Miraç Kandili Mesajları | En güzel Resimli Kandil mesajları, duası ve sözleri

Düzenleyen:
Miraç Kandili Mesajları | En güzel Resimli Kandil mesajları, duası ve sözleri

EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ Haberleri

Miraç Kandili Mesajları, duası, namazı, ibadetlerdi, mesajları burada. Miraç Kandilinizi şimdiden tebrik ederiz. Yakınlarınıza, sevdiklerinize gönderebileceğiniz en güzel kandil mesajları burada. Miraç Kandilinde neler yapılmalı?

Miraç Kandilinizi tebrik ederiz. Miraç Kandili 23 Mayıs Salı gecesi ihya edilecek. Miraç Kandilinizi tebrik ederiz. Yakınlarınıza, sevdiklerinize gönderebileceğiniz en güzel kandil mesajları burada. Miraç Kandilinde neler yapılmalı? Kandil Mesajları ile ilgili detaylı bilgilere tg.com.tr'den ulaşabilirsiniz. Kandil Mesajlarını sizler için derledik. Haberimizin detayından kandil mesajlarını ulaşabilirsiniz. Miraç kandili mesajlarını haberimizden bulabilirsiniz. Bugün Miraç kandili ve tüm Müslümanlar bu özel günde güzel dualarla birbirlerinin dualarını almak isterler. Siz de sevdiklerinize en güzel Miraç Kandili mesajlarını gönderebilir ve gönüllerinde taht kurabilirsiniz. En güzel kandil mesajlarına haberimizden ulaşabilirsiniz.

KANDİL GÜNÜ ORUÇLU OLACAKLAR İÇİN İFTAR VE İMSAK VAKTİ- TIKLAYIN

Miraç Kandili Mesajları | En güzel Resimli Kandil mesajları, duası ve sözleri

Bu yıl Miraç kandili 23 Nisan Salı, bir Miraç Kandil'ini daha idrak etmenin huzur ve mutluluğunu yaşayacağız. En güzel kandil mesajlarını sizler için derledik. Peki Miraç kandili ibadetleri ve okunması gereken dualar nelerdir?

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

İmam-ı Rabbânî hazretleri, (İnsanın yaratılması, ibadet yapmak içindir. İbadet yapmak da, yakîn yani hakiki imana kavuşmak içindir) buyuruyor. Yakîn, imanın hakikati demektir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Ey iman eden kullarım, iman edin) buyuruluyor. (Lafla iman eden kullarım, kalble iman edin! Hakiki imana kavuşun! İmanınız lafta kalmasın) demektir. Hakiki imana kavuşmak da ibadet yapmakla olur. İbadet yapmamızın sebebi nedir? Allahü teâlâ, gerekince soğuk su ile yıkanmayı, ibadet yapmayı niçin emrediyor? Bunun sebebi de, hakiki imana kavuşmak içindir.Dünya var, bir de âhiret var. Dünyada âhiretten haberimiz yok. Kâfirler, kendini ilerici sananlar, (Cenneti, Cehennemi gidip gören var mı?) diyorlar. Hâlbuki dünyada âhireti görmek mümkündür. Kalb gözüyle görülebilir. Kalbden açılan pencere ile âhireti seyreder. Sırat köprüsünü, teraziyi, hesabı, kitabı, her şeyi görür. Zaten âhirette zaman yoktur.

Peygamber efendimiz, Mirac'a çıkınca hazret-i Osman'ın koşa koşa Cennete girdiğini gördü. Koşa koşa şimdi mi girdi? Hayır, kıyamet kopunca girecek. Ama o, kıyamet kopunca girişini Mirac'da gördü. Benzerini, hayâlini değil, kendisini gördü. Milyonlarca sene sonra girecek, ama o şimdi görüyor aynısını, çünkü orada zaman yoktur. Başlangıç ve son, milyarlarca sene, aslında (Bir an)dır. Biz zamanlı yaratıldık. Zamanlı doğduk, zamanlı büyüdük. Zamansızlığın ne demek olduğunu anlayamayız.

İşte kalb gözü açık olanlar her şeyi görür. Kıyameti de, Cenneti de görür, İslam düşmanlarının Cehennemde yandıklarını da görür. Kalbden açılan pencereden âhireti görür.

Miraç Kandili Mesajları | En güzel Resimli Kandil mesajları, duası ve sözleri

NAMAZ MÜMİNİN MİRACIDIR

Peygamber efendimiz "sallallahü aleyhi ve sellem", (Gözümün nuru namazdır) buyuruyor. Vuslat, namazdadır. Mirac, namazdır. Peygamberimiz Mirac'da Allahü teâlâyı baş gözüyle gördü. Bu kavuştuğu nimete, ümmetinin de kavuşmasını istedi. Allahü teâlâ da, beş vakit namazı emretti. İşte müminin miracı namazdır. Namaz için bin sene konuşulsa azdır, çünkü namazda her şey var. Namazda iman var, kelime-i şehadeti okuyoruz. Namazda oruç var, bir şey yiyemeyiz, bir şey yersek namaz bozulur. Namazda hac vardır, kıbleye dönmezsek namaz olmaz. Namazda zekât da vardır. Namaz var, her şey var. Namaz var, hayat var! Namaz yoksa, çok tehlikelidir. Çünkü Peygamber efendimiz, (Müminle kâfiri ayıran fark namazdır) buyuruyor.

Resûl aleyhisselâm, yanına Zeyd bin Hârise'yi de alarak Tâif'e gitti ve oradaki insanlara bir ay nasîhat eyledi. Ancak, onlardan hiç kimse îmânla şereflenemedi!..

"Recep ayının 27. gecesi olan "Mi'râc gecesi" [yani takvîmlere göre bu gece] mübârek gecelerden biridir ki, Sevgili Peygamberimizin "İsrâ" ve "Mi'râc" mucizesiyle şereflendiği, göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü ve Allahü teâlâ ile konuştuğu gecedir...

"Bereketli, hayırlı, faydası bol, feyizli" demek olan "mübârek" sıfatıyla sıfatlanan ve İslâm dîninin kıymet verdiği on husûsi gece vardır ki, bunlar kronolojik sıraya yani hicrî-kamerî sene içerisindeki yerlerine göre Muharremin 1. [Müslümânların hicrî yılbaşı] gecesi, 10 Muharrem (Aşûre) gecesi, 12 Rebîulevvel [Mevlid] gecesi, Receb ayının ilk Cuma [Regâib] gecesi, Receb ayının 27. [Mi'râc] gecesi, Şabânın 15. [Berât] gecesi, Kadir gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Zilhiccenin 9. [Arefe] gecesi, Zilhiccenin 10. [Kurban Bayramı] gecesidir

İŞTE EN GÜZEL KANDİL MESAJLARI 

*Allah'ın rahmeti, bereketi sizinle olsun, gönül güneşiniz hiç solmasın, yüzünüz Aydın olsun, kalbiniz nur dolsun, makamınız Firdevs, dualarınız kabul olsun. Kandiliniz kutlu olsun..

*Sofranız afiyetli, paranız bereketli, kararlarınız isabetli, yuvanız muhabbetli, kalbiniz Merhametli, bedeniniz sıhhatli, dualarınız kabul olsun, kandiliniz kutlu olsun.

Miraç Kandili Mesajları | En güzel Resimli Kandil mesajları, duası ve sözleri

*İlahi Esintilerin kalpleri okşadığı, bir anın bir asra bedel olduğu bu gece dualarda birleşmek dileğiyle, Kandilinizi Kutlarım.

*Allah'ın aşkıyla yan bu gece, secdeye varıp huzura erince, şu fakiri de an bu gece. kandiliniz kutlu olsun.

*Gül bahçesine girenler, gül olmasa da gül gibi kokarlar. Kainatın en güzel gülünün kokusu üzerinizde olsun bu gece kandiliniz mübarek olsun

*Bu gece hayırlı bir gece, yüreklerimiz ibadetle çarpsın, gönüllerimiz bir olsun.. Kandiliniz mübarek olsun!

*Avuçların açıldığı, gözlerin yaşardığı, ilahi esintilerin kalpleri okşadığı anın bir asra bedel olduğu bu gece dualarda birleşmek dileğiyle kandilinizi kutlarım

*Bakiler sevgiler adına nice dilekler vardır. Ölümü bile ayırır saymayan gönüller vardır. Mesafeler araya set çekmişse ne çıkar, dualarda birleşen gönüller vardır. Hayırlı kandiller..

*Miraç kandilin mübarek olsun. Allah sana sevdiklerinle beraber mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamayı nasip etsin.

*Bin damla serpilsin yüreğine, bin tatlı mutluluk dolsun günlerine, binbir hayalin gerçekleri bulsun, her türlü duaların kabul olsun, Miraç kandilin mübarek olsun...

*Bir kandil gülü savur sevdiklerine, size onlardan gülücükler getirsin öyle içten öyle samimi ol ki göz yaşlarını bile tebessüme çevirsin. Kandiliniz mübarek olsun.

| Her müminin, riayet etmesi ve vefalı olması gerekli olan hususlar şunlardır:Din saygısı, edebe saygısı ve sofra saygısı.

|*| İlahi Esintilerin kalpleri okşadığı, bir anın bir asra bedel olduğu bu gece dualarda birleşmek dileğiyle, Kandilinizi Kutlarım.

|*| Her tomurcuk yeni bir gülün, her gül yeni bir baharın, her kandil yeni rahmetlerin habercisidir. Rahmet ve mağfiret dolu kandil geçirmenizi dileriz.

|*| Kardeşliğin daimi olduğu, sevgilerin birleştiği, dostlukların bitmediği yine de mutlu, umutlu ve sevgi dolu,rahmetlerin yağmur gibi yağdığı nice kandillere…

Miraç Kandili Mesajları | En güzel Resimli Kandil mesajları, duası ve sözleri

MİRAÇ KANDİLİ DUASI

Euzü billahi mineş-şeytanir-racîm Bismillahir-rahmanir-rahîm

Ey Bizleri varlığa erdiren Var olmadaki sonsuz zevki gönüllerimize duyuran Güzeller Güzeli Rabbimiz! Sana sonsuz hamd ü senalar olsun. Kainatın İftihar Tablosu Peygamber Efendimiz'e Sonsuz salât ü selam olsun. Gufranla ufkumuzda tüllenen şu mübarek gecede bir kere daha dergâh-ı ilahînin önünde el açıp yalvarıyoruz:

Mirac gecesi, kandili

“Resûlullah efendimizin göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan, sapık olur.”


Sual: Mirac ne demektir, ne zaman olmuştur, bu gecenin önemi nedir?      
Cevap: Mirac kandili, Receb ayının 27. gecesidir. Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Resulullah efendimiz hicretten bir yıl önce, 52 yaşında, Zeyd bin Hârise’yi yanına alarak Tâif’e gitti, onlara bir ay nasihat eyledi. Hiç kimse iman etmediği gibi alay ve işkence ettiler. Üzüntülü ve yorgun olarak geri dönerken, yaralandılar. Mekke’ye döndüler. Her taraf düşman idi, gidecek bir yer yoktu. Birkaç ay Mekke’de çok sıkıntılı geçti. Bir gece ki Receb ayının 27. gecesi amcası Ebû Tâlib’in kızı Ümm-i Hânî’nin evine gitti. Resulullah efendimizi içeri alıp bir hasır, leğen, ibrik verdi. Resulullah efendimiz o gün çok incinmişti, abdest alıp, Rabbine yalvarmaya, af dilemeye, kulların imana gelmesi için duaya başladı. Çok yorgun, aç, üzüntülü olduğu için hasır üzerine uzanıp uyuyuverdi. O anda, Allahü teâlâ, Cebrâil aleyhisselama;
“Sevgili Peygamberimi çok üzdüm. Mübarek bedenini, nazik kalbini çok incittim. Bu hâlde, yine bana yalvarıyor. Benden başka, hiçbir şey düşünmüyor. Git! Habibimi getir! Cennetimi, Cehennemimi göster. Ona ve Onu sevenlere hazırladığım nimetleri görsün. Ona inanmayanlara, sözleri, yazıları ve hareketleri ile Onu incitenlere hazırladığım azapları görsün. Onu ben teselli edeceğim” buyurdu.
Cebrâil aleyhisselam, bir anda Resulullah efendimizin yanına geldi. Beraberce Kâbe yanına gittiler. Sonra Cennetten gelen Burak adındaki beyaz hayvana binip, bir anda Kudüs’te, Mescid-i Aksâ’ya geldiler, namaz kıldılar. Namazdan sonra, mescitten çıkıp bilinmeyen bir mirac ile, bir anda, yedi kat gökleri geçtiler. Her gökte bir büyük Peygamberi gördü. Resulullah efendimiz, Cenneti, Cehennemi görüp, Refref adındaki bir Cennet yaygısı üstünde, Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaştı. Mekânsız, zamansız olarak Allahü teâlâyı gördü. Mirac gecesinde, beş vakit namaz emrolundu. Miracdan önce, yalnız sabah ve ikindi namazı vardı. Tefsîr-i Hüseynî’de ve Bahr kitabında deniyor ki:
“Resûlullah efendimizin Mekke’den Beytül-mukaddese götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise, sapık olur.”
Osman ÜNLÜ


Mirâc Gecesi - 1
Receb ayının yirmiyedinci gecesidir. Mirâc, merdiven demekdir. Resûlullahın göklere çıkarıldığı, bilinmiyen yerlere götürüldüğü gecedir.

Mekke ehâlîsi îmân etmiyor. Müslimânlara çok sıkıntı veriyordu. İşkenceye başlamış, işi azdırmışlardı. Resûlullah çok üzüldü. Hicretden bir yıl önce, elliiki yaşında idi. Zeyd bin Hâriseyi alarak Tâife gitdi. Tâif halkına bir ay nasîhat eyledi. Hiç kimse îmân etmedi. Alay etdiler. İşkence yapdılar. Yuhâladılar. Çocuklar taşa tutdular. Ümmîdsiz, üzüntülü, yorgun geri dönerken, mubârek bacakları yaralandı. Zeydin başı kan içinde kaldı. Çok sıcak bir sâatde, yol kenârında, bitkin hâlde oturdular. Orada bulunan bağ sâhibi, Rebî'a oğulları zengin Utbe ve Şeybe adında iki kardeş, köleleri Addâs ile, birer salkım üzüm gönderdi.
Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" üzümü yirken Besmele okudu. Addâs "radıyallahü teâlâ anh", o zemân hıristiyan idi. Bunu işitince şaşırdı. (Yıllarca buralardayım. Kimseden böyle söz duymadım. Bu nasıl sözdür?) dedi.
Resûlullah: Sen neredensin? buyurdu.
Addâs: Nineveliyim, dedi.
Resûlullah: Yûnüs aleyhisselâmın memleketinden imişsin, buyurdu.
Addâs: Sen Yûnüsü nereden tanıyorsun? Onu, buralarda kimse bilmez, dedi.
Resûlullah: O benim kardeşimdir. O da, benim gibi Peygamber idi, buyurdu.
Addâs: Bu güzel yüzün, bu tatlı sözlerin sâhibi yalancı olmaz. Ben inandım ki, sen Allahın Resûlüsün, dedi. Müslimân oldu. Yâ Resûlallah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem"! Yıllarca bu zâlimlere, bu yalancılara kulluk ediyorum. Herkesin hakkını yiyorlar. Herkesi aldatıyorlar. Hiç iyi tarafları yok. Dünyâlık toplamak, şehvetlerini yapmak için her alçaklığı göze alıyorlar. Onlardan nefret ediyorum. Sizinle birlikde gitmek, size hizmetle şereflenmek, câhillerin, ahmakların size yapacağı saygısızlıklara hedef olmak, mubârek vücûdünüzü korumak için fedâ olmak istiyorum, dedi.
Resûlullah, tebessüm buyurdu: Şimdi efendilerinin yanında kal! Az zemân sonra, adımı her yerde işitirsin. O zemân bana gel, buyurdu. Bir müddet istirâhat edip, yaralarını, kanlarını sildiler. Mekkeye yürüdüler. Karanlıkda şehre girdiler. Her taraf düşman idi. Gidecek bir yer yokdu. Birkaç ay Mekkede çok sıkıntılı geçdi. Bir gece [Receb ayının yirmiyedinci gecesi] amcası Ebû Tâlibin kızı Ümm-i Hânînin Ebû Tâlib mahallesinde bulunan evine geldi. Ümm-i Hânî, o zemân îmân etmemişdi. Kimdir o? dedi.
Resûlullah: Amcan oğlu Muhammedim "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem". Kabûl edersen, müsâfir geldim buyurdu.
 
Ümm-i Hânî "radıyallahü teâlâ anhâ": Senin gibi doğru sözlü, emîn, asîl, şerefli müsâfire can fedâ olsun. Yalnız, teşrîf edeceğinizi önceden bildirseydiniz, birşeyler hâzırlardım. Şimdi yidirecek birşeyim yok, dedi.
Resûlullah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem": Yiyecek, içecek istemem. Hiçbiri gözümde yok. Rabbime ibâdet etmek, yalvarmak için bir yer bana yetişir, buyurdu.
 
Ümm-i Hânî, Resûlullahı "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" içeri alıp, bir hasır, leğen, ibrik verdi. Gelen müsâfire ikrâm etmek, onu düşmandan korumak, arablar için en şerefli vazîfe sayılırdı. Bir evdeki müsâfire zarar gelmesi, ev sâhibi için büyük yüzkarası olurdu. Ümm-i Hânî düşündü. Bunun Mekkede düşmanları çok. Hattâ öldürmek istiyenler var. Şerefimi korumak için, sabâha kadar Onu gözeteyim, dedi. Babasının kılıncını alıp, evin etrâfında dolaşmağa başladı.

Mirâc Gecesi - 2
Resûlullah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" o gün çok incinmişdi. Abdest alıp, Rabbine yalvarmağa, afv dilemeğe, kulların îmâna gelmesi, se'âdete kavuşmaları için düâya başladı. Çok yorgun, aç, üzüntülü idi. Hasır üzerine uzanıp uyuyuverdi.
 
O ânda, Allahü teâlâ, Cebrâîl aleyhisselâma:
Sevgili Peygamberimi çok üzdüm. Mubârek bedenini, nâzik kalbini çok incitdim. Bu hâlde, yine bana yalvarıyor. Benden başka, hiçbirşey düşünmüyor. Git! Habîbimi getir! Cennetimi, Cehennemimi göster. Ona ve Onu sevenlere hâzırladığım ni'metleri görsün. Ona inanmıyanlara, sözleri, yazıları ve hareketleri ile Onu incitenlere hâzırladığım azâbları görsün. Onu ben tesellî edeceğim. Onun nâzik kalbinin yaralarını ben gidereceğim buyurdu. Cebrâîl "aleyhisselâm", bir ânda Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" yanına geldi. Mışıl mışıl uyuyor gördü. Dürtmeğe, uyandırmağa kıyamadı. İnsan şeklinde idi. Mubârek ayağının altını öpdü. Bu şekilde Resûlullahı uyandırdı. Cebrâîl aleyhisselâmı hemen tanıdı ve: (Ey Cebrâîl kardeşim! Böyle vakitsiz niçin geldin. Yoksa bir hatâ mı etdim, Rabbimi gücendirdim mi? Bana acı haber mi getirdin?) buyurdu ve Rabbinin darılacağından çok korkdu.
 
Cebrâîl "aleyhisselâm": Ey bütün yaratılmışların en üstünü! Ey Yaratanın sevgilisi! Ey Peygamberlerin efendisi, iyilikler menba'ı, üstünlükler kaynağı olan şerefli Peygamber! Rabbin sana selâm ediyor. Hiçbir Peygambere, hiçbir mahlûkuna vermediği ni'meti sana ihsân ediyor. Seni kendine da'vet ediyor. Lutfen kalk. Buyur, gidelim, dedi. Kâ'be yanına geldiler. Orada, bir kimse geldi. Göğsünü yardı. Kalbini çıkardı. Zemzem suyu ile yıkadı. Yine yerine koydu. Sonra Cennetden gelen Burak adındaki beyâz hayvana binip, bir anda Kudüsde, Mescid-i Aksâya geldiler. Cebrâîl "aleyhisselâm" kayayı parmağı ile deldi. Burakı oraya bağladı. Geçmiş Peygamberlerden ba'zısının rûhları insan şeklinde orada idi. Cemâ'at ile namâz için Âdem, Nûh, İbrâhîm Peygamberlere, imâm olmalarını sıra ile söyledi. Hiçbiri kabûl etmedi. Özr dilediler. Kusûrlu olduklarını söylediler. Cebrâîl "aleyhisselâm", Habîbullahı ileri sürdü. Sen varken, başkası imâm olamaz, dedi. Namâzdan sonra, mescidden çıkıp bilinmiyen bir mi'râc ile, bir ânda, yedi kat gökleri geçdiler. Her gökde bir büyük Peygamberi gördü. Cebrâîl "aleyhisselâm" Sidrede kaldı ve kıl kadar ilerlersem, yanar, yok olurum dedi. Sidret-ülmüntehâ, altıncı gökde bulunan büyük bir ağacdır. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" Cenneti, Cehennemi, sayısız şeyleri görüp, Refref adındaki bir Cennet yaygısı üstünde olarak Kürsî, Arş ve rûh âlemlerini geçip, bilinmiyen, anlaşılamıyan, anlatılamıyan şeklde, Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaşdı. Mekânsız, zamânsız, cihetsiz, sıfatsız olarak Allahü teâlâyı gördü. Gözsüz, kulaksız, vâsıtasız, ortamsız olarak Rabbi ile konuşdu. Hiçbir mahlûkun bilemiyeceği, anlıyamıyacağı ni'metlere kavuşup, bir ânda, Kudüse ve oradan Mekke-i mükerremeye, Ümm-i Hânînin evine geldi. Yatdığı yer henüz soğumamış, leğendeki abdest suyunun hareketi durmamış idi. Dışarda dolaşan Ümm-i Hânî "radıyallahü teâlâ anhâ" uyuklamış, birşeyden haberi olmamışdı. Kudüsden Mekkeye gelirken, Kureyşin kervanına rastladı. Kervandaki bir deve ürkdü, yıkıldı.

Mirâc Gecesi - 3
Resûlullah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" sabâh olunca, Kâ'be yanına gidip mi'râcını anlatdı. İşiten kâfirler alay etdi. Muhammed aklını kaçırmış, iyice sapıtmış dediler. Müslimân olmağa niyyeti olanlar da vaz geçdi. Birkaçı sevinerek Ebû Bekrin evine geldi. Çünki, bunun akllı, tecribeli, hesâblı bir tüccâr olduğunu biliyorlardı. Kapıya çıkınca hemen sordular:

Ey Ebâ Bekr "radıyallahü teâlâ anh"! Sen çok kerre Kudüse gitdin geldin. İyi bilirsin. Mekkeden Kudüse gidip gelmek, ne kadar zemân sürer dediler.
Ebû Bekr "radıyallahü teâlâ anh": İyi biliyorum. Bir aydan fazla, dedi.
Kâfirler bu söze sevindi. Akllı, tecribeli adamın sözü böyle olur, dediler. Gülerek, alay ederek ve Ebû Bekrin "radıyallahü teâlâ anh" de kendi kafalarında olduğuna sevinerek:
Senin efendin, Kudüse bir gecede gidip geldiğini söyliyor. Artık iyice sapıtdı diyerek, Ebû Bekre sevgi, saygı ve güvenc gösterdiler.

Ebû Bekr "radıyallahü anh", Resûlullahın mubârek adını işitince, (Eğer O söyledi ise, inandım. Bir ânda gidip gelmişdir) deyip içeri girdi. Kâfirler neye uğradıklarını anlıyamadı. Önlerine bakıp gidiyor ve (Vay canına, Muhammed ne yaman büyücü imiş. Ebû Bekre sihr yapmış) diyorlardı.
 
Ebû Bekr "radıyallahü teâlâ anh" hemen giyinip, Resûlullahın yanına geldi. Büyük kalabalık arasında, yüksek sesle (Yâ Resûlallah! Mi'râcınız mubârek olsun! Allahü teâlâya sonsuz şükrler ederim ki, bizleri, senin gibi büyük Peygambere, hizmetçi yapmakla şereflendirdi. Parlıyan yüzünü görmekle, kalbleri alan, rûhları çeken tatlı sözlerini işitmekle ni'metlendirdi. Yâ Resûlallah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem"! Senin her sözün doğrudur. İnandım. Canım sana fedâ olsun!) dedi. Ebû Bekrin sözleri, kâfirleri şaşırtdı. Diyecek şey bulamayıp dağıldılar. Şübheye düşen, îmânı za'îf birkaç kişinin de kalbine kuvvet verdi. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem", o gün Ebû Bekre (Sıddîk) dedi. Bu adı almakla, bir kat dahâ yükseldi. Kâfirler bu hâle çok kızdı. Mü'minlerin kuvvetli îmânına, Peygamberin "sallallahü aleyhi ve sellem" her sözüne hemen inanmalarına, Onun çevresinde pervâne gibi toplanmalarına dayanamadılar.
 
Resûlullahı "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" mahcûb, mağlûb etmek için, imtihân etmeğe yeltendiler:
Yâ Muhammed "aleyhisselâm"! Kudüse gitdim diyorsun. Söyle bakalım! Mescidin kaç kapısı, kaç penceresi var, gibi şeyler sordular. Hepsine cevâb verirken, hazret-i Ebû Bekr, öyledir yâ Resûlallah, öyledir yâ Resûlallah derdi. Hâlbuki, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" edebinden, hayâsından karşısındakinin yüzüne bile bakmazdı. Buyururdu ki, (Mescid-i aksâda etrâfıma bakmamışdım. Sorduklarını görmemişdim. O ânda Cebrâîl "aleyhisselâm", Mescid-i aksâyı gözümün önüne getirdi. [Televizyon gibi] görüyor, sayıyordum. Sorularına, hemen cevâb veriyordum). Yolda, develi yolcular gördüğünü söyledi. İnşâallah çarşamba günü gelirler buyurdu. Çarşamba günü güneş batarken, kervan Mekkeye geldi. Fırtına eser gibi olduğunu, bir devenin yıkıldığını söylediler. Bu hâl mü'minlerin îmânını kuvvetlendirdi. Kâfirlerin düşmanlığını artırdı. (Rûh-ul-beyân)da (Tefsîr-i Hüseynî)den alarak ve (Bahr)de, imâmlığı anlatırken, diyor ki, (Resûlullahın Mekkeden Beytül-mukaddese götürüldüğüne inanmıyan kâfir olur. Göklere ve bilinmiyen yerlere götürüldüğüne inanmıyan ise, dâl ve mübtedi' olur). Ya'nî sapık olur.

Mirâc ve Namaz
Büyük islâm âlimi Abdüllah-ı Dehlevî "rahmetullahi aleyh" (Mekâtib-i şerîfe) kitâbının 85.ci mektûbunda buyuruyor ki:
Namâzın kıyâmında, rükü'unda, kavmesinde, celsesinde, secdelerinde ve oturulduğu zemânında, ayrı ayrı, başka başka keyfiyyetler, hâller hâsıl olur. Bütün ibâdetler namâz içinde toplanmışdır. Kur'ân-ı kerîm okumak, tesbîh söylemek [ya'nî sübhânallah demek], Resûlullaha salevât söylemek ve günâhlara istiğfâr etmek ve ihtiyâcları yalnız Allahü teâlâdan istiyerek Ona düâ etmek namâz içinde toplanmışdır. Ağaçlar, otlar, namâzda durur gibi dik duruyorlar. Hayvanlar, rükü' hâlinde, cansızlar da namâzda (Ka'de) de oturur gibi yere serilmişlerdir. Namâz kılan, bunların ibâdetlerinin hepsini yapmakdadır. Namâz kılmak, mi'râc gecesi farz oldu. O gece, mirâc yapmakla şereflenen, Allahın sevgili Peygamberine uymağı düşünerek namâz kılan bir müslimân, O yüce Peygamber gibi, Allahü teâlâya yaklaşdıran makâmlarda yükselir. Allahü teâlâya ve Onun Resûlüne karşı edebi takınarak huzûr ile namâz kılanlar, bu mertebelere yükseldiklerini anlarlar. Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi, bu ümmete merhamet ederek, büyük ihsânda bulunmuşlar, namâz kılmağı farz etmişlerdir. Bunun için Rabbimize hamd ve şükr olsun! Onun sevgili Peygamberine salevât ve tehıyyât ve düâlar ederiz! Namâz kılarken hâsıl olan safâ ve huzûr şaşılacak şeydir. Üstâdım [Mazher-i Cân-ı Cânân] buyurdu ki, (Namâz kılarken, Allahü teâlâyı görmek mümkin değil ise de, görür gibi bir hâl hâsıl olmakdadır). Bu hâlin hâsıl olduğunu tesavvuf büyükleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. İslâmiyyetin başlangıcında namâz Kudüse karşı kılınırdı. Beyt-ül-mukaddese karşı kılmağı bırakıp, İbrâhîm aleyhisselâmın kıblesine dönmek emr olunduğu zemân, Medînedeki yehûdîler kızdılar. (Beyt-ül-mukaddese karşı kılmış olduğunuz namâzlar ne olacak?) dediler. Bekara sûresinin 143.cü âyet-i kerîmesi gelerek, (Allahü teâlâ îmânlarınızı zâyı' eylemez!) meâlinde buyuruldu. Namâzların karşılıksız kalmıyacakları bildirildi. Namâz, îmân kelimesi ile bildirildi. Bundan anlaşılıyor ki, namâzı sünnete uygun olarak kılmamak, îmânı zâyı' etmek olur. Resûlullah efendimiz "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem", (Gözümün nûru ve lezzeti namâzdadır) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, (Allahü teâlâ namâzda zuhûr ediyor, müşâhede olunuyor. Böylece gözüme râhatlık geliyor) demekdir. Bir hadîs-i şerîfde, (Yâ Bilâl "radıyallahü teâlâ anh"! Beni râhatlandır!) buyuruldu ki, (Ey Bilâl! Ezân okuyarak ve namâzın ikâmetini söyliyerek, beni râhata kavuşdur) demekdir. Namâzdan başka bir şeyde râhatlık arıyan bir kimse, makbûl değildir. Namâzı zâyı' eden, elden kaçıran, başka din işlerini dahâ çok kaçırır.
Huzur Pinari    

Mirâc'ın Kudüs'ten sonrası
Sevgili Peygamberimiz "aleyhissalâtü vesselâm", Mirac olayının Kudüs'ten sonrasını şöyle anlatır:

Cebrail aleyhisselam bana bir kap içinde Cennet şurubu, bir kap da süt getirdi. Sütü aldım. Daha sonra iki bardak daha sundular. Biri su, bir bal; ikisinden de içtim. Hazret-i Cebrail; "Bal ümmetinin kıyamete kadar devam edeceğine, su da, ümmetinin günahlarından temizlenmesine işarettir" dedi.
 
Sonra beraberce göğe yükseldik. Cebrail aleyhisselam birinci kat göğün kapısını çaldı. Sordular:
- Sen kimsin?
- Ben Cebrail'im.
- Peki yanındaki kim?
- O da Muhammed'dir "aleyhisselâm".
- O'na göğe çıkmak için vahy ve Mirac daveti gönderildi mi?
- Evet, gönderildi.
"Merhaba gelen zata! Bu gelen, ne güzel yolcu!" dediler ve hemen kapı açıldı ve kendimi Âdem'in "aleyhisselam" karşısında buldum. Bana "Merhaba" dedi ve dua etti...
Burada çok melek gördüm. Hepsi kıyamda huşu ve hudu ile durmuşlar "Subbuhün kuddusün Rabb-ül-melaiketi ver-ruh" zikriyle meşguldüler. Cebrail'e sordum:
- Bu meleklerin ibadeti bu mudur?
- Evet. Bunlar yaratılalıdan beri, ta kıyamete kadar kıyam üzere olurlar. Hak teâlâdan diledim ki, bu ibadeti ümmetime nasip etsin. Duamı kabul etti. Namazda olan kıyam odur.
 
Orada bir cemaate uğradım. Melekler, onların başlarını ezerler, tekrar eski halini alır. Yine döverler, yine eskisi gibi olurdu. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Cuma'yı ve cemaati terk edenlerdir. Rüku ve secdeleri tamam yapmayanlardır" dedi.
 
Bir cemaat gördüm. Aç ve çıplak idiler. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Fakirlere merhamet etmiyenler ve zekat vermiyenlerdir" dedi.
 
Bir cemaate uğradım. Önlerine nefis yemekler koymuşlar. Bir yanda da leş duruyor. O nefis yemekleri bırakmış, leşi yerlerdi. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Bunlar, helali terk edip, harama meyl edenlerdir. Helal malları varken, haram yiyen kimselerdir" dedi.
 
Arkasındaki yükün çokluğundan, harekete mecali kalmamış olan bir takım kimseler gördüm. O haliyle halka seslenip, üzerine biraz daha yük koymalarını istiyorlardı. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Bu kimseler, emanete hıyanet edenlerdir. İnsanların hakkını almış iken, yine zulmedenlerdir" dedi.
 
Kendi etlerini kesip yiyen bir grup insana uğradık. "Bunlar kimlerdir?" dedim. Cebrail aleyhisselam;"Bunlar gıybet edenler ve söz taşıyanlardır" dedi.
 
Bir grup insana rastladık, dilleri kafalarından çekilmiş, şekilleri değiştirilip hınzır (domuz) suretine tebdil olmuş olarak azab olunurlar. Cebrail aleyhisselam; "Bunlar yalan yere şahidlik yapanlardır" dedi.
 
Bir kısım kadınlara rastladık. Yüzleri siyah, gözleri göktü. Ateşten elbiseler giydirmişler. Melekler onlara ateşten gürzlerle vururlar. "Bunlar kimlerdir?" dedim. Hazret-i Cibril; "Bunlar zina edenler ve kocalarını inciten kadınlardır" dedi.
 
Bir cemaat daha gördüm. Ateş, onları yakar, tekrar dirilirler, tekrar yakardı. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Bunlar babalarına asi olanlardır" dedi.
 
İkinci kat göğe çıktık. Cebrail aleyhisselam kapıyı çaldı. Kapı açıldığında, kendimi; teyze çocukları İsa ile Yahya bin Zekeriyya'nın (aleyhimesselam) yanında buldum. Bana; "Merhaba" dediler. Ve duada bulundular...
Meleklerden bir cemaate rastladım. Saf bağlayıp durmuşlar, cümlesi rükuda idi. Kendilerine mahsus bir tesbihleri vardı. Devamlı olarak rükuda dururlar, başlarını kaldırıp, yukarı bakmazlar. Cebrail aleyhisselam; "Bu meleklerin ibadeti böyledir. Hak teâlâdan iste de ümmetine nasib olsun" dedi. Dua ettim. Kabul buyurup, namazda rükuu ihsan eyledi.
 
Sonra üçüncü kat göğe çıktık. Aynı sual ve cevaptan sonra, kapı açıldı ve kendimi Yusuf aleyhisselamın yanında buldum. Baktım ki kendisine güzelliğin yarısı verilmiş. Bana, "Merhaba" dedi ve dua etti...
Çok melek gördüm. Saf halinde, cümlesi secdede idiler. Yaratılalıdan beri secdede olup, kendilerine mahsus tesbih ile tesbih ederler. Cebrail aleyhisselam; "Bu meleklerin ibadeti böyledir. Allahü teâlâdan iste ki, bu ameli ümmetine müyesser eylesin" dedi. Hak teâlâdan diledim. Kabul edip namazda size nasib eyledi.
 
Dördüncü kat göğe eriştim. Saf gümüşten yapılmış, nurdan bir kapısı var. Nurdan bir kilit vurmuşlar. Kilidin üzerinde, "La ilahe illallah Muhammedün resulullah" yazılı idi. Sual ve cevaptan sonra kendimi, İdris aleyhisselamın yanında buldum. Bana "Merhaba" dedi ve duada bulundu. Allahü teâlâ, onun hakkında (mealen); "Biz onu yüksek bir mekana ref'ettik" buyurmuştur. (Meryem suresi: 57)
 
Bir melek gördüm. Bir kürsi üzerine oturmuş, gamlı ve üzüntülü idi. Etrafında o kadar çok melek vardı ki, sayısını ancak cenab-ı Hak bilir. Sağında nurani melekler gördüm. Yeşiller giymişler, çok güzel kokuları var. Her birinin güzelliğinden yüzlerine bakılamaz. Sol tarafında ağızlarında ateşler saçan melekler vardı. Önlerinde ateşten mızrak ve kamçılar var. Öyle gözleri var ki, bakmağa takat getirilmez. Taht üzerinde oturan meleğin, başından ayağına kadar gözleri var. Daima önündeki deftere bakar, bir an gözünü ondan ayırmazdı. Önünde bir ağaç vardı. Kah sağ eliyle ondan bir şey alıp sağındaki nurani meleklere teslim eder, kah sol eliyle bir şey alıp solundaki zulmani meleklere verirdi. Bu meleğe nazar edince, kalbime bir korku geldi. Hazret-i Cebrail'e; "Bu melek kimdir?" dedim. "Azrail'dir. Bunun yüzünü görmeğe kimsenin takati yetmez" dedi.
Yanına varıp; "Ey Azrail! Bu, ahir zaman peygamberidir ve Allahü teâlânın habibi, sevgilisidir" dedi. Azrail aleyhisselam kalkıp bana tazim etti; "Merhaba! Hak teâlâ senden daha şerefli bir kimse yaratmadı. Ümmetin de, cümle ümmetlerden üstündür. Ben senin ümmetine, baba ve analarından daha çok acırım" dedi. "Senden bir ricam vardır. Ümmetim zayıftır. Onlara yumuşak davranasın. Ruhlarını yumuşaklıkla alasın" dedim. "Seni en son peygamber olarak gönderen ve kendine habib kılan Allahü teâlânın hakkı için, Allahü teâlâ gece ve gündüzde yetmiş kere; "Ümmet-i Muhammed'in ruhlarını yumuşaklıkla ve kolaylıkla al ve işlerini lütf ile gör" diye emreder. Bunun için ben de senin ümmetine, ana ve babalarından daha çok şefkat ederim, dedi.
 
Beşinci kat göğe çıktık, orada Harun aleyhisselamla karşılaştık. Bana "Merhaba" dedi ve hayır duada bulundu.
Beşinci kat gök meleklerinin ibadetlerini gördüm. Cümlesi ayakta duruyor ve ayaklarının parmaklarına nazar ediyor, asla başka yere bakmıyor, yüksek sesle tesbih ediyorlardı. Hazret-i Cebrail'den "Bu meleklerin ibadeti böyle midir?" diye sordum. "Evet, Hak teâlâdan dile de, bu ibadeti ümmetine nasib eylesin" dedi. Dua ettim. Cenab-ı Hak ihsan etti.
 
Sonra altınca kat göğe çıktık. Orada Musa aleyhisselam ile karşılaştık. Bana "Merhaba" dedi ve hayır duada bulundu.
 
Sonra yedinci kat göğe yükseldik, aynı soru-cevaptan sonra İbrahim aleyhisselamı Beyt-i Ma'mur'a arkasını dayamış olarak buldum. O Beyt-i Ma'mur ki, her gün oraya yetmiş bin melek giriyor, bir daha sıraları gelmiyor. İbrahim aleyhisselama selam verdim. Selamımı aldı. "Merhaba salih peygamber, salih oğlum" dedi. Sonra;
"Ya Muhammed! Cennet'in yeri gayet latif ve toprağı temizdir. Ümmetine söyle, oraya çok ağaç diksinler" dedi. "Cennet'e ağaç nasıl dikilir?" dedim. "La havle vela kuvvete illa billah" ve "Sübhanellahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber" tesbihini okuyarak, dedi.

Cebrail aleyhisselam sonra beni, Sidret-ül-Münteha'ya götürdü. Sanki onun yaprakları fil kulakları gibi, meyveleri de kuleler gibi idi. O, Allahü teâlânın emirlerinden herhangi birisiyle karşılaştığında, öylesine değişiyordu ve güzelleşiyordu ki, Allahü teâlânın yaratmış olduğu mahlukatından, hiç kimse onun güzelliğini anlatamaz.
Cebrail aleyhisselam, Sidret-ül-Münteha'nın ilerisine iletti ve bana veda eyledi. Dedim ki: "Ey Cebrail! Beni yalnız mı bırakıyorsun?" Cebrail aleyhisselam ıstıraba düştü. Hak teâlânın heybetinden titremeğe başladı ve; "Eğer bir adım daha atarsam, Allahü teâlânın azametinden helak olurum. Bütün vücudum yanar, yok olur" dedi.
Alemlerin efendisi, buraya kadar Cebrail aleyhisselam ile gelmişti. Cebrail aleyhisselam, burada kendisini; yaratılmış olduğu suret üzere kanatlarını açmış, her bir kanadından inciler, yakutlar saçılır bir halde Resulullah'a gösterdi. Sonra ziyası güneşten daha parlak, Refref adında yeşil bir Cennet yaygısı geldi. Durmadan Allahü teâlânın zikriyle meşgul oluyor, bulunduğu alemi tesbih sadası dolduruyordu.
Peygamber efendimize selam verdi. Resulullah efendimiz Refref'in üzerine oturdu. Bir anda çok yükseklere çıktılar, hicab denilen yetmiş bin perdeden geçtiler. Her hicab arası çok uzak idi. Her perdede vazifeli melekler vardı. Refref, Peygamber efendimizi birer birer o perdelerden geçirdi. Böylece; Kürsi, Arş ve ruh alemlerini aştılar.
Habib-i ekrem efendimiz, her bir perdeden geçerken; "Korkma ya Muhammed! Yaklaş, yaklaş!" diye emredildiğini duyuyordu. Bilinmeyen, anlaşılamayan, anlatılamayan şekilde, Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaştı. Mekansız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak rü'yet hasıl oldu yani Allahü teâlâyı gördü. Gözsüz, kulaksız, vasıtasız, ortamsız olarak Rabbi ile konuştu. Hiç bir mahlukun bilemiyeceği, anlıyamıyacağı nimetlere kavuştu...
........
Cennette gördükleri...
 
Alemlerin efendisi olan sevgili Peygamberimiz "aleyhisselâm", İsrafil aleyhisselam ile birlikte Cebrail aleyhisselamın yanına geldiler. Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için Cebrail aleyhisselam, Peygamber efendimizi Cennet'e götürdü.
Melekler, ellerinde nur dolu tabaklarla bekliyorlardı. Cebrail aleyhisselam;
"Ya Resulallah! Bunlar, Âdem aleyhisselamdan seksen bin yıl önce yaratıldı. Bu makamda, tabaktakileri sana ve ümmetine saçmak için sabırsızlanırlar. Kıyamet günü Hazretin ve ümmetin, Allahü teâlânın emriyle Cennet'in eşiğine ayak basınca, bu melekler tabaklardaki cevahiri üzerinize saçacaklardır" dedi.
Cennet'te vazifeli olan Rıdvan ismindeki melek, onları karşıladı. Peygamber efendimize müjdeler verdi ve; "Hak teâlâ, ikisini senin ümmetine, birini de diğer ümmetlere vermek için Cennet'i üç kısım etti" dedi ve Cennet'in her tarafını gezdirdi.

Habib-i ekrem efendimiz buyurdular ki: 

"Cennet ortasında bir ırmak gördüm. Arş'ın yukarısında akar. Bir yerden su, süt ve bal çıkar. Asla birbirine karışmaz. O ırmağın kenarı zebercedden idi. İçindeki taşlar cevahir, balçığı anber, otları za'feran idi. Etrafına gümüş bardaklar koymuşlar, sayıları gökteki yıldızlardan ziyade idi. Çevresinde kuşlar olup, boyunları deve boynu gibi idi. Her kim onların etinden yese ve o ırmaktan içse, Hak teâlânın rızasına mazhar olur.
Cebrail'e; "Bu ırmak nedir?" diye sordum. "Kevser'dir. Hak teâlâ, onu sana vermiştir. Sekiz Cennette olan bostanlara bu Kevserden akar" dedi.
Irmağın kenarında çadırlar gördüm. Cümlesi inci ve yakuttan idi. O çadırlarda huriler gördüm. Yüzleri güneş gibi parlar idi. Derlerdi ki:
"Biz sevinçli ve neş'eliyiz. Bize hiç üzüntü gelmez. Biz gençleriz, hiç yaşlanmayız. Biz iyi huyluyuz, hiç kızmayız. Biz hep böyleyiz, hiç ölmeyiz."
Saadet köşklerine ve ağaçlarına erişip, onların nağme ve sedaları her yeri kaplar. Öyle hoş sesleri vardı ki, o nağmeler dünyaya gelseydi, ölüm ve mihnet dünyada olmazdı.
Cebrail "Bunların yüzlerini görmek ister misin?" dedi. "İsterim" dedim.
Bir çadırın kapısını açtı. Baktım. Öyle güzel suretler gördüm ki, eğer bütün ömrümce onların güzelliğini anlatsam, bitiremem. Yüzleri sütten beyaz, yanakları yakuttan kırmızı ve güneşten parlaktı. Derileri ipekten yumuşak ve ay gibi ışıklı, kokuları miskten daha güzeldi.
Saçları gayet siyah, kimi örülmüş, kimi toplanmış, kimi salıverilmiş, otursa, etrafında çadır gibi olur, kalksa, ayağına kadar uzanırdı. Her birinin önünde bir hizmetçi dururdu.
 
Peygamber efendimiz "aleyhisselâm" buyurdu ki: "Sekiz Cennet'in bağ ve bostanını ve türlü nimetlerini gördüm. Cehennem'i ve derecelerini de görsem diye hatırıma geldi."
Cebrail elimi tutup, Cehennem'in en büyük meleği Malik'e götürdü:
"Ey Malik! Muhammed aleyhisselam, asilerin Cehennem'deki yerlerini görmek ister O'na Cehennem'i göster" dedi
Malik, Cehennem'in tabakalarını açtı. Yedi tabakanın hepsini gördüm.
Efendimiz, Cehennemdekilerin halini görünce çok üzüldü. Merhametinden çok ağladı. Bütün melekler de ağlaştılar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...