözetemeyerek; valilerinin taşkınlıklarını önceden öngörüp mâni olamamasıdır.
Peki Âşûra günü mâtem yapmak, bağırıp çağırmak ne zaman ortaya çıktı? 67 senesinde Emevîlere karşı ayaklanan Muhtar Sekâfî, Kûfe halkını harbe sürükleyebilmek için bunu bir hile olarak başlatmıştı. Muhtar bu isyanda öldürüldü ama, çıkardığı propaganda vasıtası bazıları arasında bir ibâdet gibi yayıldı.
Lânete cevaz yok!
Tarihin en talihsiz şahsiyetlerinden olan Yezid, bu hâdise sebebiyle abartılı ithamlara, hatta hakaretlere maruz kalmıştır. Arapça güzel bir dua kelimesi olan ve çoğu sahâbenin taşıdığı yezid ismi, hakaret lafzına dönüşmüştür. Halbuki İmam Gazâlî gibi çok âlimler, Yezide lânet etmeyi câiz görmez. Hatta Yezidi tasvip etmeyenler, Kerbelâ değil, Medinelilerin isyanında alınan nisbetsiz tedbirler sebebiyle bu kanaate varmıştır.
Hazret-i Peygamber, İstanbula ilk sefer yapan ordu mağfiret olunmuş-tur buyuruyor. Yezid, bu ordunun kumandanı idi. Hazret-i Alinin va-lilerinden Eyüp Sultan hazretleri, bu sefere, Yezidin kumandasında gitmişti. Bayezid ismi bütün Müslümanlar gibi, Türkler arasında da yaygındı. Bayezid (Ebu Yezid), Yezidin babası demektir ve Hazret-i Muaviyeyi ifade eder.
Abbasîler, iktidarı alıp Emevî ailesini katliâm edince, tarihçiler yeni hâkimlere yaranmak için Emevîlerin hatâlarını şişirmiş; hattâ aleyhte hadîs bile uydurmuşlardır. Zaman ve mekân yakınlığı sebebiyle Osmanlı tarihçileri de bunların tesiri altında kalmıştır. Halbuki Emevî devri, İslâm medeniyetinin altın çağıdır.