Left
Lamba

HAYIRLI RAMAZANLAR

__:__:__
Lamba
Right

Mehmet Doğanay, 'Virüslü keneyi cepheye salar savaşı alırsınız'

Mehmet Doğanay, 'Virüslü keneyi cepheye salar savaşı alırsınız'

GÜNDEM Haberleri

Prof. Dr. Mehmet Doğanay, '1. Dünya Savaşı'nda askerler tifüs hastalığından kırılmıştır. Enfekte pireyi, biti cepheye salarsınız ve askerleri hasta edersiniz' diye uyardı.

Prof. Dr. Mehmet Doğanay, Kayseri'de bulunan Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji bölüm başkanı. Ancak Doğanay'ı farklı kılan bir yanı var ki, biyoterörizm, biyogüvenlik, biyolojik silahlar gibi konularda dünyaca tanınan bir akademisyen olması. Biz de Türkiye'nin ilk kez geçtiğimiz Nisan ayında, Milli Güvenlik Kurulu'na getirdiği bu konuları ve dünyadaki durumu konuştuk. Türkiye'nin biyogüvenlik açısından çok geride olduğunu söyleyen Doğanay, dünyayı bekleyen en muhtemel tehlikenin ise 1977'de yok edilen çiçek hastalığı virüsü olduğunu söylüyor. Doğanay'a göre, dünyada birkaç devletin elinde bulunan bu virüsün bir insana geçmesi bile dünyayı felakete sürüklemeye yeter!

Biyoterör nasıl yapılıyor? nbsp;
Patlayıcılarla, kimyasallarla ve biyolojik etkenlerle olabilir. Terördeki amaç, terörist grupların hedeflerini ve amaçlarını topluma yaymaktır. Sivil toplumda panik ve korku oluşturmak, normal hayatı sıkıntıya sokmaktır. Terörde en büyük araç, patlayıcılardır. İkinci sırada gelen kimyasallardır. Üçüncü sırada, devlet eliyle yapılan terörden hareketle, nükleer silahlar geliyor. Dördüncü sırada ise biyolojik etkenler. Bugün mikrop olarak bildiklerimizin her biri terör eylemlerinde kullanılabilir.


Nasıl kullanılır, açar mısınız?
Terörde asıl amaç, çok insan öldürmek değil, toplumda panik ve korku meydana getirmektir. 2001'de şarbon sporları, ABD posta sisteminde, mektuplarla gönderildi. 22 kişi hastalandı. 11'i akciğer şarbonuydu. 5'i ölümle sonuçlandı. Ama bugün ABD'de sınır kapılarından girmek problemdir. O eziyeti ben de yaşadım. Bu, biyoterör eylemlerinin sonuçlarıdır. Biyoterör, mikroorganizmalarla yapılan eylemlerdir. Mikroplar ya da öldürücü toksinlerle yapılan eylemlerdir. Hayvanları ve bitkileri hedeflediğinizde o ülkenin ekonomisine darbe vurursunuz. Buğday veriminin Türkiye'de bir senede yapılamadığını düşünün! Ciddi bir kıtlıkla karşı karşıya kalırsınız! Bunu hepsine uyarlayın! Şunu da unutmayalım. Artık ferdi terör eylemleri de var. nbsp;


Türkiye'de son 10-15 yılda da kalabalık birtakım yerlerde, HIV virüsü taşıyan kan dolu enjektörlerin insanlara batırıldığı görüldü. Ama toplumları ilgilendiren daha çok toplu biyoterör eylemleridir. nbsp;
Bunlara örnek verebilir misiniz?
Sene 1979, Sverdlovsk Olayı. Moskova'nın 1400 km. güneydoğusunda yer alan bir şehir. Biyolojik silah programlarıyla uğraşan bir yer. Bir gün öğleden sonra, aşağı yukarı 15 km. boyunca 96 insan akciğer şarbonuna yakalandı ve bunların 66'sı öldü. 60 km. mesafede rüzgarla güneye doğru yayıldı ve hayvanları öldürdü. İlerleyen nbsp;yıllarda ABD'li bilim adamları, bunun elle atıldığını vurguladı. Ama hâlâ aydınlatılamadı. 1995'te Japonya'da, Aum Shinrikyo adında bir tarikat, Tokyo Metrosu'nda sarin gazı içeren eylemler yaptı. Hem biyolojik, hem kimyasal silah içeriyordu. İki binli yıllarda bu örgüt çökertildi. nbsp;


2000'li yıllarda devam etti değil mi, bu tür saldırılar?
ABD'de şarbon mikrobu, mektupla, medyaya, senatörlere gönderildi. 22 kişi enfekte oldu. 36 bin kişi gözetim atına alındı. Bu konuda değişik bilim adamları suçlandı. Birisi de şarbon konusunda ciddi çalışmaları olan Bruce Ivins'tı. 2008 yılında hastanede intihar etti! 2001'de mektupla gelen şarbonlardan sonra Avrupa'da da içinde pudra olan birçok mektup gönderildi. İtalya'da bu konuyla uğraşan bir laboratuarda 200 binin üzerinde mektup analiz edildi. Hiçbirinde şarbon çıkmadı. Bu, ciddi bir ekonomi ve zaman kaybıydı. Türkiye'de de bu mektuplar değişik yerlere gitti. Bakan Osman Durmuş, "Tükürürüm ben bu mektubun içine" diyerek, yırttı. Bu, kırılma noktasıydı. Senaryo değilse, riskli bir davranıştı. Ama kırılma noktasıdır. O günden sonra Türkiye'de fason mektuplar gitmemeye başladı. Korkutma amacına ulaşmıyorsa, o eylemden vazgeçilir. Ama gelişmekte olan ülkelerde çok fazla biyoterör eylemi olmaz.


Neden?
Gelişmekte olan, geri kalmış ülkelerde zaten biyoterör eylemlerinde kullanılan mikroplarla geçen bir sürü hastalık var. Bunu üç tane, on tane daha artırsanız ne olur? Afrika'da bugün tüberküloz, şarbon, tifo, sıtma, kolera, dizanteri zaten yaygın. Burada bir eylem yapsanız, bunun biyoterör eylemi olduğu bile anlaşılmaz! Ama ABD'de yer yerinden oynar! Bugün gelişmekte olan ülkelerde bir biyoterör eylemi riski açıkçası görmüyorum. nbsp;


Bir çiçek virüsü dünyada kaos çıkarır



Türkiye'nin nbsp;sorun yaşadığı komşu ülkelerin çoğu biyolojik silah üreticisi. İran, Suriye, İsrail… Biyogüvenlik sisteminin olmaması, Türkiye için büyük bir problem değil mi?


Bunun muhatabı siyasilerdir. Ama şu var: Dünyada bir hastalık çıktığında "Bu, beni ilgilendirmez!" diyemezsiniz. Özellikle solunum yolu enfeksiyonlarında. 2009-10'daki domuz gribi, New Mexico'da ortaya çıktı. Ama bütün dünyaya yayıldı. Gürcistan'da şarbon hastalığı yaygın. Burada büyükbaş hayvanların ucuz olması nedeniyle, şarbonlu hayvanlar İzmir'e kadar gitti. Ama Türkiye'de şarbonlu insan vakası 100'ün altına indirildi. Buna şükretmek lazım. Dolayısıyla biyogüvenlik çok ciddi bir şey. Şunu söyleyeyim: Biyoterör, siyasi, legal ve medikal bir olaydır. Bütün kurumları aynı anda seferber etmelisiniz. nbsp;


En etkili, biyolojik silah hangisi?
Çiçek virüsü, bugün en çok korkulanıdır! Çünkü aşısı yok. İlacı yok. Kontrol etmek mümkün değil. Dünyayı, 100-200 sene öncesine anında çevirebilirsiniz! Dünyanın yüzde 30-35'ini kaybedersiniz! Çiçek dediğiniz zaman Türkiye'yle sınırlayamazsınız. Dünyayı konuşmanız gerekir.


Hayvanlarla biyoterör yapabilir misiniz?
Bu mikroorganizmaları, kenelerle, bitlerle, insanlarla, sularla, kuşlarla her şeyle yayabilirsiniz! 1. Dünya Savaşı'nda askerler, tifüs hastalığından kırılmıştır. Enfekte pireyi, biti cepheye salarsınız ve askerleri hasta edersiniz! nbsp;



GERİ KALDIK: nbsp;TÜRKİYE TEDBİR nbsp;ALMALI nbsp;

Türkiye'de bir biyoterör saldırısı riski var mı?

Irak Savaşı sırasında, 2000'li yılların başında, çiçekle, şarbonla yapılabilir mi diye düşünüldü. O gün gerekli tedbirler alındı. Türkiye, en yukarından en aşağıya kadar, biyoterör olayları için çok duyarlı bir ülke değil! Ama Türkiye'de biz birkaç tecrübe yaşadık. Biri 2003'teki Sars vakası. 2003'deki kuş gribi olayı, 2009-10'daki domuz gribi olayı. O domuz gribinde medyanın hedeflenenden daha öte korku yayması sonucu artık toplum da biyolojik etkenlere duyarlı hale getirilmiştir. Bir toplumu mikroorganizmayla oluşabilecek hastalığa duyarlı hale getirdiğiniz zaman, o toplumda artık biyoterör eylemleri yapılabilir! İnşallah böyle bir eylem Türkiye'de olmaz! nbsp;


Biyolojik silah programlarının geçmişi nereye dayanıyor?
1900'lü yılların başında biyolojik silah programları başlatıldı. 1942-44'te İngiltere'nin Gruinard Adası'nda, 4 hektarlık alana ilk defa şarbon bombası atıldı. 1980'li yıllara gelindiğinde, buranın 2050 yılına kadar gözetim altında tutulması gerektiği öngörüldü. 1980-86 yılları arasında temizleme çalışmaları yapıldı. Tonlarca deniz suyu ve formalinle (bir çeşit antiseptik) toprak, 30 santimetre derinliğe kadar yıkandı. Şimdi sivil alana açıldı. Bu, açık havada biyolojik silahla ilgili yapılan en önemli denemedir. ABD'de böyle birtakım denemeler yapıldı. 1940'larda Mançurya'da 10 binin üzerinde esir deneyde kullanıldı, Japonlar tarafından. Her türlü mikroorganizma, insanlar üzerinde denendi. Çok sayıda insan öldü. 1972'de Birleşmiş Milletler, biyolojik silah programlarının sonlanmasını istedi. Bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya Türkiye dahil birçok ülke imza attı; ama uygulamaya geçilmesi iki binli yılları buldu. Bu anlaşma çerçevesinde Türkiye'de Hıfsızsıhha Enstititüsü, çiçek aşı virüsünü de yok etti. Bu çok önemli bir şeydir.


Nedir önemi?
1977 yılı itibariyle çiçek hastalığı yok edilmiştir. O tarihten bugüne kadar hiçbir vaka yoktur. Çiçek virüsleri, teröristler tarafından elde edilmesi hemen hemen mümkün olmayan bir mikroptur. nbsp;


Neden?
Çünkü ortada yoktur. Bu ancak belli laboratuarlarda vardır, ABD'de, İngiltere'de, Japonya'da, Çin'de, Rusya'da. Devletlerin elinde vardır. Bu laboratuarlardan çiçek virüsünün kaçırılması endişesi yaşandı. Hâlâ da yaşanıyor. Çünkü 1977'den sonra doğan insanlar, çiçek virüsüne karşı duyarlıdırlar, aşılı değillerdir. Çiçek aşısı, dünyada aşı programından kaldırıldı. Çiçek virüsünü bir kişiye enjekte etmek, bütün dünyaya enfekte etmeye yeter! Hızlı yayılan bir virüstür. Yayılması büyük bir kaosa neden olur! Buradan hareketle, nbsp;Türkiye'de özellikle Milli Savunma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı biyoterör konusunda çok ciddi bir savunma programı hazırlamalı. Ama Türkiye bu konuda geri kaldı! Türkiye'de biyolojik etkenlerle yapılabilecek saldırılara karşı, tehlikeli patojenlere karşı ciddi ön hazırlıklar yapılmalı. Tabii bu para, bilgi ve teknoloji ister.


Türkiye'nin böyle bir altyapısı yok mu?
Bu konuda yetişmiş bilim adamları var. Altyapıları da var. Ama organizasyonda sorunlar var.


Ne gibi? nbsp;
İsterseniz bunu yöneticilere bırakalım!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...