Güçlü devlet güçlü reisle mümkündür

Düzenleyen:
Güçlü devlet güçlü reisle mümkündür

GÜNDEM Haberleri

Türk ‘Tipi Başkanlık’ta başkanlar, güçlüdür. Tarihe bakıldığında devletin en parlak zamanları kuvvetli devlet reisleri zamanlarıdır.

‘TÜRK TİPİ BAŞKANLIK’ YOLUNDA İNSAN DEVLET VE ANAYASA - Rahim Er-Hukukçu 

 

 

Adnan Menderes’in idamıyla sonuçlanan darbenin gerekçesi ‘iktidarın anayasayı ihlal etmesi’ şeklinde açıklanır. Hangi anayasa? 1924 Anayasası!.. Hâlbuki darbeciler, 1961’de bu anayasayı topyekûn ortadan kaldıracaklardır. İstanbul Hukuk Fakültesi 1. sınıfında talebeyken anayasa dersimize giren bir profesör aynen şu hatırasını nakletmişti:
- 27 Mayıs darbesi yapıldı. Askerler İstanbul Üniversitesindeki hukukçu akademisyenleri Ankara’ya davet ettiler. Gittik. Ankara Hukuk Fakültesi hukukçuları da oradalar. Bir toplantı salonundayız. Biraz sonra kürsüye bir subay çıktı. Hoş geldiniz hitabından sonra şöyle dedi: “Haydi şimdi gidin, iki saat içinde yeni bir anayasa yapın ve getirin.”
Şu komedi, darbecilerin hangi fikri seviyede olduğunu göstermektedir. İki saatte düzgün bir mektup bile zor yazılabilecekken iki saat içinde anayasa yapılması istenmiştir.
1961 Anayasası, ana fikri, niyeti ve getirdiği kurumlarla bir teklif ve fikir inşa etme isteğinden ziyade bir tepki beyannamesidir. DP iktidarı ve onun şahsında millî ve yerli düşünce ve inanca hayat hakkı vermemek için tanzim edilmiştir. Sosyalist düşünceye yakın olmuştur. 
 PKK’YA YOL AÇILDI
Verdiği imkânlarla sol örgütler ve onların içinde de daha sonra “PKK” denecek olan Kürtçü akım palazlanacaktır. 27 Mayıs darbesi olmasaydı, PKK çıkmazdı.
Anayasa Mahkemesi, ilk defa 1961 anayasasıyla kuruldu. Ancak bu da hukuk ihtiyacı maksadını taşımıyor, yerli düşüncenin iktidar olması halinde ona karşı bir duvar yükseltiliyordu. Nitekim AYM’nin kuruluşundaki bu niyet bozukluğu, 2007’deki 367 gülünç zorlama kararla zirve yapacak ve 2016 yılına kadar devam edecektir. Anayasanın yükselttiği duvar, sadece AYM değildi. Kuvvetler ayrılığında ifrata gidilmiş ve mes’ele bir “kuvvetler parçalanmışlığı”na dönmüştü. Bu da kâfi görülmeyerek bir de “Cumhuriyet Senatosu” kurulmuştu. Senato iki kısımdı. Kendisi ve Tabii Senatörlük adı altında darbecilerin yuvalandığı mekân. Diğer senatörler, seçimle gelip gittikleri halde Bu hak, Tabiî Senatörlere ömürlerinin sonuna kadar verilmişti. 
Yargı, asker, üniversite ve matbuat aşılmaz vesayet unsurlarıydı. Alevlenen sosyalist gençlik hareketleriyle önce sokak ve meydanlar, sonra semtler ve şehirler ve nihayet memleket derin bir kargaşaya sürüklendi. 12 Mart 1971 Muhtırasına sebep olan sosyalist gençlik hareketleri, daha sonra şiddetlenerek devam edecektir. 12 Eylül 1980’e varıldığında 5 bin genç ölmüştü. “Ordu göreve!” çağrılarıyla, manşetlerle TSK kurtarıcı olarak sunuluyordu. Garip olan 12 Eylül öncesi günlerde günde 20-25 kişi katledilirken 12 Eylül ve takip eden günlerde tek kişinin ölmemesidir.
Pentagon’un “bizim oğlanlar” dediği Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve 4 arkadaşı generalle Millî Güvenlik Konseyi’ni teşkil etmişlerdi. Meclis de hükûmet de kendileriydi. Bunlar da bir anayasa yaptırdılar. Ismarladıkları anayasa 1982 senesinde yürürlüğe girdi. Turgut Özal’ın 6 Kasım 1983’te Başbakan olarak işbaşına gelmesiyle darbe mahsulü bu anayasa üzerinde de konuşulmaya başlandı. Merhum Özal, hem anayasa ve hem de Başkanlık sistemini tartışmaya açtı. Sonraki her iktidar döneminde anayasada değişiklikler yapıldı. Anayasa 18 değişiklikle yamalı bohçaya döndü. 16 Nisan 2017 Halk oylaması 19. değişikliktir.
BAŞKANLIK GÜNDEMDE...
Asıl ihtiyaç, darbe ve vesayet mahsulü olmayan yepyeni bir anayasa yapmaktır. Fakat bu konuda partiler arasında mutabakat gerçekleşemedi.
Anayasanın yenilenmesi, Başkanlık mes’elesiyle beraber ve ayrıca da tartışılıyordu. 1970-2017 arasında CHP ve sol ve ayrımcı partiler hariç diğer bütün belli başlı parti liderleri, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesi gerektiğine dair fikirlerini beyan etmişlerdi. Bu mes’ele, Recep Tayyip Erdoğan iktidarında da devam etti. Bizler de bir kalem sahibi olarak çeyrek asırdan beri Başkanlığı müdafaa etmekte, yazmakta ve TV programlarında anlatmaktayız.

Güçlü devlet güçlü reisle mümkündür

BUGÜNLERE KOLAY GELİNMEDİ

Hem devlet reisinin alnının secdeye geldiği, hem dünyanın en büyük havalimanı ve köprülerini eş zamanlı yaptığımız, vatandaşın dilediği gibi yaşayabildiği, memurun kaçak olarak cuma namazına gitmediği, kimseye başındaki örtü ve sakalından dolayı soruşturma açılmadığı bugünlere kolay gelinmedi.

Güçlü devlet güçlü reisle mümkündür

CIA destekli darbe

2007 yılında anayasada çok önemli bir madde değişikliği oldu. Bundan böyle cumhurbaşkanını halk seçecekti. TBMM’nin cumhurbaşkanını seçme şekli bitecek ve cumhurbaşkanı adayı seçime girerek seçilecekti. Cumhurbaşkanını TBMM yerine doğrudan halkın seçmesine yetki veren anayasa değişikliği diğer bazı maddelerle beraber 21 Ekim 2007 tarihinde milletin takdirine arz edildi. Seçmen yüzde 68,95 oyla değişiklik teklifine “evet” dedi. 14 Ağustos 2010 bunun ilk tatbikatı oldu. 3 adayla cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. “Milletin adamı” sloganıyla yarışan AK Parti kurucu genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 51, 79 oyla seçimle işbaşına gelen ilk devlet reisi oldu.
1961 Anayasasında olduğu gibi 1982 Anayasasında da cumhurbaşkanı, devletin ve icranın başıdır. Ancak tasarruflarından kendisi değil, başbakan ve ilgili bakan mes’uldür. Sayın Erdoğan işbaşına gelince bir kenara çekilip kalmayacağını ve anayasanın kendisine tanıdığı yetkileri sonuna kadar kullanacağını açıkladı.
Böylece iki başlı bir durum ortaya çıkmıştı.
Bir tarafta seçimle gelmiş bir başbakan, diğer tarafta da seçimle gelmiş bir cumhurbaşkanı vardı. Mevcut başbakan ve cumhurbaşkanı aynı fikrî kökten oldukları için bir sıkıntı yaşanmıyordu. Ancak bu hep böyle gitmeyebilirdi. Nitekim üstelik de aynı dünya görüşünde oldukları halde 2001 ekonomik buhranı Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit’in kavgaları sebebiyle çıkmıştı. Başkanlık, konuşulan çok mühim bir gündem maddesiyken 15 Temmuz 2016 akşamında FETÖ terör örgütü devleti ele geçirmeye kalkıştı. Bu hain darbe teşebbüsü, elbette bir Kemeraltı Camiî vaizinin tek başına kotaracağı iş değildi. Fatih Camiî vaizi Ali Suavi’nin arkasında bile İngiltere vardı. Nitekim başkan adayı Donald Trump da darbe teşebbüsünün arkasında CIA’nın olduğunu dile getirdi.
Osmanlı hayatımızdan bu yana emperyalist güçler destekli darbeler silsilesine sonuncusu eklenmişti. Teşebbüs başarılı olamayınca Batı başkentleri, konuşma melekesini kaybetmişçesine bir aya yakın sustular. 15 Temmuz ihaneti gösterdi ki devlet, PDY/Paralel Devlet Yapılanmasıyla çok ciddi ölçüde ele geçirilmiştir. Millî Eğitim, yargı, emniyet, TSK, bazı STK’lar, önemli ölçüde basın, iş çevreleri ellerindeydi. Bu imkânlarla başka merkezlere hizmet verildiği anlaşılmış oldu. Hem bu ülkenin evlâtları devşirilip yabancılara pazarlanmış ve hem de İslamiyet’in tevhid inancına kastedilmek istenmişti. Bu örgüte göre “Allah bir” demek yeterdi, ayrıca Sevgili Peygamberimizin Peygamberliğine atıfta bulunmaya, Peygamberimizi zikretmeye gerek yoktu. 40 yıllık sinsi, takıyyeci bir çalışma, dînî ve millî duyguları sömürerek devleti ve milletin evlatlarını başkalarına pazarlamış. 15 Temmuz, hem vatanımızın, hem milletimizin ve hem de dinimizin saldırıya maruz kaldığı çok uluslu hain bir darbe teşebbüsüdür. -BİTTİ-

TÜRK TİPİ BAŞKANLIK GELİYOR

 15 Temmuz öncesi başkanlık sistemi ve anayasa değişikliği çokça konuşulurken 15 Temmuz’dan sonra bu mevzu darbenin getirdiği yığınla problem yüzünden arkada kalmıştı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım başbakanlığındaki hükûmet, FETÖ ve terör örgütleriyle mücadeleye odaklanmışken 4 Ekim 2016’da MHP lideri Devlet Bahçeli, “Devlet hayatında fiili bir durum olduğunu bunun böyle devam etmesinin kaosa yol açacağını, devletin ayağa düşeceğini, milletin ziyan göreceğini” söyleyerek AK Parti’ye zaten bir hazırlığı olduğunu, buradan hareketle meseleyi Meclise getirmesini, görüşmeye hazır olduklarını, gerekirse halka gidilebileceğini beyan etti.
Bunun üzerine TBMM’de bir anayasa komisyonu kuruldu. Komisyona AK Parti ve MHP dışındaki partiler üye vermediler. Komisyona 21 Madde sevk edilmişti. Anayasa komisyonu bunu 18 Maddeye çekti. Ancak bu defa “Başkanlık” değil, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” deniyordu. Bu değişiklik evvela Devlet Bahçeli vesilesiyle oldu sanıldı. Bir süre sonra bir nutkunda Recep Tayyip Erdoğan kendisinin “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” dediğini söyledi. Aslolan zarf değil, mazruftur. Muhteva aynı olduktan sonra zarfın üzerindeki yazı önemli değildir. Eminiz ki iki parti, “başkanlık” diyerek de mutabakata varmış olsalardı değişikliğin mahiyeti 16 Nisan 2007’de halkoyuna arz edilen maddelerden farklı olmayacaktı.
 TEK ADAM PROPAGANDASI
 TBMM’den geçip 80 milyonluk tasvip ve tensip meclisine getirilen bu teklif, ortaya çıkan şekliyle bir “Türk Tipi Başkanlık”tır. Türk Tipi Başkanlık’ta başkanlar, güçlüdür. Tarihe bakıldığında devletin en parlak zamanları kuvvetli devlet reisleri zamanlarıdır. Bunda muhakkak ki reisin şahsiyet, irade ve müktesebatının büyük payı vardır. Ancak o vakitlere dikkat edildiğinde etraftaki müşavirler, âlimler, adliye, ilmiye ve maliye de güçlüdür. Cemiyet, evvela güçlü lideri bulup ortaya çıkartmakta, o da bu dengenin kurulmasını temin etmektedir. Bugün millet bunu yapmaktadır. Şeyh Edebali irfanı yeniden devrededir...
Bütün bunlar olurken ana muhalefet CHP kendine esaslı bir dayanak bulamamıştır. Evvela rejim değişikliği iddiaları dile geldi. Bu iddia tutmayınca “tek adam” propagandası başladı. Bu defa yalnızca CHP yoktu. HDP, PKK, FETÖ ve Osmanlının “küffar” dedikleri aynı yerdeydi. Türk milleti, en azından aile ocağı itibariyle irfan mektebinden nasiplenmiştir. Kâinatın Efendisi, “Benim ümmetim bâtılda ittifak etmez!” muştusunu verirler. Bu millet, nerede saf tutacağını bilir.
CHP’nin parlamenter sisteme güzelleme yapmasının bir dayanağı yoktur.
İSTİKRARIN ÖLÇÜSÜ
Parlamenter sistem, ne çok partinin olduğu İttihad Terakki’nin hükûmeti gasbettiği günlerde, ne de çok partinin olmadığı Tek Parti günlerinde yaşadı. Parlamenter sistem, sadece 1950-60 ile 1965-1970 ve 1983-1990 ve 3 Kasım 2002’den bu yana olan dönemlerde mevcuttur. Kalkınma büyüme ve gelişmeler de bu zamanlarda oldu.
1960-1965, 1971-1980, 1990-2002 darbe, koalisyon, iktisadi buhran, anarşi, terör, faili meçhul cinayet, yüksek enflasyon, parçalanmış, yetkileri birbirini ihlal eden kuvvetler ayrılığı, IMF ve AB ve Düveli Muazzam baskıları, medya, patron, sendika, yargı, üniversite vesayeti ile çalışamayan hükümetler ve laikçiliktir dönemleridir.
Ortada doğru-dürüst bir sistem yoktu. Ne parlamenter sistem, dünya devletlerindeki gibi çalışıyordu ve ne de anayasa kilidi açılarak 40 yıl boyunca sözü edilen başkanlık sistemine geçilebiliyordu.
İHA’ları İsrail’den alan, kredi kuruluşlarının yönlendirmesiyle şekillenen siyaset zamanlarında bunlar tabii ki olamazdı.
Hadise, isimde değildir.
Hadise, insanın maddî ve mânevi kalkınmasındadır.
Hâdise, kişi başına düşen millî gelir miktarındadır.
Kişi başına millî gelirin 30-60 bin dolar olduğu memleketlerde böylesi sistem kavgaları ve darbeler yaşanmıyor. O günlere varıldığında bizde de yaşanmaz.
 BÜYÜK BEDELLER ÖDENDİ
 Bu sebeple bu yazıda mevzu ile alâkalı olarak devlet tarihi, sistem tarihi ve liderler tarihini de resmetmeye çalıştık. Görüldüğü gibi maddi kayıplar bir tarafa, nice devlet adamı harcanmış, nice büyük bedeller ödemişiz. En büyük bedel cihan devleti olmaktan hasta adamlığa ve geri kalmış ülke konumuna düşmektir. Bunları aşma arayış ve çabasındayız. Bize göre, kendi imzasından mesul, hesap veren bir cumhurbaşkanın olması, çift başlılığın ortadan kalkması, sıkıyönetim ilânının mevzuattan çıkarılması, askerî yargının lağvı 18 maddenin en önemlileridir. Vesayet dönemlerinde bunlardan birini yapmaya cüret etmek bile darbeyle karşılık görürdü.
Bu 18 madde, bundan böyle anayasanın ruhudur. Ama 18 maddeyi değiştirmek 12 Eylül anayasasını ortadan kaldırmıyor. Bu itibarla 3 Kasım 2019’da seçilecek yeni meclis, Ermeni bir avukatın Avrupa’dan kopyalayıp kaleme almadığı, darbeyle gelmemiş, iki saatte çiziktirilmemiş yerli ve millî bir anayasa yapmalıdır. Müstakbel meclisin bir numaralı hizmeti bu iştir. İnsanı yaşatan, madde ve mana denklemini kurabilen, aklı ve kalbi buluşturan bir anayasa metni ile 2023’e girmeliyiz...

 

Düzenleyen:  - GÜNDEM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...