Bunu saymayız yine buyurun

Düzenleyen:
Bunu saymayız yine buyurun

KÜLTÜR - SANAT Haberleri

Zengibar ziyaretçilerde hoşça hatıralar bırakan bir ada, gezenlerin ortak söyledikleri bir cümle var: Tekrar geleceğiz buraya!

İRFAN ÖZFATURA

Darüsselam’dan Zengibar’a gideceğiz. “Nasıl ulaşırız” diye soruyoruz, “kolay” diyorlar “kızaklı botlarla”. Feribot iskelesine ayağımızı atıyoruz ki kâhyalar yolumuzu kesiyor, aynen Topkapı Harem hesabı “kalkıyor kalkıyor” diye bağrışıyorlar. 
Ayakçıların kimi çantamıza yapışıyor, kimi kolumuza giriyor. Zaten hepi topu iki firma var Azam ve Klimanjora. Alayı aynı bileti pazarlıyor. Birkaç dolar komisyon alacaklar ya, bütün kavga ona. Mzungu (beyaz adam) üçüne beşine bakmaz nasıl olsa. 
Katamaran tam zamanında kalkıyor. Henüz birkaç yüz metre açılınca Darüsselam bütün haşmetiyle karşımıza çıkıyor. 
 Hint Okyanusu’nun şakası yok, dalgalar dağ gibi üzerimize geliyor. Yelkeni yamalı balıkçılar rahat ve lakayıt, batıyormuş çıkıyormuş kimin umurunda? 
Peremelerin üzerinde belki kırk kişi, tamam ikisi ağ çekiyor da diğerleri n’apıyor?
İhtimal civar adalardan gelen yolcular bunlar, “dur biraz balık alalım, eli boş gitmeyelim” dediler “eşe dosta.” 
Bu iklimin insanı suya aşina, buldukları ilk kütüğü oyup açılabiliyorlar okyanusa.   
Teknemiz suları yara yara ilerliyor. Deniz sert, motor güçlü, rüzgâr uğulduyor, hizaladığımız kareler kadraja oturmuyor. 
Afrikalılar abid insanlar. Botun ekranında önce sefer duası beliriyor, sonra vizyona yeni giren Hollywood filmleri oynamaya başlıyor. Çoğu ilgilenmiyor, kafasını önüne eğen Kur’ân-ı kerim okuyor. Yüzlerinde nasıl bir huzur, haz aldıkları belli oluyor. 
İki saat kadar gidip limana yanaşıyoruz. “Karibu Zanzibar” (Hoş Geldiniz) yazıyor.
NE DEVLET NE EYALET
Zengibar iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Tanzanya ile hareket eden bir devlet. Kendi polisi, gümrüğü var. Vinçlere, gemilere bakarsanız ticaretleri de tıkırında gidiyor. 
İngilizler çok uğraşmış ama Zengibar’da gayrimüslim bir cemaat teşekkül etmeye muvaffak olamamışlar. Birkaç ithal turizm operatörünü de saymazsanız %100 Müslüman. 
Sömürge yıllarında limana devasa bir Anglikan katedrali inşa etmişler, bir de Katolik kilisesi bulunuyor. Şehirde irili ufaklı 51 cami var, var olmasına da, silueti çan kuleleri çiziyor. 
Zengibar ciddi gelgitler yaşayan bir ada. Deniz öğle 14.00 ve gece 02.00 sularında tavan yapıyor, sabah 08.00 ve akşam 20.00 civarında seviye düşüyor. Düşünün sığ olan doğu sahilleri takriben 1 km çekiliyor.
Vatandaş haydaaa kumsala, balık, kabuk ne bulursan para. 
Hani ne derler, “Su gelir balıklar karıncaları yer, su gider karıncalar balıkları…”
ASİMETÜ’L-İSLAM
Bir zamanlar Umman Sultanlığının payitahtı olan Zengibar’da medreseler, ilahiyat fakülteleri bulunuyor, buradan yetişen müftüler bütün Doğu Afrika’ya dağılıyor. 
Adadan geçen köklü medeniyetler mimariye de aksetmiş. Kıta Afrika’sında evler ottan sazdan yapılırken burada taş kullanılıyor. Hatta yıllar evvel çok kata geçmiş, kapıları dantel gibi işleyip taçlandırmışlar. Ahşap bu kadar mı zarif oyulur; kullanılan motifi bir daha tekrarlamamış, tunçtan mahmuzlarla noktalamışlar. Pencereler dik ve kafesli, kapılar geniş ve kanatlı. Öyle ki yüklü deve geçebilir rahatlıkla...
Hindistan muhacirleri, evlerinin önüne baraza denen taş divanlar atıyor, denizden gelen ılık esinti (breez) ile kaylule yapıyorlar. Yosun kokusu ve dalga sesi  parasız nasıl olsa… 
Balkon parmaklıkları ve trabzanlar sanatkâr işi, çıkıntılar alttan zarif eliböğründeler ile destekleniyor.
Arap asıllılar ise balkon yerine avluyu tercih ediyor, evi yüksek duvarlarla çeviriyor, bahçeyi havuzlarla çiçeklerle beziyorlar.
Şehrin en güzide binası Beytü’l-Acaib (acayip ev). 1883’te Umman Sultanı tarafından yaptırılıyor. Daha o yıllarda şıkır şıkır ampullerle donanıyor ve asansör kullanılıyor. 
Mahurubi Sarayı da sultan tarafından yaptırılmış (1880), ne yazık ki İngilizler bombalamış yakmışlar. Muhteşem bir kasırmış zamanında. Düşünün banyosu şehir hamamı kadar, bir yanda sıcak, bir yanda soğuk sulu havuzlar… Derler ya, ayılana gazoz, bayılana…

Taş Şehir’i dolaşırken adım başı tarihî mescitlere rast geliyoruz, kifayet etmiyor olmalı, yenileri de yapılıyor.  Şehrin aralıkları dar ya güneş tesir etmiyor. Yollar yer yer evlerin altından (kabaltı abbara) geçiyor, tentelerin, cumbaların gölgesi serin oluyor. 
HİCAPSIZ ASLA
Tesettürsüz kadın yok, ilk mektep talebeleri bile başlarını örtüyor. Kadınların alayı çarşaflı, bazıları yüzlerine peçe takıyor. Şuurlu kapandıkları belli, üzerlerine dönen objektiflerden kaçınıyorlar. 
Esnaf ise poz vermekte nazlanmıyor, fotoğrafınızı çekebilir miyim diye sorduklarınızın neredeyse tamamı “tabii buyrun” diyor.
Sokaklarda bizim gibi kediler dolanıyor. Balık bol ya, onlar da nasipleniyor. 
Kenar mahallelerde ise maymunlar çoğalıyor. Kırmızı Colobus denen şaklabanlar sadece Zengibar’a has, insanlara alışıklar, elinizdeki mısırı bile istiyor, bir güzel sıyırıyorlar. 
Bu hayvancıklar gruplar hâlinde yaşıyor, yaprakla besleniyor. Anneler bebeklerine pek düşkün, kucaklarından bırakmıyor. Bazen kabileler arasında savaş çıkıyor, onlarca maymun birbirine giriyor.  Aslan, kaplan, panter gibi yırtıcı kedilerin bunları yakalaması mümkün değil ama şempanzelerden çok çekiyorlar. Bilhassa minikler telef oluyor.  
Erkekler camiye giderken üzerlerine bir cübbe alıyor. Bayramlık kıyafetleri beyaz entari. Resmî merasimlere entarisiz gidilmiyor. 
Başı açık dolaşmıyor; ya keyfiye doluyor, ya sarık sarıyorlar. Öyle herkes eline geçeni giyemiyor. Zira takke statü belirliyor burada. Eğer siz mollalara has sarı ibrişimlileri takarsanız cemaat kenara çekilir “buyurun hocam” der sonra. Artık mecburen geçeceksiniz imamet makamına.
Genellikle Şafii mezhebindeler, bu yüzden necasetten çok sakınıyor mescide metreler kala ayakkabılarını çıkarıp bırakıyorlar kenara. Şadırvana yalın ayakla giriliyor, avlular tertemiz, bal dök yala. Camiler 5 vakitte de doluyor, cemaat önce bir tehiyyatü’l-mescid kılıyor sonra sünnete farza geçiyor. Tespihatı bizim gibi camide yapıp bitiren de var, gidip dükkânında tamamlayan da... 
Hocaefendiler Arap aksanı ile okuyor, belli ki Abdüssamed’i çok dinlemişler, Mısır Hicaz tarzı hoşlarına gidiyor. Cemaate ehemmiyet veriyorlar, mescide iki kişi girse biri imam, öbürü müezzin oluyor.  Diyelim tek kılıyorsun, arkadan gelen sormadan uyuyor. 
BAHARAT ADASI 
Resmî lisanları Svahili, sevahil (sahiller) kelimesinden geliyor. İskelet Bantu lisanı ama içinde hayli Arabi kelime geçiyor. Bir zamanlar tüccarlar ve denizciler tarafından kullanılmış, yayılmış civara. Şaka değil taa Babü’l-Mendep’ten, Güney Afrika’ya.
Araplar adaya “Cezire-i Tevabil” (Baharat Adası) diyorlar. Karanfil, tarçın, kimyon, karabiber (fülfülü esved) yetişiyor.
Sonra zerdeçal, kahve, kakao, vanilya... ‘Zingifuri’ meyvesi kıpkırmızı, ellerinizi boyuyor. Dikkatsiz yerseniz ruj sürmüşe dönüyorsunuz âdeta. 
Hatırlatmış olayım; acılarının şakası yok, önce bi’ dilinizi değdirip deneyin, yoksa... 
Zengibar mısırları lezzetli ama kızgın Afrika güneşi erken kurutuyor. Bu yüzden tuz, limon ve acı sürüyorlar, ağzınız sulanıyor.
Kendine iyilik yapmak isteyen “kes usta oradan bi cevz-i Hind” diyor. Eleman palayla budayıp uzatıveriyor, bakıyorsunuz fıçı gibi, lıkır lıkır içiyorsunuz damarlarınıza yürüyor. 
Mübarek, safi enerji, son yudumu da aldığınızda “getirin baltamı” diyorsunuz, “ormanı gösterin bana!”

Bunu saymayız yine buyurun

Bunu saymayız yine buyurun

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...