Canım Kâbe varsam sana

Düzenleyen:
Canım Kâbe varsam sana

Ramazan Haberleri

“Her gün ve her gece Allahü teala Beytullah’ın üzerine yüz yirmi rahmet indirir. Bunların altmışı tavâf edenler, kırkı namaz kılanlar, yirmisi de Kâbe’ye bakanlar içindir ” (Hadis-i şerif)

Allahü tealanın emriyle Hazret-i Hacer’i Safa ve Merve tepeleri arasına bırakan İbrahim aleyhisselam zaman zaman Mekke'ye gider gelir. 
O gün Hazreti İsmail okunu düzeltiyordur, babasını karşısında görüverince çok sevinir. Hasretle sarılıp kucaklaşır ağlaşırlar. 
Bu sefer hayli kalır, Nuh tufanında yıkılan kaybolan Kâbe-i muazzamanın temellerini bulur. Yeniden inşa ederler. 
İbrahim aleyhisselâm, Hazreti İsmail’in getirdiği taşlarla nurlu mescidi yapar. Cebrail aleyhisselam tarif eder yanından. Kâbe'nin duvarları yükselip de boylarını aşınca büyükçe bir taş getirir, üstüne basar ki “Makam-ı İbrahim” denir ona. 
Kâbe-i muazzama yeryüzünün ilk binası ve ilk mescididir. Âdem aleyhisselam zamanında meleklerin bina ettiği Beyt-i Ma'mur'un temellerinde iri bloklar vardır, 30 güçlü insan bile kaldıramaz. Allahü teala bu temelin üzerine cennetten bir beyt indirir ki pırıl pırıl parlar. Beytullah'ın kandilleri nur saçar. Çanakları cennet altınıdır ve etrafında yıldızları andıran ak yakutlar…
İşte Hacerü’l-esved de bunlardan biridir zamanında. 
Ancak o kadar günahkâr el sürer ki utancından kararır, adı “kara taş”a çıkar.

AK YAKUTTU ZAMANINDA
İbrahim aleyhisselam tavaf'ın başlayacağı köşeye değişik bir taş koymak ister. İsmail aleyhisselam renk renk, çeşit çeşit taşlar getirir ama hiçbiri babasının içine sinmez. İşte tam o esnada Ebû Kubeys Dağı dile gelir ve “Tufanda emanet bir taş bırakılmıştı bana.”
Alırlar Hacerü’l-esvedi koyarlar duvara. 
Nurlu mescid bitince Cebrâil aleyhisselâm; “Ey İbrahim! Beytullah'ı yedi defa tavaf et” der. İbrâhim ve  İsmâil aleyhisselâm her şaftta istilâm yaparlar. Tavâfı bitirdikten sonra Makam-ı İbrâhim’de ikişer rekât namaz kılarlar. 
Cebrâil aleyhisselâm Hazreti İbrahim’e Safâ, Merve, Minâ, Müzdelife ve Arafat'ı gösterir. Harem hudutlarını da tespit eder, birer taş dikerler o noktalara. 
Akabe cemresine varınca şeytan görünür. Cebrail aleyhisselam taş atmasını söyler İbrahim aleyhisselama. Tekbir getirir ve yedi taş atar.
Şeytan orta cemrede ve son cemrede de görünür, yedişer taş atınca kaybolur. Ve böylece haccın rüknleri çıkar ortaya. 
Hazreti Cebrail her defasında “anladın mı” diye sorar. Anladım cevabını alır. Arefte! Arafat adının da oradan kaldığı söylenir hatta.
İbrahim aleyhisselam şirin Kâbe'yi oğluna emanet eder. Hazreti İsmail de iyi korur, gözü gibi bakar. Hatta Kâbe’ye ilk örtüyü o asar.
Hazreti İbrahim Şam'a dönmeden önce Mekke’nin taşlı zeminine dalar. “Yâ Rabbî! İsmâil'in evlâdına rahmet eyle.”
 Vahiy gelir, “ Bütün insanlara haccı îlân et. Gerek yaya olarak, gerek her uzak yoldan zayıf develer (binekler) üzerinde tavâf için Kâbe'ye gelsinler” (Hac sûresi 27) 
 -Ya Rabb’i! Benim sesim nereye kadar ulaşır ki? 
“Seslenmek senden, duyurmak benden. Ta ki, insanlar gelip bu beyti ziyaretle şereflensinler.” 
LEBBEYK ALLAHÜMME LEBBEYK 
İbrahim aleyhisselâm Yemen tarafından başlar ve dört tarafa dönerek “Ey insanlar! Allahü teala, bir beyt binâ ettirdi ve ziyaret etmenizi emreyledi. Geliniz, Kâbe'yi ziyâret ediniz” diye seslenir. 
Hak teala bunu cihana duyurur, müminler “Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk” diye cevap verirler. 
İlk davete Cürhümiler icabet eder, o gün Arafat’a gider, öğle ve ikindi namazların birlikte kılar, vakfeye dururlar. Güneş battıktan sonra Müzdelifeye geçer akşam ile yatsıyı cem ederler cemaatle. 
Sabah namazını da kılıp varırlar Mina’ya. Cemrelere taş atarlar. 
Hazreti İbrahim ertesi sene Sâre validemizi ve oğlu İshak aleyhisselamı da alarak Mekke'ye gelir. Haclarını eda ettikten sonra, tekrar dönerler Şam'a.
 Hazreti İsmail Cürhümiler arasında yetişir, avcılığı öğrenir. Uzun boylu ve çeviktir. Çok iyi ok atar, çok da iyi bir binicidir. Kement atmakta da mahirdir, yabani atları yakalayıp ehlileştirir. 
 At edininiz! Onu miras olarak alınız miras olarak bırakınız, Çünkü bu size babanız İsmail’in mirasıdır. 
 Yıllar geçer, Hazreti Hacer vefat der, onu Kâbe-i Muazzama’nın yanı başına (Hicr’e) defnederler. 
Hazreti İsmail henüz çok gençtir, onu bir kızla evlendirirler.
İbrahim aleyhisselam bir gün onları görmek için Mekke'ye gelir. Oğlu ava çıkmıştır, gelini vardır evde. Ama onu tanımaz, ağırlamaz, “Aç mısın tok musun” diye sormaz. 
-Geçiminiz nasıl kızım?
Hâlinden şikâyetçi olur, dert yanar. 
-Beyin gelince söyle, kapısının eşiğini değiştirsin!
İsmail aleyhisselam mesajı alır, bu defa yine Cürhümilerden Amr’ın kızıyla evlenir.
İbrahim aleyhisselam bir zaman sonra yine kapılarını çalar, bu defa güler yüzlü tatlı sözlü bir hanım çıkar. “İsmail’i sormuştum evladım.”
-Ah ne yazık ki yok, avlanmaya gitti. Şöyle buyurun oturun, gelir nasıl olsa. 
Bu arada nurlu ihtiyarın üstündeki tozları silkeler, yüzünü gözünü yıkasın diye su tutar, bir izzet, bir ikram. 
-Adın ne senin?
-Ra’le (Hale) ama civarda Seyyide derler bana.
-Geçiminiz nasıl kızım?
 -Saadet ve bolluk içindeyiz elhamdülillah, et yiyip, zemzem içiyoruz ne olsun daha? 
-Ra’le kızım, efendin gelince söyle eşiğine sahip çıksın... 
Akşam Hazreti İsmail döner, evde hoşça bir koku. “Biri mi geldi?”
Hanımı; “Evet bir ihtiyar, sana selam söyledi, ‘Evinin eşiğini muhafaza etsin’ dedi.” 
-O babamdır. Evin eşiğinden maksadı sensin. Ey Ra’le müjdeler olsun sana!” 
Nitekim Habibullah'ın nûru ona intikal eder, ne şeref ama. 
Hazreti İsmail’in Ra’le’den 12 oğlu olur, Resulullah’ın (Sallallahü aleyhi ve sellem) nuru ikinci oğlu Kaydar’ın alnında parlar.
İsmail aleyhisselam Cürhüm, Amalika ve Yemen kabilelerine peygamber olarak gönderilmiştir. Yarım asır tebliğde bulunur ama iman edenler azınlıkta kalırlar. 
Mekke’nin sıcağından bunalınca cennetten bir kapı açılacağı müjdesi gelir ona.  
Evet, bu kapı Hicr’deki mezar yeridir, onu da defnederler annesi Hacer’in yanına... 

DOST DOSTA KIYAR MI?

İbrahim ismi,  “Ebî rahîm”den gelir,  merhametli baba demektir. Ziraatla meşgul olur, hayvan besler, kumaş ticareti yaptığı da söylenir. Ülü’l-azm peygamberlerdendir, kendisine on suhuf indirilir. 
İbrahim aleyhisselam konuk ağırlamayı çok sever. Yolcu ve garipler için iki kapılı bir mihmanhane yaptırır, sofrasını açık tutar. Kışın kışlık, yazın yazlık elbiseler diktirir duvarlara asar. Misafir ön kapıdan girer, karnını doyurur, beğendiği elbiseyi giyer, öbür kapıdan çıkar. 
Halîlürrahmân (Batı Şeria’da İsrail işgali altındaki kasaba) halkı da geleneği yaşatır, gelene gidene ikrâmda bulunurlar. Osmanlı masrafı karşılamak içen köyler vakfeder hatta.
İbrahim aleyhisselâmın ibâdet için çekildiği bir odacığı vardır. Bir gün kapıyı açar, baksa ki içeride birisi oturmakta. “Buraya nasıl girdiniz?” 
-Ev sahibi koydu.
-Ev sahibi mi?
-Evet, her şeyin sahibi! 
Anlar ki melekü’l-mevt. “Dost dostun canını alır mı?” diye sorar.
Allahü tealadan haber gelir: “Dost dosta kavuşmak istemez mi?” 
İbrahim aleyhisselam vefat edince Halîlürrahmân’da bir mağaraya defnedilir. Hazreti Lût, Hazreti İshak ve Hazreti Ya’kub’un da aynı yerde bulunduğu rivayet edilir. 
Osmanlılar nurlu mekâna hizmette bulunurlar, caminin yarısı insafsız bir katliamın ardından Siyonist işgaline uğrar.  

Düzenleyen:  - Ramazan
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...