İslam medeniyeti ve Osmanlı'nın bilim ve teknolojideki ileriliği -1-

A -
A +

Arabistân ve bazı Asya ülkelerinden sonra Afrika içlerine, İspanya'ya, Avrupa içlerine götürülen İslâm dîni ve medeniyeti, gittiği her yerde insanlara adâlet ve emniyet, huzûr ve saâdet dağıttığı gibi, ilmin ve tekniğin en son mahsûllerini de bol bol saçtı. Şehirler i'mâr edildi, yollar açıldı, hastahâneler, üniversiteler, hânlar, hamâmlar, çeşitli vakıf eserleriyle beldeler i'mâr edildi, güzelleştirildi. İnsanların hayât seviyeleri yükseltildi. Hicâz [ya'nî Mekke-Medîne] başta olmak üzere Halep, Şâm, Bağdâd, Kâhire, Trablusgarp, Gırnata; Konya, Bursa, İstanbul, Edirne; Belgrad, Sofya, doğuda Mâverâünnehir şehirleri, Horasân, Buhârâ, Semerkand ve Haydarâbâd, Delhî gibi Hind şehirleri, İslâm medeniyet ve san'atından en çok nasiplenen şehirler oldu. Kubbelerin hâkim olduğu bir mi'mârî tarzıyla yapılmış câmiler, medreseler, sarâylar, sosyal tesisler ile süslenen bu şehirler, yetiştirdikleri ilim ve fen adamlarıyla insanlığa ışık saçtılar. Bu, öyle yüksek ve ni'metlerini her yere bol bol saçan öyle cömert bir medeniyet oldu ki, bugün, Müslümanların elinde olmayan şehirlerde, gayr-i müslimlerin yaptıkları olanca tahrîbâta rağmen, hâlâ haşmetleriyle ayakta durmaktadırlar. İslâmiyet, hiç şüphesiz yeryüzünde en çok devlet kurulmasına vesîle olmuş bir dîndir. Asr-ı saâdetten beri kurulan büyük İslâm devletlerinden başka, İslâm târihi boyunca, muhtelif zamanlarda, dünyânın çeşitli yerlerinde birçok İslâm devleti kurulmuştur. Sözümüzün burasında, şunu net bir şekilde ifâde edelim ki, bütün İslâm devletleri, mensûbu oldukları İslâm dînine ve onun güzel ahlâkına, iyilik, çalışkanlık, adâlet gibi emirlerine sarıldıkları müddetçe, çağlarının zirvesine çıkmış ve diğer milletlere örnek ve onlardan üstün olmuşlardır. İLK MÜSLÜMÂN-TÜRK DEVLETİ Bilindiği gibi, "Türk Târihi" çok eskidir; tâ Hazret-i Nûh aleyhisselâmın Yâfes isimli oğluna kadar ulaştırılmaktadır. "Müslümân Türk'ün Târihi" ise, "Karahanlılar" dönemine ve "Abdülkerîm Satuk Buğra Hân"a kadar varmaktadır. Türk hükümdârları arasında çok husûsî bir yeri bulunan "Abdülkerîm Satuk Buğra Hân", meşhûr olan rivâyetlere göre, ilk Müslümân-Türk hükümdârıdır. 840 senesinde, Uygur Devleti'nin Kırgızlar tarafından yıkılmasıyla, Orta Asya bozkırlarında Bilge Kül Kadir Hân tarafından kurulan ve Türkistân ve Mâverâünnehir'de hâkimiyet kuran Karahânlılar Devleti, [840-1212] târihleri arasında Türkistân ve Mâverâünnehir'de hâkimiyet kuran ilk Müslümân-Türk devletidir. "Karahânlılar" Devleti; devrin İslâm kaynaklarında "El-Hâkâniye", "El-Hâniye", "Âl-i Afrasiyâb"; başka eserlerde de, "Alp-İlig Hânlar", "Arslan-Buğra Hânlar" unvânlarıyla anılmaktadır. Türk-İslâm devletlerinden Karahânlılar, Gazneliler, Tîmûr Oğulları, Bâbürlüler, Selçûklular ve Osmânlılar döneminde, çok önemli zaferler elde edilmiş, çok büyük medeniyetler kurulmuştur. Bilime ve teknolojiye çok ciddî katkılar yapılmıştır. OSMANLI HÂKİMİYETİ... Târihimiz boyunca, Osmanlı ecdâdımız insanlığa çok büyük hizmetler yapmışlardır. Bilindiği üzere, Osmanlı Türkleri, 15, 16 ve 17. asırlarda, siyâsî sâhada olduğu gibi, medeniyet seviyesi, ictimâî, ya'nî, sosyal nizâmı ve ahlâkî üstünlüğü ile de dünyâda en ileri seviyede bulunuyordu. Hattâ iki sâatlik bir savaş sonunda, herhangi bir devleti bütünüyle idâreleri altına alabilecek bir güce sâhiplerdi. Karşılarında rakîb olabilecek bir kuvvet yoktu. Dünyanın en mühim ticâret yolları, önemli ülkeler, şehirler ve denizler, Osmanlı hâkimiyeti altındaydı. 1595 yılında Osmanlı Devleti 23 milyon 344 bin 700 kilometrekare toprağa sâhipti. Ama buna rağmen kimseye zulmetmemiş, haksızlık yapmamış, insanların can, mal ve ırz emniyetlerine halel getirmemiştir. Osmânlı idâresi altında, Müslümân veya gayr-i müslim herkes râhat ve huzûr içerisinde yaşamış, kendi dînlerini de istedikleri gibi tatbîk etmişlerdir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.