Yardımcı doçentlik kalksın mı?

Düzenleyen:
Yardımcı doçentlik kalksın mı?

EĞİTİM Haberleri

Misafir kalemimiz Prof. Dr. Hasan Tosun'un bugünkü yazısı...

Sayın Cumhurbaşkanımızın, bir süre önce “yardımcı doçentlik” kavramının sorgulanması yönünde önerileri oldu.  Bu önerinin yapılmasında etkili olan teknik gerekçelerinin ne olduğunu bilmiyoruz, ancak ülkemiz yükseköğretim sisteminin en temel konularından birinin gündem yapılması hoşumuza gidiyor. Biz de fayda sağlamak amacıyla bu tartışmalara katılmak istiyoruz.
Bu sütunlarda daha önce ABD yükseköğretim sistemi ile ilgili değerlendirmeler yapıyoruz (1) (2).  Bu değerlendirmelerde, Sayın Cumhurbaşkanımızın da işaret ettiği hususlara değiniliyor. Konunun özüne dönelim. Yardımcı doçentlik kalksın mı, kalkmasın mı?
 
GELİŞMİŞ DÜNYADA NASIL?
 
Gelişmiş dünyadaki ülkelerin yükseköğretim sisteminde iki temel kavram önem arz etmektedir. Bunlardan birincisi “bölüm” ikincisi ise ”profesör”dür.  Üniversitedeki öğretim aktivitesi ve bilimsel çalışma, bölüm başkanlığı örgütlenmesi esasında yürütülür ve bu faaliyetler de, esas itibariyle “öğretmek ve meslek edinmek” anlamında kullanılan ve “profess” kelimesinden gelen “profesör” üzerinden gerçekleştirilir.  Kuzey Amerika’da profesör, genel manada doktorasını tamamlanmış akademik dünyada çalışan kişi için kullanılmaktadır.
 Özetle bölüm ile bilim ve uzmanlık alanları şekillendirilir ve farklı statüde tanımlanan profesörler ile de öğretim alanları yönetilir.   Bu ülkelerde akademik kariyer tanımları da, asistan profesör (assistant professor), ön-profesör (associate professor) ve tam profesör (full professor) olmak üzere “profesör” odaklı olarak yapılır.  Ayrıca öğretim üyesinin mevcut statüsü de profesörlük kavramın üzerinden tanımlanır.  Örneğin daimi profesör, misafir profesör, geçici profesör, onur profesörü, fahri profesör gibi.
Akademik kariyerin son durağı olan profesörlük öncesinde tanımlanan iki akademik seviye (asistan profesörlük ve ön-profesörlük),  tam profesörlüğe hazırlık dönemi olarak görülür.  Asistan profesörlük, üniversitelerde doktora sonrası öğretim üyeliğe geçişin ilk adımı ve ön-profesörlük ise üniversitede tam profesörlük öncesindeki son basamak olarak tanımlanır.  Yukarıda tanımlanan bu iki statü arasındaki temel fark, ilgili seviyedeki öğretim üyelerinin daimi statüde (tenure-track)  olup olamadığıdır.  Bir başka ifade ile ömür boyu veya emekli oluncaya kadar iş garantisine sahip bulunup bulunmadıklarıdır.  Asistan profesörler bu statüye sahip değildir.  Ön profesörler ise genelde belli bir süre sonunda (6-7yıl) bu statüye sahip olabilmektedir.
 
ÜLKEMİZDEKİ DURUM
 
Ülkemizde de kavramsal olarak farklı ifadeler kullanılmasına rağmen bu tanımlamalara uyulmuştur.  Yardımcı doçent “asistan profesör”, doçent “ön-profesör” ve profesör “tam profesör” yerine kullanılmıştır.  Ancak uygulama da temel bazı farklılıklar oluşmuş ve yardımcı doçent, doçentin yardımcısı gibi mütalaa edilmiştir.  Hâlbuki 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda böyle bir husus yoktur.  Ayrıca kanunda daimi olma hususlarında da gelişmiş ülke uygulamaları benimsenmiştir. 
Peki, “Doçent kavramı nereden çıktı? “  diye sorabilirsiniz.   Latin kökenli bir kelime olan “doçent”, öğrenmek anlamına gelen “decure” kelimesinden gelmektedir.  Avrupa’da 19.yüzyılda benimsenmeye başlayan bu kavram, halen Almanya’da  “dozent” olarak kullanılmaktadır Aynı kavram, Kuzey Amerika ve Ada ülkeleri ile Fransa’da kullanılmamaktadır.   Ülkemizde ise Darülfünun ve sonrasında Berlin Üniversite sistemi (Humboldt modeli) benimsendiğinden “doçent” kavramı sistemimize girmiş, 1981 yılında hazırlanan 2547 sayılı kanunda da korunmuştur.  Buradaki temel yanlışlık, birbirinin devamı şekilde kademeli bir akademik yükselmenin benimsenmesi veya uygulamanın bu yöne devşirilmesidir.  Hâlbuki bizim sistemimizde de hiç yardımcı doçentlik yapmadan doçentliğe, hatta doçentlik sınavı sonrasında gerekli hususlar (zaman ve yayın gibi) sağlandıktan sonra direkt profesörlüğe atanmak mümkündür.  
Şu konu önemle bilinmelidir ki; yükseköğretim sistemimizde etkili bir öğretimin yapılabilmesi ve özgün bilimsel faaliyetlerinin yürütülebilmesi için öğretim kadrosundaki piramitik yapı korunmalıdır.  Gelişmiş ülkelerde bu hususa çok önem verilmekte ve dengeli bir öğretim kadrosunun oluşmasına özen gösterilmektedir.
 
NE YAPMAMIZ GEREKİYOR? 
 
Hangi kavramları kullanırsak kullanalım, gelişmiş ülke yükseköğretim sistemlerinde olduğu gibi daimi statüye geçme iradesini güçlü kılalım.   Altta dinamik ve geleceğini akademik kariyerin en üst basamağı olan tam profesörlüğe ulaşmakta gören genç bir grubu oluşturmamız lazım.  Mevcut sistemde bu durum sağlanamıyor.  Sistemde üretken olmayı artıracak rekabetçi bir teşvik uygulaması yoktur.  Bunun için maaş, prim ve ceza gibi hususlarda üniversitelerin gereken mali özgürlüğe sahip olması ve üniversite idari sisteminde hesap verilecek mütevelli heyeti gibi (kesinlikle YÖK değil) bir kurumsal yapının bulunması gerekiyor. Ancak ihtiyaca göre eleman temin edilmesi ve performansa göre ücretlerin belirlenmesi ile gelişmiş dünya üniversiteleri ile yarışır hale gelebilmek mümkündür. 
Evet… Sayın Cumhurbaşkanımızı iyi anlıyoruz.  Yardımcı doçentlik, ön kesici bir yapıya sahip olmamalı ve doçentliği destekleyen bir statü de bulunmamalıdır.  Dün FETÖ tarafından  insafsızca kullanılan bu kurumsal yapının, bu hali ile korunması halinde yarın bir başkası tarafından kullanılmama garantisi yoktur. Ancak üniversitelerde etkin öğretimin sağlanabilmesi ve özgün araştırmaların yapılabilmesi için adı ne olursa olsun bu statüde yer alan bir zümreye ihtiyaç vardır.  Önemli olan bu zümreyi harekete geçirmektir. Tabii bu arada öğretim üyesi statüsü dışında kalan öğretim elemanlarının da çok doğru organize edilmesi gereklidir.
Sürekli dillendirdiğimiz, söylediğimiz, yazdığımız veçhile yükseköğretim sistemimiz yeniden yapılandırılmalıdır.  Bu yapılanma içinde yasal alt yapıda düzenlemelere gidilmesi ve özelde de akademik statünün yeniden tanımlanması da yer almalıdır. Palyatif tedbirler almak yerine köklü çözümlere ulaşmak çok daha uygun olmaz mı?
Bu tartışmaların ülkemiz yükseköğretimi için faydalı olmasını temenni ediyor ve slogan cümlemizle yazımızı noktalıyoruz.
Seven, düşünen ve üreten insan için devam…
…..
(1 ) https://turkiyegazetesi.com/egitim/486573.aspx
(2) https://turkiyegazetesi.com/egitim/493008.aspx
Düzenleyen:  - EĞİTİM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...