Dışı seni, içi beni...

Dışı seni, içi beni...

YAŞAM Haberleri

Zeytin bereketli ağaç. Sadece meyvesi değil, yağı, yaprağı, çiçeği, çekirdeği, küspesi de para ediyor. Üstelik bütün yıl yeşil kalıyor, göz okşuyor.

İRFAN ÖZFATURA

Geçen Bursa’ya yolum düştü, eş dost sorarken, İHA’dan Orhan Akın'ı aradım.
-Abi zeytin topluyoruz. Hadi gel yanıma.
-Nasıl geleceğim?
-Atla bir minibüse, de ki "Eski Mudanya yolunda…"  
-İşinize mani olmayayım.
-Ya ne mani olacaksın, zaten gündelikçi bulamıyoruz, tıkırdarsın kenarda. Hem haber de çıkar sana.
Neyse gidiyoruz buluşuyoruz. Ayaküstü bir hoş geldin muhabbeti. “Montunu şuraya asıyorsun abi. Çizme eldiven istersen bak orada.”
Elime bir alet tutuşturuyor. “Dalı şöööle tutuyorsun, tarağı çekip sıyırıyorsun gövdeden uca.“
Deniyorum pıtır pıtır taneler dökülüyor yaygıya.
-Tamam abi sen oldun, haydi çek besmeleni başla.
Onlar alışkın maşallah, yaşlılar bile trapezci gibi merdivenlere tırmanıyor, keklik gibi sekiyorlar daldan dala. Osman’ın elinde vibratör, sarstı mı yağmur gibi indiriyor Evelallah. Ben aşşalarda çalışıyorum, aman ayağım toprağa bassın da...
Meğer sezon başladı mı işçi kalmıyormuş ortalıkta. Çünkü herkesin bahçesi aynı anda meyveye duruyor. Bugün diyelim 15-20 ağacı sağdın, üç yüzü, beş yüzü bekliyor kenarda. İşi bitirdin mi teyzene halana koşacaksın, dayına, amcana…
Neyse o dal senin, bu dal benim derken dalıp gidiyorsun buğulu tanelerin ardına. Siyah dediklerine bakmayın kimi patlıcan moru, kimi kahverengimsi kara.
SOLUK SOLUĞA
Bir ara “Mola” diyorlar, “Haydi abi sofraya!”
Birkaç kasayı ters çevirmişler olmuş sana masa, üstünde yeşil zeytin, siyah zeytin, zeytinyağı ve salça, tatlı niyetine de bir topak helva. Ekmekleri nefis, ekşi maya. Lokmamı aynen onlar gibi bandırıyorum yağa, bu ne lezzet ya?
Kaybedecek dakikaları yok, namazını kılan dönüyor ağacına. Bir iki çalışıyoruz, tam işi kavrıyorum ki şıp şıp damlalar. Meğer hava kararmış haberim yok, yağmur birden bindiriyor.
-Haydi abi toplan gidiyoruz.
-Ya geçer belki, bak ardı aydınlık gibi duruyor.
-Yok abi ağaç ıslandı mı toplanmaz, kaldı ki birazdan zemin yumuşar, traktör çakılır bayıra.
-Eh nasıl istersen. Ben de müsaade isteyeyim o zaman.
-Dur bakalım nereye, bunlar elekten geçecek daha.
-Paydos ettin sanıyordum.
- Nerdee, yeni başlıyoruz.
Sandıkları yüklüyoruz, tır tır tır Yörükali köyündeki ihtiyar bir evin avlusuna. Traktörü o daracık kapıdan geri geri nasıl sokarlar anlamam. Hani arkasında kasa olmasa tamam da… Bilmece gibi bir şey. Direksiyonu sağa çeviriyorsun, bel veriyor sola.
BOY BOYLADIK
Neyse şalteri açıyorlar, elek langır lungur dönmeye başlıyor. Önce yaprakları alıyorlar ki, ızgaralar tıkanmaya. Hayvanlar bu yapraklara bayılırmış, lakin mal besleyen kalmamış ortalıkta. Alet zeytinleri boylarına göre ayırıyor, biz ezikleri yakalıyoruz, yeşilleri seçip ayırıyoruz kenara. Orhan “bunlar taşla çatlatılıp suya atılacak” diyor, “acısı çıkarılacak. Sonrası keyfine kalmış, kekik, limon, defne, nasıl giderse hoşuna. Boy işi de önemli. Tane ne kadar iriyse o kadar para.
-Ne kadar fark ediyor mesela?
-Eğer 180 tanesi bir kilo yaparsa baş fiyat 9,80. Yok 410’u 1 kiloysa 4 lira. Daha minikleri yağa ayrılıyor.
-Peki hepsinin büyümesini bekleseniz de yüksek fiyattan satsanız ya?
-Yetişemeyiz ki, gördün işte, zamana karşı bir yarış, bizim bir daha geriye dönmememiz lazım. Ha beş on ağacın olur keyif için bakarsın, o başka.
-Elenen zeytinleri ne yapacaksınız?
-Tazyikli suyla yıkayacak, atacağız havuza. Salamurayı evde de yapabilirsin, on kilo zeytine bir kilo tuz oranıyla. Ya da koy zeytinleri bir çuvala, kaya tuzu serp aralarına, ara sıra altüst et, bir ay sonra buyur sele zeytini sana. İnan hiç zoru yok ve çok da nefis oluyor. En azından içinde boya, kostik ve koruyucu olmadığını biliyorsun, kendi elinden çıkıyor sonunda. Ama havuz işi tecrübe ister, şu kadar derinlik, bu kadar baskı, habire kesafet ölçeceksin cihazlarla.
- Zeytin acı, tuz acı, bakın şu işeki iki acıdan bir tatlı çıkıyor.
- Evet abi aynen su gibi, düşünürsen içinde iki yanıcıyla (H₂), bir yakıcı (O) var ama o söndürüyor.
YAŞLIYA HÜRMET
- Peki Gemlik zeytininin farkı ne?
-Tam sofralıktır. Çekirdekleri küçüktür ve sıyrılıverir kolayca.
-Zeytin ağacı uzun ömürlü olur derler...
-Bizde “İncir babadan, zeytin dededen” diye bir söz vardır, içinde Orhan Gazi'yi bile görenler var ihtimal. Bu yüzden saygılı davranırız, toplarken değnek kullanmayız asla.
-Peki zeytinlik sökülüyor mu? Bakıyorum da apartmanlar yayılıyor.
-Mudanya büyüdü tabii, artık kabına sığmıyor. Ancak Türkiye’de kıyım değil artış var. Son 15 yılda zeytin ağacı sayımız neredeyse iki misli arttı. Akhisar patladı gidiyor mesela. Geçen sene yağ ihracatı 55 milyon dolardan 175 milyon dolara çıktı.
Zeytin ve incirin Kur’ân-ı kerimde zikrolunduğunu biliyorsun, hakikaten bereketli ağaç. Sadece meyvesi değil, yağı, yaprağı, çiçeği, çekirdeği, küspesi de para ediyor, sabunu caba, ekstratı extra. Üstelik bütün yıl yeşil kalıyor, göz okşuyor. Biliyor musun zeytin ağacı yansa da kurumaz, bir bakarsın sürgünler fışkırmış yumrularından. Kökleri derine iner, erozyona toprak kaptırmaz. Tahtası sert ve sağlamdır, oymacılar pek arar.
Bu bize Allahü tealanın lütfu ihsanı, yeryüzündeki zeytinliklerin %95’i Akdeniz’de bulunuyor zira. Biliyorsun Tufan durulunca Nuh aleyhisselam bir güvercin uçuruyor. Kuş bir müddet sonra gemiye dönüyor, bir zeytin dalı var gagasında. Müjde! Kara yakında. O gün bugündür zeytin dalı hayra yorulur.                    

EMEKLİLİK HAYALİ

-Peki şimdi bir fidan diksem…
- 5-6 yıl içinde meyve verir, 20 yaşında tavan yapar, insan gibidir atmışında yetmişinde çaptan düşer, elbette bin yıllık ağaç gençler gibi olamaz. Eğer verim alayım dersen bakacaksın, toprağını sürecek, ilacını atacak, dallarını budayacaksın. Zeytincilik romantik görünse de yorucudur aslında.
-Emekliler pek hevesleniyor ama…
-Dışı seni içi beni hesabı. Davulun sesi karşıdan...  
-Gelelim zeytinyağına.
-Abi bu bir sağlık iksiri ama kıymeti bilinmiyor. Zeytinyağını sadece Ege, Akdeniz, G.Antep, Kilis, K.Maraş havalisi bir de muhacirler yiyor. Bakıyorum da salatalara bile çiçek yağı döküyorlar. 5-10 yıl evvel kişi başı tüketimimiz 1 litreyi bile bulmuyordu. Gazeteci arkadaşlarla çok uğraştık, hekimlerden görüşler aldık, neticede 2 litreye ulaştı. Yunan ne kadar yiyor biliyor musun? Dört kişilik aileye 5 damacana!
-Sanırım AB zeytinyağına fon veriyor.  
-Evet Rum, İtalyan ve İspanyol çiftçisi extra para alıyor. Görünüşte haksız rekabet. Ayıp olmuyor mu diye sorarsanız. "Biz ilaca cihaza ayıracağımız parayı zeytine yatırdık" diyorlar "Nitekim vaka sayısı azaldı kalp ve damar hastalıklarında."  Haklı. Ne diyebilirsin ki adama?
-Darısı başımıza.
-Son bir şey daha söyleyeyim. Kadınlarımız kıymetli ciltlerini kimyevi kozmetiklere teslim etmesinler aman! İnanın gül suyu ve zeytinyağı fazlasıyla yeter onlara.      

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...