Özkan: Erdoğanofobi siyasal bir korku

Düzenleyen:
Özkan: Erdoğanofobi siyasal bir korku

GÜNDEM Haberleri

“Erdoğan karşıtlığı bir literatüre dönmek üzere. İslamofobik bir zeminde kendisine yer bulan bu korku, Erdoğan nefretinden beslenen bir Neo-Oryantalizm projesi...”

Damla Peker ANKARA

Yazar ve Başbakanlık Başdanışmanı da olan Abdülkadir Özkan, yeni çıkardığı ‘Erdoğanofobi’ kitabını ve gündemde yer alan diktatörlük tartışmalarını gazetemize değerlendirdi. Kitapta; Erdoğan karşıtlığıyla verilmek istenen mesajın, oluşturulmak istenen algının sadece buzdağının görünen yüzü olduğuna dikkat çekerek, perde gerisinde çok daha sistematik ve planlı bir projenin var olduğunu anlattı. Özkan, gazetemize şu değerlendirmelerde bulundu:

ERDOĞANOFOBİ: BATI-DOĞU ÇATIŞMASININ GÜNCEL HALİ

 

Kitabınızın ismi olan ‘Erdoğanofobi’nin anlamı nedir?
"Erdoğanofobi, özellikle son yıllarda ivme kazanan, politik düzlemde kendine taraftar bulan siyasal bir korku türü. İslamofobik bir zeminde kendisine yer bulan bu korku, Erdoğan karşıtlığından ve nefretinden beslenen bir Neo-Oryantalizm projesi. Erdoğan karşıtlığıyla verilmek istenen mesaj, oluşturulmak istenen algı sadece buzdağının görünen yüzü. Perde gerisinde çok daha sistematik ve planlı bir proje olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum, bir tür Batı-Doğu çatışmasının güncel halidir. 15’inci yüzyıldan bu yana Batı kendini dünyanın hakimi ve egemen gücü olarak kodladı. Teknolojik ve bilimsel gelişimler sayesinde Batı, bu mücadelede ilerde olan, üstün olan, egemen olan taraf oldu. Doğu toplumları geri bırakıldı. Savaşlar, istilalar, zulümler... Bütün bunlar Doğu’nun önceliklerinin değişmesine neden oldu. Tarihsel bir Doğu-Batı kavgası portresi çizmek istemiyorum ancak bugün yaşananları Batı’nın genlerine işlemiş tarihsel ve kültürel kodlardan bağımsız değerlendirirsek hataya düşeriz. Filistinli akademisyen Edward Said’in 1978’de çığır açan Oryantalizm çalışması bugünün dünyasını anlamak için önemli bir kaynak eserdir.  
 
BATI, BAĞIMLILIĞIN SONA ERECEK OLMASINDAN RAHATSIZ

Son dönemde AB üyesi ülkelerin Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına yönelik tutumlarına baktığımızda, özellikle olumsuz bir tavır sergilediklerini görüyoruz. Sizce, Avrupa’da da bir ‘Erdoğanofobi’den söz edebilir miyiz?
Bakın şöyle bir durum tespiti yapalım. Karşı karşıya olduğumuz sorun salt siyasal bir sorun olmanın çok ötesinde. Bugün sahnede, egemen dünyaya meydan okuyan, millî ve bağımsız bir devlet olma hedefine kitlenmiş bir Türkiye var. 1960’ların Türkiye’si değil bu. Batı’ya bağımlılığı azaltmak için kendi silah sanayiini kurmaya çalışan, insansız hava araçlarından yerli otomobile kadar teknolojik kalkınma hamleleri yapan bir Türkiye’den söz ediyoruz. Dünün dünyasında bunlar hayal edilmesi kolay şeyler değildi. Batı’nın en çok rahatsız olduğu şey, bu bağımlılığın sona erecek olmasıdır. Bu sayede tam bağımsız bir Türkiye’nin İslam toplumlarındaki siyasal İslam hareketlerine örneklik teşkil etme ihtimali işin bir başka önemli boyutudur. Yüzyıllarca İslam toplumlarına liderlik yapmış, yön vermiş olan bir medeniyetin bugün yeniden kalkınma hamleleri yapıyor olması egemen zümre hegemonyası tarafından hoş karşılanmıyor.
 
BATI, HOŞLANMADIĞI İKTİDARI DEVİRMEK İÇİN ONU İTİBARSIZLAŞTIRIR 

Diktatörlük suçlamaları ne anlama geliyor?

Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “otoriter, faşist ve diktatör” gibi kavramlarla tanımlanması Batı aklının geçmişte de hoşlanmadığı iktidarları devirmek için kullandığı bir tür itibarsızlaştırma ve sorunları toplumsallaştırma yöntemi. Siyasal tarih okuyanlar bilirler, İran petrollerini millileştiren Muhammed Musaddık, İngiliz ve Amerikan istihbaratlarının operasyonları sonucu iktidardan devrilmiştir. Önce ülke içerisindeki çeşitli STK, iş adamı, siyasetçi, gazeteci, akademisyen, hülasa asker ve sivillerden oluşan bir gruba büyük miktarlarda paralar verilerek toplumsal kalkışmanın alt yapısı hazırlanmıştır. Sokak hareketleri finanse edilmiştir. Medyanın atacağı manşetler dışardan belirlenmiştir. Ekonomik ambargolar uygulanmıştır. Dönemin İngiltere ve Amerikan Büyükelçilikleri, elçilikte çalışan istihbarat ajanları süreçte aktif rol almıştır. İran petrollerini millileştiren Musaddık’ın halkın nezdinde itibar kaybetmesi için her türlü yol denenmiştir. Son tahlilde Musaddık’ın bir diktatör olduğu dillendirilmiştir. Ve nihayet kitlelerin desteğini kaybeden Musaddık’ın 1953 darbesiyle iktidardan devrilmesi sağlanmıştır.
 
BATI MEDYASI GÜN BE GÜN DOZU ARTIRIYOR

Bu söylediklerim bir filmin senaryosu değil. 1953’te hemen yanı başımızda yaşanan gerçekler. Ayrıntılar yabancı kaynaklarda bütün çıplaklığıyla anlatılıyor. Şimdi dönüp yaşananlara baktığımız zaman yöntem ne kadar benziyor değil mi? Gezi olaylarıyla oluşturulmak istenen toplumsal kalkışma provası, 17/25 Aralık operasyonuyla yolsuzluk soruşturması görüntüsüyle tedavüle sokulmaya çalışılan itibarsızlaştırma çalışması, Batı medyasında gün be gün dozu artan “diktatör” suçlamaları ve son tahlilde 15 Temmuz darbe girişimi. Bütün bunlar daha önce test edilmiş, onaylamış ve başarılı olmuş yöntemlerdi ama bu kez olmadı. Başaramadılar. Ve gelinen noktada Amerika ile yaşanan vize krizi, 17/25 Aralık dosyasının Amerikan yargısına taşınması, AB ile yaşanan üyelik görüşmelerinin askıya alınması tehditleri, Batı aklının vazgeçmediğini, sistematik saldırıya devam edeceğini gösteriyor. 
 
O SÖZLER, SİSTEMATİK OPERASYONUN ADETA PARÇASI GİBİ
 
En son CHP Sözcüsü Bülent Tezcan’ın da “faşist diktatör” sözleri medyada yer aldı. Bu sözlerle ilgili neler söyleyeceksiniz? 

Millî ve yerli bir muhalefeti temsil etmesi gereken bir milletvekilinin bu sözleri az önce anlattığım sistematik operasyonun adeta bir parçası gibi duruyor değil mi? Tek parti ve Millî Şef geleneğinin temsilcisi bir siyasal anlayışın bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “faşist diktatör” şeklinde suçlamaya kalkışması sizce inandırıcı mı? 1941’de İsmet Paşa’nın “ekselansları” diye hitap ettiği Adolf Hitler’le samimi mektuplaşmaları vardır. Dönemin Cumhuriyet Gazetesi haberi “Millî Şefimizle Führer arasında samimi tebrikler” manşetiyle veriyor. O dönemin şartlarını tartışmaya açmak istemiyorum ancak geçmişi hatalarla dolu bir siyasal geleneğin bugün TBMM’deki bir temsilcisinin, dünyada egemen güçlere meydan okuyan, zulme karşı mazlumun yanında yer alan, tam bağımsız bir Türkiye hedefiyle yedi düvele karşı mücadele eden bir cumhurbaşkanına “faşist diktatör” diye hitap etmesi en hafif ifadeyle hadsizliktir. 
 
ERDOĞANLA HESAPLAŞACAK YER ULUSLARARASI ARENALAR DEĞİL
 
Siyasette sizce Erdoğan fobisini kimler yaşıyor?


Erdoğanofobi bir hastalık, bunda şüphe yok. Her fobide olduğu gibi nefret söylemini içinde barındıran, toplumsal olmaktan çok kültürel ve siyasi karşıtlığı ifade eden irrasyonel bir hastalık. Bugün muhalefet partilerinin bir kısmı Batı güdümlü “Erdoğansız bir Türkiye siyaseti dizayn etme” operasyonunun sözcülüğüne soyunmuş gibi davranıyor. Tedavüle konmak istenen planın esasında “Erdoğansız bir Türkiye” değil de “Türkiye’yi sömürgeleştirme” operasyonu olduğunu görmek lazım. Artık Türkiye’nin sadece Türkiye olmadığını, Erdoğan’ın sadece Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmadığını görmemiz gerekiyor. Türkiye’nin gelecek umudunu bağladığı bir siyasetçidir Erdoğan. Son tahlilde Erdoğan, yedi düvele karşı mücadele etmiş Gazi Mustafa Kemal’den sonra tam bağımsız Türkiye hedefine ulaşmaya çabalayan önemli bir siyasal figürdür. O nedenle Batının üstünlük mücadelesine ve iç siyasetin ihtiraslarına kurban edilemeyecek kadar değerlidir. Muhalefetin, Erdoğan’la hesaplaşılacak yerin uluslararası arenalar değil sandık olduğunu iyice kavraması lazım. Batı jargonuyla Erdoğan korkusu yaymak Türkiye’nin millî muhalefetine yakışmadığı gibi millî menfaatlerimizle de örtüşmüyor.
 
BATININ MAKUL İNSANLARI BİR DE BUNU OKUSUNLAR
 
Kitabınızda, hem Cumhurbaşkanına karşı olanlar hem de Cumhurbaşkanını sevenler kitabınızda bir şeyler bulacak. 

 
Kitapta olabildiğince gözlemlere dayalı bir dil kullanmaya çalıştım. Duruşu ve tarafı belli olan birisi olarak olayları olanca çıplaklığıyla verip sadece Erdoğan’ı sevenlere değil, Erdoğan’dan korkan ve nefret eden kişilere de Türkiye üzerine oynanan oyunun büyüklüğünü göstermeye çalıştım. Daha fazla detaya girmeyelim ki, kitapseverler merak edip okusunlar. Burada Batı’da Erdoğan karşıtlığı bir literatüre dönmek üzere. Bu nedenle yakın zamanda kitabın İngilizcesi de yayımlanacak. İstiyorum ki Batı’da makul ve samimi insanlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye üzerine oynanan siyasal oyunları bir de bizim zaviyemizden okuyarak değerlendirsinler.”

Özkan: Erdoğanofobi siyasal bir korku

 

Düzenleyen:  - GÜNDEM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...