09.01.2013 - 01:00 | Son Güncelleme: 09.01.2013 - 01:00
Terör ve gerçekçi iyimserlik
Silahların bırakılmasını, akan kanın durmasını herkes çok istiyor gibi gözüküyor. İyimser olmak, umut taşımak iyi bir şey ama biraz da gerçekçi olmak ve milleti yüksek bir beklenti içerisine de sokmamak lazım.
Silahların bırakılmasını, akan kanın durmasını herkes çok istiyor gibi gözüküyor. İyimser olmak, umut taşımak iyi bir şey ama biraz da gerçekçi olmak ve milleti yüksek bir beklenti içerisine de sokmamak lazım. Öyle bir hava estiriliyor ki sanki Öcalanın inisiyatifi ile PKK terör örgütü birkaç ay içinde silah bırakacak. Bu iyi ve güzel bir temenni ama realist değil. Çok fazla iyimserlik pompalamak bu sürece zarar verir. İyi niyetle süreç yönetilmeli ama yüksek bir beklenti, gerçekçi olmayan bir iyimserlik oluşturulmamalı. Bu durum daha sonra insanları hayal kırıklığına itiyor. Sorunların müzakere ve diyalogla çözüleceğine olan inanç azalıyor ve bu sonuçtan şiddet yanlıları yararlanıyor.
Terör örgütü elemanlarını silah bırakarak dağdan inmeye ikna edebileceğine inanılan Öcalanın, birkaç farklı yapı arz eden PKKnın tümü üzerinde aynı etkinliği söz konusu mudur? Örgüt içindeki Suriyeli, Iraklı ve İranlı unsurlar Öcalanı dinler mi? Öcalan isminin BDP tabanı ve KCK içinde bir anlamı ve karşılığı var. Örgütün Avrupa kanadı adına konuşan Zübeyir Aydar, Öcalanla görüşmelere destek verdiklerini açıkladı. Oysa Karayılanın bu konudaki açıklamaları biraz farklı. Karayılan Öcalana tabi olmuş değil. Hele hele Duran Kalkan çok farklı bir yerde duruyor.
Devlet ve hükümet güçlü bir çözüm iradesine sahip. Eğer hükümet, Osloda olduğu gibi STKlar, basın, muhalefet partileri ve toplum tarafından yalnız bırakılırsa bu süreçten olumlu bir sonuç alınması zor olur. Muhalefet partilerinin bu konuyu iç siyaset malzemesi yapmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Toplumdan tam destek gelir ve muhalefet partileri de sürece dahil olurlarsa iş daha kolay ilerler. Süreçte birçok sabotajın yaşanması muhtemel. Suriye, İran, Irak hatta İsraildeki bazı çevreler bu sürecin olumlu sonuçlanmasını hiç arzu etmezler. Derin PKK da bu süreci geçmişteki örneklerde olduğu gibi sabote edebilir.
Başbakan Erdoğan son derece açık ve şeffaf davranıyor. Öcalana ev hapsi ve genel af söz konusu değil diyor. Beklenti çıtasını aşağı çekiyor. Neyi yapıp neyi yapamayacağını dürüstçe ortaya koyuyor. Bir sorun çözerken, başka bir sorun çıkarmamaya özen gösteriyor. Başbakan Erdoğanı tanıyanlar onun ilahi adalete aykırı hiçbir işe onay vermeyeceğini bilirler. Onun oy kaybetmek gibi bir korkudan ziyade Allah korkusu ile hareket edeceği bilinir. Birçok insanı öldürdüğü adli olarak bilinen birinin affını ona onaylatamazsınız. Öcalan ve dağdakilere yapılabilecekler konusunda yüksek bir beklentiyi bilerek oluşturan çevreler var. Buna izin vermemek lazım. Öcalan ve dağdakilere; vicdanın ve hukukun izin verdiği her kolaylığı sağlamak lazım. Yeter ki bu bela bitsin.
Ama İmralının istekleri ile dağ kadrosunun istekleri farklı. Dağ kadrosu Kuzey Irak gibi; federal bir yapı olsun, bu yapının Meclisi, askeri, başbakanı, bakanları olsun ve bu yapıyı biz yönetelim. Dağdaki kadro da öz savunma gücünü oluştursun fikrini savunuyor. Oysa İmralı, kendi cezaevi şartları-kendi geleceği ve bu iki ana talebin dışını süsleyen Kürtlere ana dilde eğitim hakkı, yerel yönetimlerin özerkleştirilmesi ve Kürt kimliğine Anayasal güvence sağlanmasını istiyor. Bugünden yarına bu talepleri karşılamak çok zor. Yoksa Kürt sorunu yanında bir de Türk sorunumuz ortaya çıkar. Ama hükümet çözüm için her yolu deniyor. Bu iyi bir gayret. Ama örgüt köşeye sıkışmadan, dayak yemeden kendi rızası ile dağdan zor iner.