Mevzu Başika değil başka

Düzenleyen:
Mevzu Başika değil başka

DÜNYA Haberleri

Türkiye ve Rusya arasında imzalanan Türk Akımı Gaz Boru Hattı Projesi bölgedeki hesapları alt üst edecek gibi görünüyor. Suriye ve Irak’a dış güçlerin müdahalesine kapı aralayan DAEŞ’in, savaşı 750 km’lik Halep-Musul hattına taşıması bekleniyor.

Osman Sağırlı

Dünya üretilebilir petrol ve doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 72’lik bölümü, ülkemizin yakın coğrafyasında yer alıyor. Türkiye, jeopolitik konumu itibarıyla dünya ispatlanmış petrol ve doğalgaz rezervlerinin dörtte üçüne sahip bölge ülkeleriyle komşu. Enerji zengini Hazar, Orta Asya, Orta Doğu ülkeleri ile Avrupa’daki tüketici pazarları arasında doğal bir “Enerji Koridoru” olmak üzere pek çok önemli projede ise Türkiye hem yer alıyor hem de destek veriyor.
HESAPLAR YENİDEN
Nitekim Rusya ile imzalanan Türk Akımı anlaşması bunun en somut örneği. Ancak bu anlaşma sonrası bölgedeki kazan kazan taktiğiyle hazırlanan bütün planların yeniden yapılması gerekiyor. Zira Türk Akımı anlaşması sekteye uğradığı için Avrupa’ya gaz satamayan; bu sebeple Suriye’ye yönelen, hatta Suriye’deki çıkar ilişkileri sebebiyle Türkiye ile savaşın eşiğine gelen Rusya’nın Türk Akımı sonrası yeni hamleler yapması kaçınılmaz görünüyor. Türkiye’yi kendinden uzaklaştırmak istemeyen ancak Suriye’de PYD’yi Ruslarla paylaşamayan, ambargo yüzünden petrol satamayan İran’ın, Rusya’dan gelen, “Düşen petrol fiyatları sebebiyle maliyetlerimiz oldukça yüksek, Çin’e satmayı taahhüt ettiğimiz petrolü sizden alalım, karşılığında size mal verelim” teklifinde tam da anlaşma sağlanmışken ambargoyu kaldıran ABD’nin yeni yeni hesaplar yapması gerekiyor.
Şİİ BORU HATTI
Ve tabii ki bir de bugünlerde ciddi hesaplar yapması gereken bir ülke de İran. Zira İran, hem bölgedeki Şii’ler üzerinde etkin olabilme hem de Şii Hilali projesini hayata geçirme peşinde. Bunun bir parçası olarak da Suriye’nin karışmaya başlamasından hemen önce “Şii Boru Hattı” anlaşması yapmıştı. İran Şii Boru Hattı ile Irak, Suriye ve Lübnan’ın enerji ihtiyacını karşılayacak, Akdeniz’den AB’ye gaz götürecekti. Rusya’nın kendisinden uzun süre gizlenen durumdan haberdar olması ve müdahalesi ne yazık ki fazla zaman almadı. Şimdilerde İran’ın özellikle hem Suriye hem de Musul üzerinden sert mesajlar vermesinin ve buraların hamisi gibi davranmasının temel ayaklarından birini bu mevzu oluşturuyor.
TÜRKİYE OLMADAN OLMAZ
Diğer meselelere gelince... 2030 yılına kadar yüzde 40 oranında artması beklenen dünya birincil enerji talebinin önemli bir bölümünün içinde bulunduğumuz bölgenin kaynaklarından karşılanacağı öngörülüyor. Hâl böyle olunca Türkiye’nin Musul ve Suriye’deki her adımı da dikkatle izleniyor. Bulunduğu konum itibarayla hem güvenli hem ekonomik olarak dünyanın enerji koridoru olması sebebiyle Türkiye, bu pazarda söz sahibi olmak isteyen ülkeler tarafından sürekli hırpalanmak isteniyor. Bunun en somut örneği ise Musul’a yapılacak DAEŞ operasyonu ve Türkiye’ye yönelik suçlamalar…
Türkiye’nin Irak’ta birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana Bamerne denilen bölgede bir askerî gözlem gücü bulunuyor. Üstelik burası Türk sınırı yakınlarında ve tanklarımızla da güçlendirilmiş. Ancak Irak hükümeti her nedense sanki Türkiye buraya yeni adım atmış gibi, üstelik de DAEŞ’ten en çok zarar gören ülke olarak, Türkiye’nin DAEŞ’e karşı mücadelede yer almasını istemeyen açıklamalar yapıyor. Hem de Türkiye’yi işgalci diye suçlayacak ciddiyette. Ancak Başika kampının Irak hükümetinden gizli kurulduğu şeklindeki iddia ise tamamen asılsız. Zira, kampın kuruluş teklifi ilk olarak 10 Haziran 2014’te DAEŞ’in eline düşen Musul Valisi Usel Nuceyfi’den geldi. Nuceyfi, asıl çekirdeğini Sünni Araplardan oluşan “Haşdî Vatanî” grubunun meydana getirdiği ama Kürtler ile DAEŞ’in işgal ettiği bölgelerden gelen Türkmen, Hıristiyan, Yezidilerin de katıldığı grupların savaşçılarına “Musul’un kurtarılması” amaçlı eğitim verilmesini istedi. Irak Başbakanı Haydar el-İbadi 2014 yılında Ankara’ya yaptığı ziyareti sırasında da, Türkiye’den askerî anlamda yardım istedi. Konu Davutoğlu’nun 20 Aralık 2014’te Bağdat’ı ziyareti sırasında Irak Başbakanı Haydar İbadi ile ele alındı. Hazırlıklar yapıldı ve kamp Mart 2015’te faaliyete başladı. Burada bugüne kadar 8 bin kişiye askerî eğitim verildi. Bunların bir kısmı Sincar’ın kurtarılmasında görev aldı.
TÜRKİYE UZAK DURSUN
Musul’un nüfusu tamamen Sünnilerden oluşuyordu. Burada konuşlu 70 bin kişilik Irak ordusu ise Şiilerden kurulmuştu. Bunlar bir gecede silah ve cephanelerini de terk edip kaçınca, Musul 10 Haziran 2014’te DAEŞ’in eline geçti. Uyarılara rağmen boşaltılmayan Türk Başkonsolosluğu da DAEŞ’in eline düştü. Başkonsolos Öztürk Yılmaz dahil 49 kişi esir alındı. Türk esirler DAEŞ’in elinden MİT’in bölgedeki Sünni Arap aşiretlerinin de katkısıyla 20 Eylül 2014’te kurtarıldı. Dahası 6 Ağustos 2014’te DAEŞ terör örgütü Erbil’in kapısına dayandığında da Kuzey Irak’taki bölgesel yönetim Türkiye’den asker talep etti. Irak’ta Şii yönetimin Türkiye’ye yönelik hamleleri tabii ki bununla sınırlı değil. 2013 yılında Kuzey Irak petrolünün Türkiye üzerinden Akdeniz’e transferini içeren anlaşmada imzalar atıldı ancak birden iş çıkmaza girdi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, “Bağdat hükümetinin onayı olmadan petrol transferi yapılamaz” açıklamasıyla birlikte dönemin başbakanı Nuri El Maliki, anlaşmayı veto etti. Her şeye rağmen Barzani yönetimi anlaşmayı uygulayınca Maliki, havuzda toplanan petrol gelirinden Kuzey Irak’ın payına düşen hisseyi bloke etti.
Mevzu Başika değil başka

SİNSİCE UYARAN İRAN
Meselenin belki de en önemli boyutu ancak İran’ın derin siyaset ustalığı sebebiyle Irak Şii yönetimi üzerinden Türkiye’yi uzaklaştırma çabaları. Kısacası İran’ın Kuzey Irak üzerinde Türkiye ile nüfuz mücadelesi. Türkiye ile İran’ın Kuzey Irak politikası, Irak kurulduğundan beri birbirine zıt. Irak kurulduğunda İran’dan toprak talebinde bulunmuştu. ‘İran’ın elindeki Şattülarab benimdir’ demişti Irak. İran da bunun üzerine Kuzey’deki Kürtleri desteklemişti. 1968’de Baas iktidara geldikten sonra bu ikili çatışma daha da arttı. O dönemde Türkiye de İran’ın Kuzey Irak’taki Kürtlere desteğinden rahatsız olmuştu. Pehlevi, ‘Irak vazgeçmezse orada bir Kürt devleti kuracağız’ bile demişti. İran ve Irak arasındaki bu gerginlik 1975 Cezayir anlaşmasıyla kısa bir süre de olsa düzeldi. Ancak Saddam iktidara gelince Cezayir anlaşmasını televizyonların önünde yırttı ve İran’a saldırdı. İran-Irak ilişkilerindeki gerilim İran’ın tekrar Kürtleri desteklemesine sebep oldu. Bu da günümüzde dahi Tahran’ı Kürtlere karşı alacaklı duruma getirmiş görünüyor.
ALACAĞA MAHSUBEN 
2003 yılından sonra Bağdat’ı kendisi için tehdit görmeyen İran’ın, eskisi kadar ihtiyaç duymadığı Kürtlerden Saddam döneminden kalma alacaklarını da tahsil etmeye başladığı anlaşılıyor. Türkiye karşıtı parlamento kararlarının alınmasında İran’ın ne kadar etkin olduğu ortada. Irak parlamentosunun Türk askerinin ülkedeki varlığını “işgalci” suçlamasıyla sonlandırma girişiminden birkaç gün sonra Irak Bölgesel Kürt Yönetimi parlamentosundaki yer alan 5 siyasi parti, Musul’un Başika bölgesinde bulunan Türk askerlerini “Yasa dışı ve anayasaya aykırı” olarak niteledi ve Başika’dan çekilmesini istedi. İran’ın güdümündeki partilerin bu açıklamasına İran’la uzun zamandır gerginlik yaşayan Barzani’nin partisi KDP, “Bu kararı kesinlikle desteklemiyoruz” diye karşı çıkması İran’ı pes ettirecek gibi görünmüyor. Dün ortaya çıkan başka detay da İran destekli İbadi hükümetinin PKK militanlarına maaş ödediği. Barzani’nin, petrol gelirleri ve petrolün İran eliyle dünyaya satılması teklifini reddettiği merkezi hükümet tarafından 1990’lı yıllarda savaşa girdiği terör örgütü PKK eliyle masaya çekilmek isteniyor.

TÜRK AKIMI OLMAYINCA SURİYE’YE İNMİŞTİ 

Mavi Akım ile Türkiye’ye doğalgaz satan satan Rusya, doğalgazı Türkiye üzerinden AB’ye satmak için de girişimlerde bulundu. Bulgaristan ile “Güney Akımı” anlaşması yapan Rusya, ABD’nin Bulgaristan üzerinden yaptığı engele takıldı. Rusya, Güney Akımı’ndan vazgeçip “Türk Akımına” yöneldi. 7 Haziran seçimleri öncesi prensipte anlaşıldı. Rusya “Türk Akımı”nı ilan edince, hattın Edirne sonrası için Makedonya, Bulgaristan, Arnavutluk ve Yunanistan’da karışıklıklar başladı. ABD’nin bu projeye onay vermediğinin anlaşılması çok da fazla uzun sürmedi. Putin-Çipras arasında Türk Akımı’nın devamı anlaşması da böylece ABD’nin engeli sonucu yapılamadı. Rusya, Türkiye ile gaz konusunda yeni bir hamle yapamayınca İran ile anlaştı ve DAEŞ’i bahane ederek resmi bir duyuru ile Suriye’de operesyon yapma kararını açıkladı. Şu anda Suriye’de boru hattı civarında İran ile birlikte operasyon yapıyor.

DOĞALGAZ SAVAŞSIZ AKMAZ

Dünyanın en büyük doğalgaz üreticilerinin kanıtlanmış rezervleri Suriye’de 2011 yılında bulunan doğalgaz rezervleri ile yeniden şekillendi. Dünyadaki enerji denkleminde ülkeler bazında doğalgaz rakamları ile karşılaştırılınca Suriye’deki gelişmeler buradaki enerjiyi stratejik bir araca dönüştürüyor. Doğalgaz rezervlerinin % 43’ü Orta Doğu’da, % 29.1’i Rusya ve eski SSCB ülkelerinde, % 8’i Asya-Pasifik ülkelerinde, % 6’sı Kuzey Amerika’da. Rusya 1.7 katrilyon m3 rezervle birinci sırada yer alırken, İran 1.6 katrilyon m3, Katar 900 trilyon m3, Türkmenistan 265 trilyon m3, ABD 275 trilyon m3, Nijerya 180 trilyon m3, Cezayir 160 trilyon m3, Irak 50 trilyon m3 rezervle dünyanın en çok doğalgaz rezervlerine sahip ülkeler. Ancak, ABD merkezli Oil & Gas Journal adlı araştırma dergisinin 2012 yılı sonu verilerine göre, Suriye’nin doğalgaz rezervleri yaklaşık 240 trilyon metre küp. Aynı kaynağa göre Suriye’nin petrol yatakları gibi doğal gaz rezervlerinin büyük bir kısmı da Kürtlerin yaşadığı Kuzey Suriye’de. Bu veri bile Suriye’deki savaşı anlatmaya fazlasıyla yetiyor. Suriye’nin Akdeniz havzasındaki doğalgaz payları hesapta bile yok. Zira zaten buradaki rezervler Suriye ile yapılan gizli anlaşma sonucu Rusların kontrülüne verilmiş durumda.

PKK-DAEŞ İKİSİ DE KARDEŞ

Orta Doğu’da yeni aktör olarak sahneye çıkan Kürtlere doğan fırsat ne yazık ki PKK/YPG eliyle harcanıyor. K.Irak’ta hem petrol hem doğalgaz var. Barzani petrol ve doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımak istiyor. Türkiye’nin “enerji üssü” hamlesi olma yönünde anlaşmalar dahi yapıldı. Ancak bölgede hesapları olan güçler enerji üssü bizim kontrolümüzdeki Suriye olacak diyerek, Barzani-Türkiye anlaşmasını önlemek adına PKK’yı harekete geçirdi. PKK, hem Irak hattını hem Türk Akımı’nı engellemek için son dönemdeki faaliyetlerini artırdı. Suriye’nin Kuzeyi’ne yerleştirilen hatta desteklenen PYD’ye yönelik uygulamanın bir benzeri Musul’da yapıldı. DAEŞ’e Şiiler eliyle bir günde peşkeş çekilen Musul, bu günlerde buradaki enerji kaynaklarının kontrolü için koz olarak kullanılıyor. Tıpkı Suriye’de onlarca ülkenin yıllardır sürdürdüğü savaş Musul merkezli olarak yine onlarca ülke tarafından Irak’ta sahnelecek görünüyor. Ta ki isteyen istediğini alıncaya kadar...

Mevzu Başika değil başka

NİHAİ AMAÇ Şİİ HİLALİ

İran’ın başta Suriye ve Yemen olmak üzere kanlı olaylara destek vermesinin altında bölgesel aktör ve lider olma hayali yatıyor. İran bu hedefine ulaşmak için Şiiliği her dönem bir araç olarak kullanıyor. Müslüman topraklarda ittifaklar kurup Şii grupların hamiliğini üstleniyor. Son dönemde Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin gibi ülkelerde İran’ın nüfuz genişletme çabaları sebebiyle Ürdün Kralı Abdullah 2004 Aralık’ta “Şii Hilali” kavramını kullandı ve “Sünni Arapların kuşatıldığı”tespitinde bulundu. Dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek ise 2006’da bir televizyon kanalına verdiği demeçte, Orta Doğu’da yaşayan Şii nüfusun yaşadıkları ülkelerden çok İran’a karşı bir bağlılık hissettiğini belirtti. Şii Hilali, İran’dan başlıyor; Irak’tan, 
Şiilerin (Nusayri) yönettiği Suriye’den ve Şii nüfusunun 
giderek arttığı Lübnan’dan geçiyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

Düzenleyen:  - DÜNYA
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...