Anadolu'nun kilidini açan topraklar

A -
A +
MALAZGİRT ZAFERİ 26 Ağustos 1071, Sultan Alparslan beyaz bir elbise giyer, Malazgirt Ovası'nda 50 bin kişilik ordusuyla cuma namazını kılar, tekbir sesleriyle 4 kat kalabalık düşmanı bozguna uğratır, Türk-İslam egemenliğinin Anadolu topraklarındaki varlığı başlar... Anadolu'nun kilidini 
açan topraklarSELÇUKLU ESERLERİ, ASIRLARDIR AYAKTA Tarihî Murat Köprüsü ve bir deryayı andıran Murat Nehri çok etkileyici. Etraf yemyeşil ve çiçeklerle bezenmiş. Köprü; kesme taşla, sivri ve basık kemer kullanılarak yapılmış. Su geçmesi için 12 bölüm bulunmakta. Köprü, su üstünden zikzaklar çizecek şekilde uzanmakta. Selçuklu eseri olan köprü, 143 metre uzunlukta. Anadolu'da Türk akınları çoğalır, Horasan Erenleri de İslamiyet'in güzelliklerini bizzat yaşayarak öğretirler; insanlar dinimize ısınır. Ahlat ve civarı çoktan Türk-İslam yurdu olmuş bile... Bizans İmparatoru tedirgin olur, bu gidişi değiştirmek için köklü tedbirler düşünür. 200 bin kişilik bir ordu hazırlar, Türkleri bu topraklardan tamamen atmak için harekete geçer. Selçuklu Hakanı Sultan Alparslan da 50 bin kişilik ordusuyla Ahlat'tan ayrılır, Malazgirt Ovası'na yönelir. 26 Ağustos 1071, günlerden Cuma; Sultan Alparslan beyaz bir elbise giyer, silahlarını kuşanır, atının kuyruğunu kendi elleriyle bağlar; 50 bin kişilik ordusuyla ovada cuma namazını kılar, sonra gazilere seslenir: YA ZAFER YA ŞEHİTLİK "Askerlerim! Yiğitlerim! Bugün burada ne emreden bir sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben sizlerden biriyim ve sizlerle birlikte savaşacağım. Bugün burada Allah'tan başka bir sultan yoktur. Ya zafer kazanırız, ya şehit olarak cennete gideriz. İsteyen benimle gelsin, isteyen geri dönsün. Ben memleket için, İslâm için ölüme koşuyorum... Ey askerlerim! Eğer şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun" der, sonra atından inerek secdeye kapanır, dua eder... Sultan'ın gözleri dolar, eğer yenilirse, bu topraklar kaybedilir, Müslümanlar çok eziyet çeker diye üzülür... Sonra da ardındaki 50 bin yiğitle birlikte atını düşman saflarına sürer. Tekbir sesleri, kılıç şakırtıları ovayı inletir, 4 kat kalabalık olan düşman ordusuna karşı bir destan daha yazılır, Cenab-ı Hakk'ın yardımıyla zafer kazanılır, İmparator Diyojen esir alınır, bu topraklar da ebediyen İslam coğrafyasına katılır... İşte bu destan, Muş'un Malazgirt Ovası'nda yaşandı. Bu mübarek topraklar, Anadolu kilidinin açıldığı yerdir. Sadece Malazgirt mi? Çaldıran da buraya yakın. Çanakkale, Yemen ve daha nice izler de burada. Birinci Dünya Savaşı'nda Muş'tan da Yemen'e çok asker gönderilir. Yemen sıcak, düşman kalabalık; gidenlerin çoğu geri dönmez. Bağrı yanık Muşlular, giden yiğit yakınları için, sözlerini hepimizin bildiği, "Havada bulut yok" türküsünü yakar: "Havada bulut yok, bu ne dumandır/ Mahlede ölüm yok, bu ne şivandır/ Bu Yemen elleri ne de yamandır/ Ano Yemen'dir, gülü çemendir/ Giden gelmiyor acab nedendir/ Burası Muş'tur, yolu yokuştur, giden gelmiyor, acep ne iştir!.." Muşlular, bazı çok bilmişlerin "Muş" yerine, "Huş" diyerek, bu türkünün aslında Muş'la ilgisinin olmadığını söylemelerine de çok kızıyor. Muş yolunun yokuş olmadığı da doğru değil, eski Muş'un kurulduğu yere giden yol yokuş. Kaldı ki bütün kıtalar üzerinde bilimsel çalışmalar yapılmış, ne zaman söylendiği, kimin tarafından derlendiği tespit edilmiş. Artık kuru kuruya "Huş" denmemesi gerekir... GEÇMİŞİN İZLERİ... Tarihimiz, Anadolu hikayemiz için Muş; mutlaka uğranılması, öğrenilmesi gereken önemli bir menzildir. Muş'u bilmeden Malazgirt, Çanakkale, Yemen eksik kalır. Muş'u, Malazgirt'i bilmeyen, tarihini ne bilsin? Muş ve çevresi, Malazgirt'ten günümüze yaklaşık 1000 yıldır Türk-İslam kültürü etkisinde. Muş'un zengin kültür mirasının, özellikle Türk-İslam devirlerine ait önemli bir bölümü ayakta. Ören yerleri, camiler, türbeler, kaleler, hamamlar, köprüler ve çeşmeler bu mirasın mimari örneklerini oluşturur. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan zengin buluntular ise Ankara Anadolu Medeniyetleri, Erzurum, Van ve Diyarbakır müzelerinde sergilenmekte. ALPARSLAN HEYKELİ Şehrin girişinde Sultan Alparslan'ın ata binmiş haldeki heykeli, ilin tarihî geçmişini bir daha hatırlatıyor. Şehir merkezinin dayandığı dağ yamaçları hâlâ karlı. Önde de içinden Murat Nehri'nin kıvrılarak aktığı yemyeşil Muş Ovası... Muş'un manevi sahiplerinden Büyük İslam Alimi Molla Resul-i Subki Hazretleri'nin türbesine gidip dua ediyoruz. Sonra da şehre hakim konumda olan tarihî Muş Kalesi'ne... Kale, şehrin en eski yeridir. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Tabii afet, savaş ve diğer sebeplerle büyük hasar görmüş. Belediyece park olarak düzenlenmiş. Şimdi halkın başlıca piknik yerlerinden biri, güzel bir mesire yeri... Önden şehrin ve ovanın; arkada da yeniden canlandırılmak istenen bağların ve bağ evlerinin güzellikleri için iyi bir seyir alanı... TARİHÎ CAMİLER Şehir içinde dolaşıyor, tarihî camilere ve diğer yapılara gidiyoruz. 18. yüzyıl başlarında şehrin valisi Alaaddin Bey tarafından yaptırılmış Alaaddin Camisi'nin minaresi, iki renkli kesme taştan yapılı. Kare kaideli, silindir gövdeli. Gövdenin ortasında iç içe geçmiş çınar ağacını andırır bitkisel motiflerden bir kuşak oluşturulmuş. Hacı Şeref Camisi; 17. yüzyıl eseri. Sade mihrabı; yuvarlak kemerli ve niş biçimindedir. 1902'de Abdülhamit Han tarafından yaptırılmış... Bir başka güzel esere, Ulu Cami'ye gidiyoruz. Moloz taştandır. Avlusunda yatan Şeyh Muhammed-i Mağribi tarafından 979'da yaptırıldığı rivayet edilmekte. Mihrap sadedir, kuzeyinde kesme taştan üç kubbeli son cemaat yeri vardır. Yukarı Çarşı'da geziyoruz. 1307'de Miralay Seyfi Bey tarafından iki katlı olarak yapılmış Yıldızlı Han'ın kalan tek orijinal duvarını görüyoruz. 52 dükkanı olan han, 1916 Rus işgalinde tamamen tahrip edilmiş. Şehir içinde geziyoruz, vatandaşın yerli muz dediği, dağlardan toplanan "uçkun" ile muzların bir arada satılması dikkat çekiciydi. Şehir merkezine 10 kilometre mesafede, Muş-Varto yolu üzerinde bulunan tarihî Murat Köprüsü'ne doğru yola koyuluyoruz. Ovanın yeşilliklerinde sürüler yayılmış. Çoban Zeki ile sohbet ediyoruz. Ferhat da yeşil otlar üzerinde koyun kırkıyordu. Yüzleri güneşte yanmış ama yüreklerindeki güzellik gülen gözlerine yansımış Anadolu insanının sıcaklığı başka... Hasbet, Muşet, Bostankale, Malazgirt Tıkızlı ve Katerin Kaleleri önemli tarihî eserlerden. Malazgirt ilçesinde Hatun ve Kız Köprüleri bulunmakta. Selçuklu eserleri olan, Bulanık'taki Mollakent Camisi ile Medresesi ve Esenlik Camisi de önemli tarihî eserler. Varto, Bulanık, Malazgirt, Korkut ve Hasköy ilçelerinde de bulunan diğer tarihî ve tabii güzellikleriyle Muş, turizm için büyük potansiyele sahip. KIŞ VE TABİAT TURİZMİ Muş'ta kış mevsiminin uzun sürmesi sebebiyle, kış turizmi önemli bir potansiyele sahip. Şehir merkezine 8 km. mesafedeki Güzeltepe Köyü sınırlarında kurulmuş olan kayak tesisi, bütün canlılığı ile her kesimin kış eğlencesi olmuş. Konumu ve kar kalitesinden dolayı bu tesis, kış mevsimi boyunca kayak severlere ve tabiat sporları tutkunlarına hizmet vermekte. Yapılan yatırımlarla her yıl daha da gelişen kayak pistinde bir "telesiyej" ve bir "babylift" bulunmakta. İlin dağlık yapısı ve kendine has tabiatıyla, son yıllarda turizm açısından kayda değer bir ilerleme sağlamış. Süphan, Andok, Kurtik ve çevresindeki dağlara tırmanışlar düzenlendiği gibi, ova ve bağ bölgelerine yapılan yürüyüşlere yoğun katılım sağlanıyor. Haçlı (Bulanık), Hamurpet (Akdoğan), Küçük Hamurpet, Gaz (Kaz) gölleri de ilgi görmekte. TURİZM POTANSİYELİ Başta Selçuklu eserleri olmak üzere önemli tarihî eserlere ve eşsiz tabii güzelliklere sahip Muş, turizm için de büyük potansiyel taşıyor Anadolu'nun kilidini 
açan topraklarOLAĞANÜSTÜ BİR GÜZELLİK, LALELER! Muş Ovası, her mayıs ortalarından başlayarak, 15 gün gibi kısa ömrü olan, nefesleri kesecek güzellikte bir manzara oluşturan lalelerle dolmakta. Kışın soğuktan kaçarak toprağın derinliklerine çekilen lale soğanları, tabiatın uyanışı ile birlikte yeryüzünde boy göstermekte. Uzun kış ayları boyunca süren tekdüze beyazlığa inat, ovanın kırmızı lalelerle bezenmesi, görülmeye değer bir manzara... Anadolu'nun kilidini 
açan topraklar Şehrin girişinde Sultan Alparslan heykeli bulunuyor.MUŞ köftesinin lezzeti başka Muş'un mutfağı oldukça zengin. Bunların içinden Muş Köftesi öne çıkmakta. Yağsız et, iki ya da üç defa makineden geçirilir ve dövülür. Köftelik bulgurla iyice yoğrulur. Yoğrulan bu malzemeden bir tutam, avuç içine alınır ve iyice sıkılır, top haline getirilir, ortasından oyulur ve daha önce hazırlanmış kıyma, soğan, ceviz içi ve pirinç karışımı iç, bu oyuğa konarak tekrar kapatılır. Tuzlu suda 20-30 dakika pişirildikten sonra tabaklara konur, üzerine tereyağı dökülerek servis yapılır... Anadolu'nun kilidini 
açan topraklar
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.