Şirkin sonu felakettir

Şirkin sonu felakettir

YAŞAM Haberleri

Ad kavmi nimetler içindedir, güçlü bedenlerine, zengin beldelerine güvenip kibirlenirler. Şükrü değil, şirki seçer bedeline katlanırlar.

Hazreti Nuh’un vefatından 8 asır sonra…           
Yer Ahkâf. Umman - Aden arası diyelim bugünkü Hadramut, San’a.
Havali bolluk bereket içindedir. İrem bağları desem hatırlarsınız, methini duymuşsunuzdur mutlaka.
İşte Ad kavmi böyle müstesna bir coğrafyada yaşar. Uzun ömürlüdürler, boylu posludurlar, girdikleri savaşlarda yenilmez, iri cüsseleri ile korku salarlar.
Mimaride hayli ileridirler, kendilerine ait tarzları varır, sütunlu konaklar yaparlar. İşte bu yüzden zat-ül İmad (direkler sahibi) denir onlara. Kayaları da ustalıkla oyar, göz göz odalar açar, derinlere giderler basamaklarla…
Hazreti Hud da o kavmin mensuplarından biridir. Babası Abdullah salih bir mümindir, annesi Mercane müjdelerle şereflenir hamileliği boyunca. Hazreti Hud bir Cuma gecesi dünyaya gelir. Annesi oğlunun nimetlere kavuşacağından ve muhafaza edileceğinden emindir. Doğumun gerçekleştiği vadi kara taşları ile tanınır, doğum esnasında zemin ağarır, kuru dallara su yürür, meyveler patlar.
Hud adı hevadet kelimesinden gelir ki sulh sükûnet anlaşılır Arapçada.
O da aynen Yusuf aleyhisselam gibi hüsn-ü cemal sahibidir. Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) nurunu taşır alnında.

ZORBALAR ARASINDA
Ad kavmi güçlü bedenlerine, zengin beldelerine pek güvenir, yabancıları insandan saymazlar. Yol boylarına ihtişamlı binalar kurar, gelip geçene sataşırlar. Bir garip düşmeye görsün, onlara eğlence çıkar. Yol soranları çölün derinliklerine yollar, zayıf ve güçsüzleri yükseklerden atıp parçalarlar.
Zaman zaman civar kabilelere baskınlar yapar, yakar yıkar, mallarını ellerinden alırlar.
Halbuki zengindirler, her şeyleri vardır ellerinin altında. Gelgelelim şükür yerine şirki seçer, yaratıp yaşatan Rabb’imize meydan okurlar.
Cehalet diz boyudur, Samed, Samud, Sada ve Heba adlı putlara tapınırlar,
Melikleri Halcan bin Vehm’in adalet anlayışı farklıdır, zalimi kayrır, yüklenir mazluma.
Hud aleyhisselam itibarlı bir aileden olduğu için üstüne gelemezler fazla. Mübarek halim selim ve mütebessimdir. Ancak vakarlı ve heybetlidir aynı zamanda.
Ne zaman ki Peygamberlikle vazifelendirilir, tebliğe başlar, açıkça cephe alır köprüleri atarlar.
Bir mihrican (bayram) günü, Melik Halcan başına tacını koymuş, altın tahtına kurulmuştur gururla. Hazreti Hud’un gür sesi duyulur. “Ey kavmim! Rabb’imiz Allahü tealaya inanıp ibadet ediniz. Bilmez misiniz şu putlar, Nuh kavminin helakine sebep oldular!”
Halcan “Ey Hud!” der, “bizim her gün ve her gece bin çocuğumuz doğuyor. Bu kadar kalabalık ve güçlüyken, bu cesareti nereden alıyorsun acaba?
Sen misin nesebine güvenen. O sene kadınların hiç birinin çocuğu olmaz.

KÖR GÖRMÜYORSA…
Ahkâf civarında taş ve kayalıklardan ibaret bir dağ vardır. Ot dahi bitmez, damla su bulunmaz. Hazreti Hud’a “madem peygamberlik iddiasında bulunuyorsun, o zaman söyle Rabb’ine de bu dağı sulak bir mera haline çevirsin, üzerinde koyunlar otlasın hatta!”
Kün feyekun. O (celle celalüh) Ol der olur… Yeter ki dilesin Mevla.
Mübarek açar ellerini, durur duaya. Kayalıklar yemyeşil kırlara döner bir anda.
İkna olmazlar “koyunların yünleri de ibrişim hâline gelsin ayrıca!”
Hud aleyhisselam yine yalvarırır Hakk tealaya.
Koyunların postları pırıl pırıl parlar, ipek ipek uçuşurlar.
Yok rüzgar bu taraftan eseydi de filan. Allahü tealanın izni keremi ile Hud aleyhisselam rüzgâra da yön verir parmağıyla.
Ama yine inanmaz, yine inanmaz, bilerek isteyerek yürürler elim azaba.

ALAYCI SALDIRGAN
İlerleyen günlerde eziyetleri artar, bilhassa Hud aleyhisselama gelen misafirleri sıkıştırırlar.
Mübarek sabreder, bıkıp usanmadan çağırır kavmini imana. Nitekim inananlar da çıkar aralarından. Onlardan biri, Cünade bin Esam’dır mesela. Hazreti Hud’un amca oğludur. Zamanını, zeminini buldu mu tebliği aksatmaz. Bu yüzden çok hırpalanır, umursamaz.
Mersed bin Sa’d ise “benim çocuğum olacak mı” diye sormuştur Hazret-i Hud’a
“Hanımın şu an hamile” buyurur, “ayrıca on ikiz oğlun daha doğacak.”
O günleri de görür, muhabbeti artar.
Mersed kavmin eşrafındandır, imanını saklar müşrikler arasında. Bazı saldırıları önceden haber alır, bildirir dostlara.
Nuheyl bin Halil ise abidlerdendir, vaktini ibadete harcar.
Kavmi zamanla taşkınlığa başlar, bizzat Hazreti Hud’u hedef alırlar. Hatta bir keresinde döver, bayıltır, ezerler ayaklar altında. Öldü diye bırakırlar ortalıkta.

DERS İBRET İKAZ
Sen misin peygamberi ile uğraşan, Allahü teala da onları yağmurdan mahrum bırakır. Üç yıl boyunca tek damla, düşmez toprağa. Pınarlar kurur, o güzelim İrem bağları solar çalılık olur adeta. Bir yudum su ve bir lokma ekmeğe muhtaç kalırlar.
Ortalıkta bunaltıcı bir rüzgâr dolanmaktadır ki toz taşır kuytulara. Şöyle deriin bir nefes almaya hasret kalır, bunalırlar. Bu sıkıntının inkârları sebebi ile geldiğinin de farkındadırlar. İçlerinden bazıları Hazreti Hud’a gelir; Sen doğru sözlü, eminsin. Dua et de, yağmur yağsın, bahçeler gitti bari davarlarımız kırılmaya.
-Peki Allahü teala size yağmur verecek olsa, inanacak mısınız ona?
İnanırız diyemezler, sertleşir kabalaşırlar. Hazreti Hud’u ortadan kaldırmaya kalkışırlar.
Melik Halcan… “İcabında kum yer, idrarımı içerim ama” der “Hud’un peşine takılmam asla!”
İnadın bu kadarı da fazladır, musibetler kapıda.     DEVAMI YARIN...

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...