Ayrıştırmayacak bir çözüm olmalı

Ayrıştırmayacak bir çözüm olmalı

GÜNDEM Haberleri

"Yeni Anayasa'da herkesin devlete sadakatini geliştirecek unsurlar bulunmalı. Uzun vadede ayrışmayı besleyen düzenlemeler olmamalı."

NUH ALBAYRAK / LİZBON

nbsp; nbsp;"TC vatandaşlarının bir kısmı 'ben etnik olarak Türk değilim, ama devletime bağlıyım, sadakatim devletime' derse buna söyleyecek bir şey yok açıkçası."

Portekiz'de, yeni anayasa için ümitsizliğini "Belli ki olmayacak" sözleriyle dile getiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir gün sonra toplanan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun "devam" kararını memnuniyetle karşıladı. Gül, yeni Anayasa'dan beklentisini de "Gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi herkesin kendi yurdunda devletine sadakatini geliştirecek düzenlemeler yapılmalı. Uzun vadede ayrışmayı besleyen düzenlemeler olmamalı" şeklinde özetledi. Lizbon temaslarının son gününde yine heyetteki gazetecilerin sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Gül, yeni anayasa dışında, Sayıştay Yasası ve AB müzakereleriyle ilgili de önemli açıklamalar yaptı. Gül, gündeme ilişkin soruları şöyle cevaplandırdı;
*AB sürecindeki tıkanıklığı aşmak için, bu projeye başından beri çok önem veren biri olarak tekrar bir inisiyatif almayı düşünür müsünüz?
AB müzakereleri sürecinin bugünkü donmuş hali Türkiye'den değil, AB ülkelerinden kaynaklanıyor. Esas sorumlu AB üyesi ülkeler. Orada birkaç büyük ülke, özellikle Fransa fasılları engelliyor, bazı ülkeler de Kıbrıs'ın arkasına saklanarak fasılların açılmasını önlüyor. Bu, AB ülkelerinin strateji noksanlığından kaynaklanıyor. AB'deki ekonomik krizleri tabii ki görüyoruz, ama bunun müzakere sürecini tıkamakla ilişkisi yok. Ayrıca müzakere süreci tam üyelik de getirmiyor, referandum olacak. Hükümetler karar alacak veya referandumla siyasi karar alınacak. Muhataplarımıza "Süreci tıkamayın. Sizin için de iyi değil. Müzakereyi tamamlamış olan, bütün AB kriterlerini ülkesinde geçerli kılan bir ülke demektir. Norveç, İsviçre gibi. Böyle bir ülke sizin korkmanız değil, sevinmeniz gereken ülke olur" diyoruz. Fransızlara, "Şirketleriniz AB kriterlerinde faaliyet gösteren bir ülkede mi, bunları uygulamayan bir ülkede mi daha iyi faaliyet gösterir? O sebeple kendi ayağınıza kurşun sıkıyorsunuz" diyoruz. Tabii ki bizim açımızdan motivasyon eksiği oluşuyor. Engelleyici sebeplerle fasılları açmamışlar. Bu, engelleyici tutum oluyor. Bize de tavsiyem, fasılları kendimiz açıyor, kapatıyoruz gibi davranmamız. Böyle davranırsak ülkemize yardım ederiz. Bugün Türk ekonomisinin geldiği noktada müzakere sürecinin başlamasının büyük katkısı var. Maastricht ve Kopenhag kriterlerini yerine getirmek Türkiye'yi çok güçlü kılmıştır. Sürece canlılık kazandırırız.
*Yeni anayasa konusunda "ümidim kalmadı" açıklamanıza parti temsilcilerinden gelen tepkilere yorumunuz nedir?
Sürenin uzatılmasına çok sevindim. Demek ki herkes bunun öneminin farkında. Yeni bir anayasa derken, bunun herkesin arzusu olduğunu, temel konularda büyük partilerin hepsinin aynı noktada olduğunu düşünüyordum. Demokratik, laik bir hukuk devletine yakışır bir anayasa herkesin ortak fikri. Çok daha ekstrem fikirleri olan partiler de olabilirdi. Dolayısıyla 'yeni bir anayasa yapılabilir' inancımı hep korudum. Gelinen noktada Meclis Başkanı da 'gün battı' deyince üzüntümü beyan ederken 'maalesef' dedim. Bu Meclis meşruiyeti güçlü olan, herkesi yansıtan, bütün fikir akımlarını yansıtan bir Meclis. Bunu yapmalıydı. İnşallah süreç uzatıldığına göre uzlaşmayla böyle bir anayasa yapılır. Buna en çok sevinen ben olurum. Bir Cumhurbaşkanı olarak en çok gurur duyacağım, içeride-dışarıda övüneceğim bir gelişme olur. Her partinin katkısı olursa hem çok gurur duyarım, hem de alkışlarım. Bütün partileri de tebrik eder, müteşekkir olurum.
*İhtilaf olan maddelerde uzlaşma sağlanabilecek mi sizce?
Bütün bu tartışmaları, konuları bilen bir kişiyim. Doğrusu en çok uğraştığım, kafa yorduğum konu bu oldu. Günü geldiğinde siyasi partilerin hepsi ile konuştum. Bugünkü modern anlayışta da devletin Türk devleti olduğu çok açık, ama TC vatandaşlarının bir kısmı 'ben etnik olarak Türk değilim, ama devletime bağlıyım, sadakatim devletime' derse buna söyleyecek bir şey yok açıkçası. 1924 Anayasası'nda "vatandaşlık itibariyle" diye yazıyor. Bunu söylemekle her vatandaşa soyu, sopu, etnik grubu fark etmeksizin saygı duyulacağı ifade ediliyor. Üzücü olan ondan sonra onun lafzına ve ruhuna uygun davranışlar olmadığı için problemler ortaya çıkması. Bütün bu tartışmaları sona erdirmenin bir yolunu bulmamız gerekiyor.
*Anadilde eğitim ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesine bakışınız nedir?
Bunların hepsi tartışmaya açık şeyler, hepsinin sınırı var. Önceden TV yayını yapılamıyordu, o kelime (Kürt) ağza alınmıyordu. Bunlar geçti, konuşmaya gerek yok, ara dönemlerin mahsulleri. Gelinen noktada makul olan şeylerle uğraşmalı. Dikkat edilecek şey bir taraftan en medeni şekilde, gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi herkesin kendi yurdunda devletine sadakati geliştirecek düzenlemeler yapmak, uzun vadede de ülkenin bir şekilde ayrışmasına fırsat verecek bir noktaya gelmemektir. Bunu herkes görüyor. Herkesi bu ülkede kaynaştıracak bir düzenlemenin yapılmasının mümkün olduğu kanaatindeyim. Vatandaşlık tarifinden tutun, yerel yönetimlerin yetkilerinin daha artırılmasına kadar... Yerel yönetim sadece İzmir, İstanbul için geçerli değil. Sadece bir bölge, şehir akla gelmemeli. Burada da çok şeyler oldu. Benim de içinde olduğum kabinede, 2004'te Kamu Yönetim Reformu tasarısı bütünlük içinde hazırlanmıştı, sonra geri gönderildi, kadük hale geldi. Bu çerçevede bakılabilir. Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'na baktığımızda büyük rahatlık getirecek noktalar var. Bizim bazı şerhlerimiz var. Maddeye yazmışız, ama fiili uygulamada şerhi tanımıyoruz. 'İtirazımız var' dediğimiz bazı maddeleri fiiliyatta zaten aşmışız. Kardeş şehirler mesela. İstanbul, Lizbon gibi. İlişkiler kurulabiliyor. Veya yüksek mahkemelere yerel yönetimlerin gidebilmesi maddesi. Bununla ilgili de şerhimiz var, ama kendi uygulamamızda bu hakkı sağlamışız. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Anayasa Mahkemesi'ne gitmiş imar konuları gibi. Burada korkmamak lazım. Diğerleri kültürel meseleler. Kültürel mesele de denince Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün kültür varlıkları bizim. Kültür varlıkları somut olduğu gibi, soyut da olabilir. Dildir, edebiyattır, şiirlerdir, şairlerdir... Hepsi Türkiye gerçeğidir. Eski tarihlerden gelen Anadolu zenginliklerini sahiplenirken bunları niye sahiplenmeyelim? Mem-u Zin'i neden sahiplenmeyelim. Bugünkü Anayasa ile bile bu mümkün. Bu düzenlemeler, hangisine bakarsanız bakın nihayetinde Türkiye'nin sıkıntılarını giderici olmalı. Uzun vadede ayrışmayı besleyen düzenlemeler olmamalı. Muhakkak bunlar herkesin dikkatinde olması gereken konular. O sebeple milli birliğin, bütünlüğün sağlam tutulması herkesin görevidir.

BEŞİKTAŞLI GÜL, GALATASARAY FORMASINI İMZALADI
Cumhurbaşkanı Gül, aralarında Genel Yayın Yönetmenimiz Nuh Albayrak'ın da yer aldığı gazetecilerin gündeme dair sorularını cevapladı. Görüşme sonrası Şükrü Küçükşahin, yanında getirdiği Galatasaray formasını Beşiktaşlı olan Cumhurbaşkanı Gül'ün imzalamasını istedi. Orada bulunan Beşiktaşlı gazetecilerin sitemi üzerine Gül, "Geçmişte bizi de çok alkışladılar. (Beşiktaşlıları kastederek) Taraftarlık böyle zamanlarda belli olur. Sakın takımınızı değiştirmeyin. Gün gelecek Beşiktaş da şampiyon olacak" dedi. Gül daha sonra formayı "Lizbon 2013, kutlarım" yazarak imzaladı.

Ayrıştırmayacak bir çözüm olmalı



UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...