ABD Kongresi'nde konu Gezi Parkı'ydı

/ Kaynak: AA
ABD Kongresi'nde konu Gezi Parkı'ydı

GÜNDEM Haberleri  / AA

ABD Kongresi'nde düzenlenen toplantıda Gezi Parkı odaklı gelişmeler ve bunun Türkiye'ye etkileri değerlendirildi.

ABD Kongresi'nde düzenlenen oturumda Gezi Parkı odaklı gelişmeler ve bunun Türkiye'ye etkileri değerlendirildi. Toplantı, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Avrupa ve Avrasya Alt Komitesi tarafından, Kongre'nin çalışma binalarından Rayburn'de yapıldı. Washington Institute'den ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, yaptığı konuşmada, "protestoların ve hükümetin onlara verdiği karşılığın, Türkiye'nin giderek artan biçimde, birbirinden oldukça farklı iki siyasi gruba ayrıldığını gösterdiğini" savunarak, "Bizlerde en fazla kaygı doğuran şey de bu" dedi. Aslında her hükümetin düzeni yeniden sağlama hakkı bulunduğunu, "göstericilerin en azından bazılarının, radikal, şiddet yanlısı köklere sahip olduğunu ve dünyanın en büyük kentlerinden birindeki ana trafik merkezini haftalarca tıkamaya herhangi bir hükümetin sınırsız izin vermeyeceğini" belirten Jeffrey, şöyle konuştu: "Ancak hem gözlemcileri hem de ben ve ABD hükümetini rahatsız eden şey, bazı anlarda barışçıl protestolara görünürde ayrım gözetmeden güç kullanılması. Belki daha da rahatsız edici olan yönü, hükümet liderlerinden tümü değil ama bazılarının tavırları. Başbakan Erdoğan'ın protestocu heyetle görüşmesi ve park meselesine çözüm bulmada akla yatkın bir poziyon benimsemesine rağmen, Erdoğan da dahil olmak üzere bu liderler, genel anlamda protestocuların tamamını kötü gösterdiler." "Protestoculara karşı kullanılan dilin ve onlara yönelik hem polisin eylemleri hem de yasal tedbirlerin, hükümetin ifade ve toplanma özgürlüğüne, orantılı olma prensibine ve azınlıkların görmezden gelinemeyeceği şeklindeki demokratik prensibe bağlılığı konusunda soru işaretleri yarattığını" savunan Jeffrey, "Diğer tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de çoğunluk yönetebilir, polise talimatlar verebilir, yasalar geçirebilir ancak azınlığı kontrol edemez. Nihayetinde, herhangi bir ülkede istikrar olması için, hükümet koalisyonunun parçası olmayan bu insanlarla ve hükümet koalisyonu arasında bir tür ilişki olmalı" ifadesini kullandı. Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu dile getiren Jeffrey, "Protestolar, Erdoğan hükümetinin düşmesine yol açmaz, 2015 seçimlerinden önce kesinlikle böyle birşey olmaz. Bence hükümet hala çoğunluk desteğe sahip" değrlendirmesinde bulundu. Jeffrey, Ortadoğu bölgesindeki sorunlara işaret ederek, protestoların doğrudan AK Parti'ye yönelik değil, bireysel haklar ve daha iyi demokrasi için olduğunu anlatarak, "Bu, kamuoyu önünde söylediklerimizde temkinli olmamız gerektiği anlamına geliyor. Özelde daha açık ve etkili oluruz. Bence yönetimin izlediği yol da bu" diye konuştu.
Soner Çağaptay
Washington Institute'nin Türkiye Araştırmaları Direktörü Çağaptay, AK Parti döneminde Türkiye'deki ekonomik büyümeye dikkati çekerek, birçok yükselen ekonomideki büyüme hikayelerinin tersine, Türkiye'de bunun ekonomik eşitsizlikleri azalttığını ve ülkeyi tarihinde ilk kez çoğunluk orta sını toplumuna dönüştürdüğünü kaydetti. Çagaptay, "Ancak son protestolar gösterdi ki AK Parti belki de kendi başarısının kurbanı oldu. Partinin ekonomik politikalarının neticesinde büyüyen orta sınıf, bireysel özgürlüklere çok bağlı ve şimdi AK Parti'nin yönetim tarzına ve siyasi hükümranlık girişimlerine meydan okuyor. Tüm bunlar şunu gösteriyor ki modernizasyon teorisi, ekonomik kalkınmanın daha fazla demokrasiye yol açtığı fikri, Türkiye'de geçerli kılınıyor" dedi. Türkiye'deki gösterilerin Arap Baharı'nın devamı olmadığına dikkati çeken Çağaptay, ülkenin hala demokratik olduğunu ve yüzde 50'sinin Erdoğan'a desteği devam ettiğinden, protestoların da AK Parti'yi ciddi anlamda zayıflattığının söylenemeyeceğini kaydetti. Çagaptay, protestoların aynı zamanda, yeni bir laik-İslam karşıtlığı olmadığını ifade ederek, protestocuların çoğunun laik olmasına rağmen, gösterilerin laiklikle ilgili veya doğrudan AK Parti'ye yönelik değil, liberal taleplerle ve daha iyi demokrasi için olduğunu dile getirdi. Çağaptay, protestoların Türkiye'nin ilk büyük halk tabanlı siyasi hareketi olduğunu belirterek, "Bu protestoların Türk siyasetinde yeni bir dinamiği temsil ettiğini düşünüyorum" yorumunda bulundu. Türkiye-ABD ilişkilerinin de protestolardan etkileneceğini düşünmediğini aktaran Çağaptay, hükümetin, protestoların "dış mihraklar" tarafından yönlendirildiğine dair komplo teorilerine de itibar etmemesi gerektiğini belirtti. Çagaptay, Türkiye'deki 78 kentte bir ay içinde milyonlarca kişinin gösteri yaptığına dikkati çekerek, "bunun açıkça yerel bir hareket olduğunu ve hükümetin buna kulak vermesi gerektiğini" kaydetti.
Hillel Fradkin
Hudson Institute adlı düşünce kuruluşu bünyesindeki İslam, Demokrasi ve Müslüman Dünyasının Geleceği Merkezi Direktörü Hillel Fradkin ise Başbakan Erdoğan'ın demokrasi tanımının, "liberal demokrasi" olmadığını, "geleceği inşa etme" vizyonunun da "demokratik olmayan bir geçmişin tekrarlanması" anlamına geldiğinin görüldüğünü öne sürdü. "Erdoğan'ın Gezi Parkı'na yönelik saldırısı, birçoğunun dediği gibi sadece orantısız değildi, aynı zamanda da yasa dışıydı. Erdoğan'ın yıllar geçtikçe, yasaların kendi söylediklerinden ibaret şeklinde davrandığı görülüyor" görüşünü süvunan Fradkin, Erdoğan iktidarına yönelik muhalefetin bir kaynağının, "keyfi davranışlar içerisinde bulunması", diğer kaynağının ise "Türkiye Cumhuriyeti'ni, manevi, dini ve siyasi açıdan cumhuriyet öncesi geçmişini yeniden canlandırma yoluyla tekrardan oluşturma şeklindeki vizyonu" olduğunu iddia etti. Fradkin, Türk nüfusu içerisindeki makul bir kesimin bu vizyonu paylaşmadığını ve sağlıklı bir demokrasi inşasıyla alakası olmadığını belirtti. Gezi Parkı odaklı bu son gelişmelerin bölge üzerindeki etkisinin pek umut vaadedici olmadığını savunan Fradkin, "Arap ülkelerinin ihtiyacı olan, dini hassasiyetlerin hakça uyumlandırıldığı, ortaklığa dayalı demokratik siyaset. Bir süre için Türkiye'nin bunu sağlayabileceği umuluyordu. Ancak bugün bunu söylemek zor" değerlendirmesinde bulundu.
Kadir Üstün
Siyaset ve Toplum Araştırmaları Merkezi'nin (SETA) Washington ofisi uzmanlarından Kadir Üstün de Türkiye'de şu anda 10 yılı aşkın süredir en başarılı ve reformcu siyasi partinin iktidarda olduğunu ancak bazı politikalardan hoşnut toplumdaki belli kesimlerin, etkili bir muhalefet olmadığı için bu hoşnutsuzluklarını resmi siyasetin düzenli kanalları üzerinden ifade edemediklerini söyledi. Üstün, Gezi Parkı odaklı protestoların Arap Baharı'ndan farklı
olduğunu, daha ziyade ABD'deki "Wall Street'i İşgal Et (Occupy Wall Street)" eylemlerine benzetilebileceğini bildirdi. Türkiye açısından zorluğun, gençlerin büyük bir kısmının meşru talepleri ve arzularının hayata geçirilmesi olduğunu ifade eden Üstün, bu başarıldığı takdirde Türk demokrasisinin gelecek yıllarda daha da güçleneceğini ve bölgesinde demokratik ilham kaynağı vazifesi göreceğini söyledi. Üstün, Başbakan Erdoğan'ın sert sözlerinin, protestocuların tamamına değil, onların arasındaki bazı illegal örgütlere mensup marjinal solcu gruplara, şiddet ve vandalizme başvuranlara yönelik olduğunu vurgulayarak, hükümeti, protestoculara el uzatma ve özür sunma girişimlerine rağmen, olayların uzamasını bir "isyan" gibi gördüğünü savundu. Üstün, "Orada (Erdoğan'ın) artık bir çizgi çekmesi ve 'burası hukuk devleti, kurallara uymalısınız' demesi gerekiyordu" ifadesini kullandı. Sosyal medyadaki dezenformasyon ve kışkırtıcı söylemlere de değinen Üstün, "Bugünün tartışması, demokrasiye sahip olmamız ya da olmamız gerektiği değil, toplumun tüm katmanlarını kucaklayan daha iyi bir demokrasiyi nasıl yaratabileceğimiz noktasında" dedi.
Kadri Gürsel
Milliyet gazetesi yazarı Kadri Gürsel de protestoların nedenlerini "ana akım medyanın yetersizliği, bağımsız yargının devre dışı bırakılması, yetkililerin en küçük protestolara bile hoşgörü göstermemesi ve polis şiddetine başvurması, Başbakan Erdoğan'ın kadınların kaç çocuk sahibi olması gibi kişisel hayata müdahele olarak algılanan açıklamalar yapması, alkol yasağı, Erdoğan'ın bazı kesimlere karşı sert dili" gibi faktörleri sıralayarak, "Başbakan Erdoğan'ın
politikaları ve sergilediği söylemlerle kamuoyu üzerinde oluşturduğu baskı, bu sosyal patlamaya neden oldu" değerlendirmesinde bulundu. Protestoların ani gelişen ve lidersiz bir halk hareketi olduğunu ifade eden Gürsel, "Bu hareketteki öncü aktör, Türk medyası tarafından '90 nesli' olarak etiketlenen, iyi eğitimli, kentli genç nüfustu. Bu gençlerin çoğu, kendilerini, kurulu düzenin dışında konumlandırıyorlar. Özetlemek gerekirse bu, Erdoğan'ın iktidarına karşı yeni, laik, kentli orta sınıf isyanı. Sivil toplumu demokrasi yolundaki mücadelede kilit bir aktör olarak haklı konumuna erişmesi, olgunluk ve sağlıklı bir toplumun işaretidir" diye konuştu. Gürsel, "AK Parti'nin şu anda bir kavşağa geldiğini ve önünde iki yol olduğunu" savunarak, "Türkiye'nin gerçek bir özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı ve laik demokrasi olması için gereken adımları nihayet atabilir ve bu sefer doğru şekilde Türk modelini yeniden tanımlayabilir ya da Türkiye'yi İslami, otoriter ve baskıcı bir rejim yoluna sürüklemeye devam edebilir" dedi.
GÜNDEM
Kaynak: AA
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...