HAYIRLI RAMAZANLAR

__:__:__

Parayla olmuyor...

Parayla olmuyor...
Afrika, Gezi, Haber

DÜNYA Haberleri

Çocuklarımız oyuncaklarından tez bıkıyor, yemek seçiyor, elbise beğenmiyorlar. Acaba her istediklerini alarak iyilik mi yapıyoruz onlara?

İRFAN ÖZFATURA

Biz çocukluğumuzda çam kabuklarından kayık oyardık. Kolay işlenir ve güzel yüzerdi. Bazı arkadaşlar yelken ve dümen takarlardı hatta.
Marangoz atıklarına bayılırdık. Birkaç parça seçer “bu benim ossun mu?” diye sorardık kulağı kalemli ustaya.
Ve o, bizim olurdu daima.
Çıtalardan kılıç, uçurtma, takozlardan otobüs, kamyon, araba. Tahta ile uğraşmaya doyamazdık, vakit ne çabuk geçiyordu ya.
İnşaat atıklarında, daha büyük parçalar olurdu. Eğer elinize üç dört rulman geçirebilirseniz (tamircilerde bulunurdu mebzul miktarda) bir tornet yapabilirdiniz pekâlâ.
Asfalt henüz o kadar yaygın değildi her semtte bir tane olurdu anca. Arabamız toprak yolda yürümezdi. Bilye arasına kum girdi mi kitlenir, “şanzıman dağıtırdı” mahalle ağzıyla.
Ön dingili hareketli olur, iki ucuna kaytan bağlarsan, sendedir kumanda. Şimdi tam gaz dalabilirsin virajlara.
Eğlenceli miydi? Hem de nasıl. Son dönüşü keskin yapar savrulup, yuvarlanırdık akranlarla.

KENDİ YAPTIĞIN BAŞKA
Ama asıl keyif yaparkendi, testere bile üç evden birinde olur, nazla niyazla alınırdı tekaüt amcalardan. Üç liralık alet için beş liralık nasihat dinlersin, bak çiviye değmesin filan.
Bir plastik top peşinden kırk çocuk koşar. Ayakkabılarımızın burunları timsah ağzı gibi, pantolonlar dizinden delinir alındığı gün daha.
İçimizde coşkun taşkın bir enerji, güreşir boğuşursunuz, kazkanatları, boyunduruklar… Mintanlarınız yırtılır ama asla kin girmez aranıza.
Kızlar evcilik oynar, bir kumaş parçası halı olur, kırık tuğlalar kanepe divan. Çomaktan bebekleri besleyip doyurur, yatırıp uyuturlar. Hep annelerini taklit eder, kahırlı kahırlı söylenir, işlerinin çokluğundan yakınırlar.
Boşuna dememişler anasına bak kızını al. Bazı kızlar tek tek sekerekten bir seksek oynarlar bakar kalırdınız hayran hayran. Bir ip atlarlar şiir gibi. Urgan tam ökçelerine değecekken hoplar, git gide hızlandırır, vınlatmaya başlarlar. İp şıp şıp ses çıkarır değdikçe toprağa. Devir arttıkça sıçrama mesafesi azalır, topukları belli belirsiz kalkar. Büyüyünce Çerkez gelinleri gibi minik adımlarla yürüyecek, merdivenden kayar gibi ineceklerdir âdeta. Bir kahve taşıyacaklardır, mümkün mü damlasın tabağa.

Parayla olmuyor...

GİT KUMDA OYNA
Külüstür Bedford getirip inşaata kum dökünce mahalleye eğlence çıkar. Islak kum işlenmeye müsaittir zira. Yollar yapabilir tüneller açabilirsiniz, burası garaj olsun burası meydan. Sanki koca bir dağ bağışlamış, haydi şehir kurun demişler yamaçlarına.
Oyunların yarısı toprakladır, çukurlar kazılır, çizgiler çekilir, taşlar dizilir. Elektriğiniz zemine akar.
Ve ağaçlar tabii. Mekânımızdır bizim onlar. Biri bahçe budadı mı ne malzeme çıkar ama. Düz daldan ok yay yaparsın, çatalından sapan. Bazıları içini boşaltıp patlangaç oyar, ağaç tohumlarını piston mantığı ile sıkıştırıp atarlar uzaklara.
Hele elinize bir varil çemberi geçmişse sultansınız “bidebensürümmilen” diyenlere bağış yaparsanız, babacan tavırlarla.

Parayla olmuyor...

TELDEN ARABA
Bizim nesilde telden araba yapmayan yoktur. Herkes tel kıvırır da bazıları gerçekten sanatkâr olurlar. Bildiğin otobüs yapar, koltukları dizerler koridora. Model mühimdir ama. Ya 302 Mercedes’i andıracaktır ya da nazire yapacaktır Magirus’lara.
Bisiklet ancak kiralanarak binilen bir şeydir, kimsede olmaz, ulaşılmaz. Rüyaları görülür anca.
Geçen sitenin askılarına baktım üst üste yüzlerce bisiklet, çoğu da pahalı şeyler vitesliler, amortisörlüler, sedef boyalılar. Lastikler çürümüş, zincirler kopmuş, gidon kadro kıpkızıl pas.
Hâlbuki bir tıfıl için bisiklet var ya… Burada yutkunuyorum acı konuşacağım yoksa.
Ama özlediğiniz çocukluğu Afrika’da görebilirsiniz. Telden arabalar yapan, yaprakları poşetleyip sarmaşık ile bağlayanlar, kamyonuna yağ bidonundan damper, şişe kapağından tekerlek uyduranlar...
Yalınayaklarına, yırtık urbalarına mütevazı sofralarına bakınca Afrikalıyı zavallı sanıyoruz. Ne yetimhaneler var, çocuklar yıl boyu paşo (mısır bulamacı) yiyor ama gülüp oynuyorlar çığlık çığlığa. Eskiden gürültüsü olur diye okul yanlarında ev tutulmazdı. Şimdi ürkütücü bir sükunet çökmüş avluya, telefonunu alan çekiliyor kenara.

Parayla olmuyor...

TEBESSÜM ZAFİYETİ
Sabah evlerinin önünden klimalı arabalarla alınıp pahalı kolejlere götürülen çocuklara bakıyorum. Yüzlerinde şikâyete meyyal bir ifade, ağlak ses tonu ile mızıldıyorlar analarına.
Karınları kesin tok, üstleri başları yeni, ceplerinde para, şunu da aldırsam mı acaba?
Daha çok şey istiyor, daha az mutlu oluyorlar. Üstlerine titrendikçe kaprisleri artıyor. Köleler efendilerini doğuruyor, garip bir dünya.
Afrikalı çocuk neşeyle uyanıyor oysa, mektebe koşarak gidiyor, o gün üç kuruş harçlığı varsa düğün bayram.  Elindekinin kıymetini biliyor, üzmüyor, üzülmüyor, kendini eğlemesini biliyor.
Tamam yalın ayak, başı kabak ama gülebiliyor. Zavallı.
Evet biri gerçekten zavallı.
Hangisi acaba?

Düzenleyen:  - DÜNYA
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...