CHP'nin halka bakışı hiç değişmedi: iktidarı Hasolara Memolara mı verelim?

Düzenleyen:
CHP'nin halka bakışı hiç değişmedi: iktidarı Hasolara Memolara mı verelim?

GÜNDEM Haberleri

CHP 1950’de ‘Yeter söz milletindir” diyen DP tarafından hezimete uğratılsa da “Ne yani, iktidarı şimdi Hasolara Memolara mı vereceğiz?” der, bu tepeden bakış hiç değişmez...

‘TÜRK TİPİ BAŞKANLIK’ YOLUNDA İNSAN DEVLET VE ANAYASA - Rahim Er-Hukukçu 

 

 

Abdülaziz Han’a yapılan hain suikast, ardından 93 gün süren V. Murad’ın saltanat dönemi sonrası hiç hesapta yokken veliahd Abdülhamid, “Abdülhamid-i Sani” unvanıyla başa geçer. Türklerin hakanı ve Müslümanların Halifesidir. Zaman ve mekân şahit olacaktır ki, her ikisini de hakkıyla icra edecektir. Darbecilerin pazarlık konusu şudur. Kanun-u Esasi ilan edilecek ve bir meclis açılacaktır.
23 Aralık 1876’da Kanun-u Esasi ilan edilirken her şey bu darbenin gölgesinde cereyan eder. Ceberrut bir cunta her şeye hâkimdir. Zaten Kanun-u Esasiyi de erken cumhuriyet rejiminin Abdülhamid muhalifliği sebebiyle “hürriyet kahramanı” gösterdiği Midhat Paşa’nın hususi hukuk müşaviri Ermeni Kirkor Odyan, Avrupa anayasalarından kopyalamıştır. Bu kopyalama kolaylığı bilahare erken cumhuriyet yıllarında da bütün temel kanunlar, kopyalanıp tercüme hatalarıyla birlikte aynen basılmak suretiyle devam eder.
Abdülhamid Han, bu vesayet günlerini atlatmaya muvaffak olup da Abdülaziz Han’ın katil zanlılarını mahkemeye sevk ettiği sırada Aydın valisi olan ve daha evvel sadrazamlık da yapmış Midhat Paşa, mahkemeye celp tebligatını alınca korkusundan İzmir’e seğirtip Fransız Konsolosluğuna sığınacak kadar küçülecektir. Hâlbuki, Abdülhamid Han’la pazarlık yapıp meşruti bir idareyle O’nu Yıldız Sarayı’na mahkûm etmek istediği ilk zamanlarda devletin, 24 Nisan 1877’de Türk-Moskof Harbi’ne sürüklenmesinde büyük vebali vardır. 
Osmanlının ilan edilen anayasayla meşruti rejime geçtiği Meclis-i Umumi, iki kanatlıdır. 
 46 GAYRİMÜSLİM VEKİL
 Seçimlerin ardından 31 Mart 1877’de meclis toplanır. 115 vekil vardır. Bunların 46’sı gayrımüslimdir. Bir taraftan 93 Harbi’nin bunaltıcı ağır şartları, diğer taraftan gayrimüslim meb’usların meclis içinden devleti parçalamaya dönük tehlikeli faaliyetleri üzerine Padişah 14 Şubat 1878’de Meclis-i Umumiyi feshetti.
Aynı senelerde bir darbe teşebbüsü de yaşanır. Fatih Camii vaizi Ali Suavi, ele-avuca sığmaz biridir. Harf İnkılabı gibi tuhaf tekliflerin sahibidir. Abdülhamid Han’ın Galatasaray Mekteb-i Sultani müdürlüğünden alması, hükümdara olan hırsını düşmanlığa dönüştürür. Londra’ya gider. Bir İngiliz kadınla evlenir.
Bu esnada V. Murad, validesi Şevkefza Kadın Sultan’la beraber Çırağan Sarayı’nda nezaret altındadır. Ali Suavi, Türkiye’ye döner. Takvimler, 20 Mayıs 1878’i gösterdiğinde başına 200-250 kadar Rumeli muhacirini toplayarak Çırağan Sarayı’na baskın yapar.
Darbecinin maksadı, devrik Padişahı gözaltından çıkarıp Sultan Abdülhamid-i Sani’yi haletmektir. 
Fakat ihaneti fark eden Beşiktaş muhafızı Yedi-Sekiz Hasan Paşa’nın maiyetindeki eratla birlikte Çırağan Sarayı’na koşarak Ali Suavi’nin kafasına bir sopayla vurup O’nu öldürmesiyle darbe bastırılır.

CHP'nin halka bakışı hiç değişmedi: iktidarı Hasolara Memolara mı verelim?

Hainler yetişiyor

Ancak açtığı mektepler, dost değil, nankör hatta düşman çıkartır. İttihatçılar, iki şehirde kümelenirler. Selânik ve Manastır. Selânik’te Alman bağlıları, Manastır’da İngiliz bağlıları yer eder. Bu aynı zamanda devletimiz ve vatanımız üzerinde İngiliz ve Alman mücadelesinin resmidir. Alman taraftar ve hayranları vaziyete hâkim olur.
Emperyalist oyunlar artmış, Resneli Niyazi dağa çıkmıştır. Ülkeye huzur verilmemektedir. Artan baskılar üzerine 24 Temmuz 1908’de Meclis, iki kanadıyla birlikte tekrar açılır. II. Meşruiyet dönemi başlamıştır. Buna rağmen İttihatçılar, Abdülhamid-i Sani’nin Padişahlık makamında olmasına tahammül edemezler. 31 Mart 1909’da Topçu Kışlasında isyan çıkartır sonra da Selânik’ten Hareket Ordusu’nu getirtip yönettikleri isyanı bastırırlar. İsyanı bir gerici ayaklanma olarak gösterip Abdülhamid Han’ın üstüne yıkarak çekilmeye mecbur bırakır ve kendisini de Selânik’te Alatini ismindeki bir Yahudi’nin köşküne sürerler.
1911’de Hürriyet ve İtilaf Partisi kurulur. İstanbul’da ara seçimler yapılır. Ara seçimleri bu yeni parti kazanır. Neticeyi hazmedemeyen İttihat ve Terakki iktidarı, bir sonraki genel seçimleri, hile ile öne çeker. Bunun üzerine Hürriyet ve İtilaf taraftarı Halaskâr-ı Zabitan subayları dağa çıkarlar. Hükûmet, adı geçen iki parti arasında el değiştirir. 
23 Ocak 1913 günü Enver Bey, Talât Bey, Yakup Cemil gibi İttihat Terakki silahşor ve mensupları ise zorbalığı payitahtın ortasında gösterirler. Bâb-ı âliyi/Başbakanlığı saat 14.30’da basarlar. Yakup Cemil, Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı tabancayla şakağından vurup katleder. Sadrazam Kâmil Paşa’ya da tabanca tehdidiyle istifa istidası imzalatılır.
PADİŞAH DEVRE DIŞI
Azılı bir Abdülhamid Han düşmanı olan Mahmud Şevket Paşa yeni hükûmeti kurar. Muhalif kalem ve siyasetçiler susturulur. Padişah artık devre dışıdır ve sadece tasdik makamıdır.
İttihat Terakki iktidarı, Almanları yalnız bırakmamak adına Padişah’a bile haber vermeden devleti, I. Dünya Harbi’ne sokar. İttihatçı liderler, devleti tükettikten sonra her biri bir yabancı ülkeye kaçar. 3 Temmuz 1918’de işbaşına gelen Sultan Vahideddin Han, iyi bir hukukçu ve şiddetli bir İttihatçı muhalifidir. Seçimler yapılır, Hürriyet ve İtilaf seçilir ama başşehir İstanbul, İngilizlerle şer ortakları tarafından 13 Kasım 1918’de işgal edilir.
Meclis-i Meb’usan 28 Ocak 1920’de ittifakla “Misak-ı Millî” kararı alır. 16 Mart 1920’de işgalci İngilizler, Meclis-i Meb’usan’ı basarlar. Sultan Vahideddin Han, yaveri Mustafa Kemal’i bir askerî hey’etle birlikte milletin kıyamını, işgallere karşı başlattığı mücadeleyi teşkilatlandırmak ve Misak-ı Millî hudutlarımızın muhafazasına imkân hazırlamak için Samsun üzerinden Anadolu’ya gitmekle vazifelendirir.
23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi açılır. 29 Nisan 1920’de Hıyanet-i Vataniyye Kanunu çıkartılır. Bu kanun, ileride iktidar muhaliflerine karşı tırpan görevi yapacaktır. 20 Ocak 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilir. 1 Kasım 1922’de saltanat lağvedilir. İngilizlerle birlikte diğer düşman kuvvetleri, 6 Ekim 1923’te İstanbul’u tahliye ederler. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilir. 1 Mart 1924’te ise hilafet, askıya alınır. 1924 tarihli “Esas Teşkilat Kanunu” adlı anayasa bu ortamda hayata geçer. Meclis tek kanatlıdır, senato yoktur. 
CHP'nin halka bakışı hiç değişmedi: iktidarı Hasolara Memolara mı verelim?

HRİSTİYANLIK OLMAYINCA...
1876 Anayasası’nda olduğu gibi 1924 Anayasası’nda da devletin dininin İslam olduğu yazılıdır. Laiklik gibi hükümler yoktur. 1928’de “devletin dini, din-i İslamdır” maddesi anayasadan kaldırılır. Tokat meb’usu Refik Ahmet Sevengil 15 Ağustos 1929’da verdiği bir mülakatta “Allah’ı da sultanla birlikte tahtından indirdik!..” der.
1937’de anayasaya laiklik maddesi eklenir. Din ve devlet işlerini ayırmak gerekçe gösterilmiştir. Ancak 10 yıl önce Mahmud Esat Bozkurt gibi İslam düşmanlarının “devletin dini Hristiyanlıktır” teşebbüsleri hayata geçemeyince o cümleden olarak laiklik uygulaması getirilmiş ve fakat AK Parti iktidarının Başbakan Tayyip Erdoğan’la E-Muhtıra’ya karşı dik durup hâkimiyeti ele alabildiği 28 Nisan 2007 tarihine kadar tam 70 sene boyunca “laikçilik” anlayışıyla halka zulüm aracı olarak kullanılmıştır. 
Maddeyi hükümran kılmak için de Takrir-i Sükun kanunları, İstiklal Mahkemeleri vs. zuhur etmiştir. Müslüman millete şiddet uygulanmaktadır. Bu zorbalık, ileride Kürtçülük şeklinde ortaya çıkacak bölücülüğün de başlangıç sebebidir.
28 Haziran 1923’te yapılan seçimle 23 Nisan 1920’deki TBMM’nin yerli değerlere bağlı muhalif grubu tasfiye edilirken Müdafaa-i Hukuk grubunun tamamı seçilir. Bu grup CHP’ye nüve olacaktır. 

Tek parti diktası

9 Eylül 1923’te CHF/ Cumhuriyet Halk Fırkası kurulur. Bu fırka, 1935’te CHP adını alır. 1923-1938 arası Mustafa Kemal, hem devlet ve hem de partisinin reisidir. 1938-50 arasında İsmet İnönü ve 1950-60 arasında da Celâl Bayar aynı sıfatlara sahiplerdir. Aşağıdaki iki parti teşebbüsü dışında 1945 yılına gelinceye dek Türkiye, güya parlamenter sisteme rağmen tek parti hayatına bırakılmıştır. İki parti teşebbüsü şunlardır:
17 Kasım 1924’te Kâzım Karabekir’in liderliğinde TCF/Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulur. Altı ay sonra Şeyh Said olayıyla ilişkilendirilerek kapatılır. Serbest Cumhuriyet Fırkası ise reis-i cumhurun talimatıyla 17 Ağustos 1930’da halkı test etmek üzere Ali Fethi Okyar’a kurdurulmuştur. Bir muvazaa partisi olmasına rağmen büyük rağbet görünce 4 ay sonra yine talimat üzerine parti kendini fesheder. 1923-46, hatta 1923-50 arası Tek Adam ve ikinci Tek Adam dönemleridir. Yeni rejimde vekiller sözde seçim, esasta ise tayinle gelmektedir. 1945’te Esas Teşkilat Kanunu’nun dili de değiştirilir. İslamiyeti ve Osmanlıyı hatırlatan her kelimeden nefret edilmektedir. Meclis “kamutay”, vali “ilbay”, Esas Teşkilat Kanunu da “ana-yasa” olur. 
TALİMATLA DEMOKRASİ
 1945’te bölgeye yerleşecek olan yeni cihan devleti ABD, Ankara’ya demokrasiye geçilmesi için baskıya başlar. Gelişmeleri okuyan Celâl Bayar, Fuad Köprülü, Refik Koraltan ve Adnan Menderes 17 Haziran 1945 tarihinde CHP meclis grubunda açıkça görüşülmek üzere bir takrir verirler. Bu olaya “dörtlü takrir” denir. Takrir sahiplerinden üçü partiden ihraç edilir. Celâl Bayar ise hem partiden ve hem de vekillikten istifa eder. Ancak bu gelişmelerden sonra ilk partiyi bu siyasetçiler değil, 18 Temmuz 1945’te iş adamı Nuri Demirağ kuracaktır. Kurulan yeni partinin adı MKP/Millî Kalkınma Partisi’dir. 4’lü Takrir sahiplerinin kuracağı parti ise DP/Demokrat Parti’dir. 7 Ocak 1946’da kurulur. Aynı yıl yapılan genel seçimlere de katılır. Ancak aynı damardan beslenen CHP de İttihat Terakki gibi seçim hilesi yapmıştır, kazanan CHP olur.
“Yeter söz milletindir!” diyen Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde CHP’yi hezimete uğratır. Türkiye nüfusu, 21 milyondan biraz azdır. Seçmen sayısı 9 milyona yakındır. Meclis mevcudu 487’dir. DP yüzde 55,2 ile 416 milletvekili, CHP 39,6 ile 69 milletvekili çıkartır. Karşılaşılan sonuç Manastır kaynaklı fikriyatın yeni İttihatçı elitlerini öfkeye boğar. Hazımsızdırlar. “Ne yani derler! İktidarı şimdi Hasolara Memolara mı vereceğiz?” Bu tepeden bakış hiç değişmeyecektir.

CHP'nin halka bakışı hiç değişmedi: iktidarı Hasolara Memolara mı verelim?

İDAM İÇİN BAHANE...
Halk, Menderes’i çok sever. Ancak gizli iktidar unsurları Başvekil’in burnundan getirirler. Ezan-ı Muhammedi’yi asli hâline iade etmesi, “Bu millet, isterse Hilafeti de getirir” demesi, Hanedan’ın kadın azalarını vatana kabulü ve “İstersem orduyu yedek subaylarla da idare ederim” sözü mütegallibe tarafından hiçbir zaman affedilmeyecektir.
O dönem ABD ve SSCB diye iki büyük güç ortaya çıkmış ve “soğuk savaş” denen bir oyun sahnelenmeye başlanmıştır. Ankara, Sovyet öcüsüyle korkutulmaktadır. Türkiye, Kore’ye gidip karşılığını ödedikten sonra NATO’ya kabul edilmiş, ileriki senelerde çokça konuşulacak olan Özel Harp Dairesi kurulmuştur.
Milletin çok sevmesi, memleketin fevkalâde kalkınması da Adnan Menderes ve iktidarına karşı hınçların bilenmesini körleştirmemiştir. Kalkınma ve büyüme Lozan’da biçilen tek tip elbiseyi değiştirmek demektir. Bu sebeple başvekil evvela tayyareyle yoklanır:
Menderes, 17 Şubat 1959’da THY uçağıyla Londra’ya doğru yola çıkar. Ne var ki, menzile yaklaşmışken uçak düşer. Düşüş sebebi “kule ile irtibatın kesilmesi ve yoğun sis” olarak açıklanır. İleride Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazası da aynı cümleyle izah edilecektir. 21 yolcunun 14’ü ölmüş, 7’si kurtulmuştur. Kurtulanlardan biri de Türkiye Başbakanıdır. Fakat 15 ay sonraki darbe ve onu takip eden idamdan kurtulamayacaktır. Böylece 14 Mayıs 1950’nin rövanşı alınmıştır. 

CHP'nin halka bakışı hiç değişmedi: iktidarı Hasolara Memolara mı verelim?
DEVAMI YARIN

 

 

 

Düzenleyen:  - GÜNDEM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...