Ah Cenin ah! Ne çileymiş ama...

Düzenleyen:
Ah Cenin ah! Ne çileymiş ama...

DÜNYA Haberleri

Nisan 2002’de Cenin’de 1.300 Filistinli katledilir, 1.500’ü yaralanır ve 4.258’i de tutuklanır. Kampta ne altyapı, ne de oturacak ev kalır.

Cenin 1948’de evleri yurtları işgal edilen çaresizlerin sığındığı bir kamptır. BM Filistin Yardım ve Çalışma Örgütünün (UNRWA) kontrolü altındadır. 13 bin 755 mülteci yaşar, ki yarısı 18 yaşın altındadır. Şehirdir ama şehircilikten nasipsizdir, dar aralıklara kırık dökük binalar sıralanır.
Nablus’tan, Afule, Nasıra, Hayfa, Tiberya ve Nehariya’ya giden yolların üzerindedir. İçinde bulunduğu İbnu Amir Ovası hayli sulaktır, öyle ki sık sık gözelere rastlanır.  
İsrail bu verimli arazileri Araplara bırakacak değildir, nitekim %98’ini gasbeder (kimse mülk satmamıştır). 
Ardından Ramallah Belediye binasını yakar, tapu, vergi makbuzu, inşaat ruhsatlarını ortadan kaldırırlar.
Toprağını kaybeden halk ne yapsın, civar şehirlerde inşaat işçisi ya da garson olarak çalışmaya başlar. 
Bu arada İsrail havaliye 17 yeni yerleşim birimi kurar. Ve sıra gelir Ceninlilerin uzaklaştırılmasına. 

YA GİDERSİNİZ YA DA...

2002 Mart sonunda düğmeye basılır. Başbakan eli kanlı Şaron’dur, Dışişlerine ise ılımlı görüntüsü veren, Şimon Peres bakmaktadır. 
Cenin kampı zaten yarım kilometrekare bir alana sıkışmıştır, tanklar ve zırhlılarla sarmak zor olmaz. Askerler kimseyi içeri almaz, diklenen gazetecileri memleketlerine yollarlar. 
Halka hoparlörle evlerinizi terk edin çağırısı yapılır. Nereye gidebilirler ki? İsrail’de evinden çıkan bir Filistinli, sıcak yuvasına hasret kalır. Silahlı bir taciz? Evet olabilir, buna dayanacaklardır.
3 Nisan günü helikoperler ve F-16’lar evlere ateş açar. Halk bodrumlara kapanır. Ancak beklenmedik bir şey olur 12 adet D-9 (zırhlı dozer) evleri yıkmaya başlar. Kurşunlardan kaçanlar alt katlara sığınmıştır, betonların altında kalırlar.
Buna rağmen bir ilerleme sağlayamazlar. 51. Tabur komutanı Yarbay Ofek Buchris “4 gündür aşağılanıyoruz” diyerek adamlarından acımasız olmalarını ister, evlere girmeden evvel en az beş füze atmalıdırlar.
Cenin’deki gençlerin elinde beş on tüfek vardır ama mermileri sayılıdır. Nitekim mücadeleye girişirler ve resmî açıklamalara göre 23 işgalci askeri etkisiz hâle getirmeyi başarırlar. Sadece bir avluda 13 katil kıstırılır.
6 gün savaşlarında 4 Arap ülkesini pes ettiren İsrail resmen çuvallamıştır. Neticede avuç içi kadar bir kasabadır, dümdüz etmeli ardına sığınacak tek duvar bırakmamalıdırlar. 

BİRLEŞEMEMİŞ MİLLETLER

İnsan Hakları komiteleri, savaş suçları mahkemeleri, BM kınamaları. Bunlar can sıkıcı şeylerdir ama ABD’nin desteği ve Şimon Peres’in manevraları ile atlatacaklarını umarlar. 
El-Havaşim Mahallesi resmen ortadan kaldırılır. Helikopterler rastgele füze yağdırmaktadır. 
Afganistan’da, Bosna’da, Çeçenistan’da da katliam olmuştur ama böylesi görülmemiştir daha. 
12 gün boyunca minarelerden ezan okunamaz, ortalığı feryat figan sarar. 
Ambulanslar sokulmadığı için basit yarası olanlar dahi kan kaybından şehit olurlar. Ki bu Cenevre Sözleşmesi’ni ihlaldır açıkça.
Çocuklar bu azgın saldırılara bizzat şahit olur, travmalar yaşar. Annelerini babalarını öldüren, evlerini yıkan işgalcileri unutmayacaklardır asla. 
Uluslararası Af Örgütü, “yüzlerce Filistinlinin öldürülmesi” ile ilgili soruşturma çağrısında bulunsa da İsrail pişkindir, delilleri imha edinceye kadar kimseyi Cenin’e sokmaz. Frigofirik kamyonlar gelir gider, habire ceset taşırlar. Knesset’in Arap üyelerinden Ahmed el Tibi bunu meclise taşır. İngiliz gazeteci sıkıştırınca ordu sözcüsü General Ron Kitry yüzlerce kişinin öldürüldüğünü ve işaretsiz mezarlara gömüldüğünü saklayamaz. (The Times, 14 Nisan)
Buldozerlerin ezdikleri arasında sakat arabalı acizler de vardır. Kemal Zubeyr (57) gibi mesela.

İFADELER İNTİBALAR

Fehd adlı bir işçi “yaralananlara müdahale edemediğimiz için 4 çocuk can verdi” derken ağlamaklıdır. Süreyya ve Hacer gülücükler dağıtan iki minik kızdır, babalarının şehit düştüğünü bilmiyorlardır daha. Adamcağız silahsızdır oysa, önce soyup sonra vururlar. 
Kureyşi ve çocukları, ev çökerken pencereden çıkmayı başarırlar. Askerler oğlunu (henüz 15 yaşındadır) gözünü bağlayıp götürür. Bir daha da irtibat sağlanamaz. Onlardan çok vardır siyonist zindanlarında. 
Filistinli öğretmen Ali Mustafa buldozerler tarafından yok edilen evleri gösterir. “Burası Ebu Naif Zagrah’ın, burası Mazen ve Abura kardeşlerin, burası Ebu Cevad Narseh’in ve burası da al-Esmer’in”. Raporlarda hiçbirinin adı geçmez oysa. 
52 yaşındaki Atıf Desuki kapı çalınınca açar, sorgusuz sualsiz vururlar. 
Yarı harap bir evin altında 30 ceset vardır, grayder kolonu kırıp binayı üzerlerine yıkar. Cesetler kapanır ama kan kokusu sızmaktadır hâlâ. 
Yerlerde oyuncaklar, sofra bezleri, fotoğraflar... Sahipleri neredeler acaba?
Hadra Samara (33) anlatır:  Buldozer Rawabi Caddesi’ndeki evimizi silkelediğinde 23.30’du. İçeride 15 kadın ve çocuk vardık. Bağırdık çağırdık, lambaları gösterdik, buldozer durdu “aa ne iyi” derken eve füze atıldı. Göz kamaştıran bir parıltı, sağa sola savrulduk, pencereler dışarı saçıldı. Sabaha karşı buldozer yeniden geldi, çocukların uyuduğu odanın duvarını sarsmaya başladı. Son anda çıktık, evimiz içindekilerle birlikte yıkıldı. İkinci bir eve sığındık, bir saat sonra buldozer ona dayandı. Üçüncü bir eve sığındık o da helikopterin füze saldırısına uğradı. Yaşadığıma inanamıyorum hâlâ.

UTANMIYORLAR DA 

Katillerden bazıları Ha’aretz gazetesine verdikleri röportajda yaptıklarını anlatırlar. Ambulanslara bile ateş açtıklarını söyleyecek kadar rahattırlar.
Nitekim iki Kızılhaç çalışanı da (eski bir İngiliz subay ile Kanadalı yardımcısı) kampın dışında beklerken İsrail keskin nişancıları tarafından hedef alınırlar. 
İsrailliler operasyonu patlayıcı laboratuvarlarını ve Kassam roketlerini bulmak için yaptıklarını söylerler ama öyle bir şey çıkmaz. 
31 Mayıs 2002’de Yediot Aharonot gazetesi, D-9 operatörü Moshe Nissim ile yapılan röportajı yayınlar. Nissim: “D-9’u yetmiş beş saat boyunca sürdüm” der, “silah işlemeyeceğini biliyordum rahattım, yanıma viski almıştım, içtim içtim gaza bastım. D-9’un bıçağı altında ölenleri görmedim ama olsaydı da farketmezdi, üzülecek değildim” 
BM, Cenin’de yaşananları “katliam” değil “aşırı güç kullanımı” olarak tanımlar. Kamptaki her 10 kişiden birinin öldürülmesini, buldozerlerle yıkılan evleri, duvar dibi infazlarını göz önüne almaz. 
İnsan Hakları Komisyonundan ise kuru bir kınama çıkar. Hâlbuki Cenevre Sözleşmesine göre “ağır ihlaller” mevzubahistir.  Dünyanın çivisi çıkmıştır, eğer BM “kadınların ve çocukların öldürülmesini” hoş karşılayabiliyorsa.

Ah Cenin ah! Ne çileymiş ama...

İHA'DA ORADAYDI

Gazeteci Sinan Yerebakan anlatıyor: Batı Şeria’da vazife yaptığımız günlerde Cenin hadisesi patladı. Derhâl kuşatılan kampa gittik. Sırtımızda kurşun geçirmez yelekler, başımızda miğferler ve arabamızın önünde kocaman TV yazısı. 
İsrail askerleri önümüzü kestiler ve bu noktadan sonra can güvenliğiniz yok dediler. Biliyoruz, riski göze alıyoruz dedik, biraz daha yaklaşabildik kampa. Yollar perişandı. Tanklar asfaltı halı gibi kıvırmış kıvırmış, atmış kenara. Dışarıda bırakın insanı, kedi köpek dolaşmıyor. Hava kararmak üzereydi, inşaat hâlinde bir bina bulduk, etrafı açık sadece üstü kapalı. Araçtan kilim battaniye taşıdık, kameramızı merkezi gören bir yere yerleştirip beklemeye başladık.
Karanlık çökünce İsrail, F-16’lar ve helikopterlerle saldırdı. Kampı öyle bir bombardımana tuttular ki anlatamam. Cenin’den bir mukabele olmadı. İnsancıklar evlerine sığınmış burunlarını bile çıkaramıyorlardı.  
Gecenin derinliklerinde bombardımanın şiddeti arttı. Acaba böyle bir saldırıyı hak edecek ne yapmışlardı? 

NAMLUNUN UCUNDA

Sabah Er-Razi Hastanesine koştuk, baktık kan içinde yaralıları taşıyorlar. At arabası, kamyonet ne buldularsa. Merkez yanıyor, hekim, ilaç, ambulans sokulmuyordu asla. Hastane derken bir revir irisi, düşünün jeneratör için mazot bulamıyorlardı daha.  
O sıra bir sarsıntı ve uğultu duydum, baktım devasa bir Merkava 4 tankı hastanenin üstüne yürüyor. 
Kamerayı omuzuma alıp tankı görüntülemeye başladım. On metre kadar önümde durdu, bana yöneldi bu defa. Tankın namlusu ile kameranın objektifi birbirine kilitlendi. Kayıttan çıkmadım, 10 saniye kadar durduktan sonra zararsız olduğuma kanaat getirmiş olacaklar ki yürüdüler yollarına. Tetiğe de dokunabilirdi, hesap vermiyorlardı nasıl olsa.
O gece yine Cenin’de kaldık. Erzağımız bitmişti. Bakkal market ne mümkün, zaten İsrail askerleri gördüğüne ateş açıyor. Gecenin bir vakti karşı apartmanda oturan Filistinliler ellerinde ne varsa getirip bizimle paylaştılar. O haşlanmış yumurtaları unutamam hâlâ. İki gün kalabildik, hâlbuki bana iki ay gibi gelmişti. Katliam bizden sonra da devam edecek, 12 gün sürecekti. Çatışma bölgelerine çok gitmiş, ceset görmeye alışmıştım. Ancak Cenin’deki insanların sabrı, direnci çok tesir etti bana. 

 

Düzenleyen:  - DÜNYA
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...