18.02.2010 - 01:00 | Son Güncelleme: 18.02.2010 - 01:00
Canımda acılar
Canımda acılar; bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Canımda acılar; bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Bulutlara tütsem... Veya toprağa emilsem, kim bilecek yalnızlığımı?
Çoook uzaklardaki kimler: Başıma damlayan bu yaş, kim bilir hangi yalnızlığın buharıdır ki, bana kadar taşınmış diyecek?
*
Canımdaki acılar gibi, varsın...
Ama varken var olmadığın günler... Ve varken var olamadığım günler geri nasıl gelecek?
Ben ve sen, yani biz... Ve bize benzeyen bir çook bizler; bir olmamak için mi birlikteyiz?..
Var olmak, yâr olmaktır bildiğim!..
Peki, yârin var olmaması veya varın yâr olmaması; kuşsuz ve bulutsuz ve güneşsiz göklere benzemiyor mu?
*
Su mu yatağını çizer? Yoksa dere yatağı mı suyu taşır koynunda?
Yoksa, yeterince ağlasaydım mı çizilecekti cevaplarım yüzüme!..
*
Yatağında olmayan sulara sel diyorlar!
Ve suyu kurumuş yatakları yeller dolduruyor, yuvarladığı her şeylerle!
*
Canımda acılar; bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Bulutlara tütsem veya toprağa emilsem... Yahut sırtüstü devrilmiş birinin gözündeki yaş gibi göl olsam insansız bir kıtanın ortasında; kim bilecek yalnızlığımı?
Kim merak edecek, başına damlayan yaşın; acaba hangi uzaklardaki hangi yalnızlığın buharı olduğunu ve kendine kadar nasıl taşındığını?
Veya kim görecek, nemini benden alıp başını kaldırabilmiş çiçekleri; bütüün ufukların genişliğindeki yer ve her şeyin üstünü örten gök arasında?..
*
Bozkırda kaybolmuş yağmur suyu gibiyim; canımda acılar...
..canımda acılar!