2018 Miraç Kandili İbadetler ve yapılacak dua | Mirac Kandilinde Oruç tutulur mu?

Düzenleyen:
2018 Miraç Kandili İbadetler ve yapılacak dua | Mirac Kandilinde Oruç tutulur mu?

EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ Haberleri

2018 Mirac Kandili ibadetler ve yapılacak dua ile Mirac Kandilinde oruç tutulur mu? gibi aradıklarınız burada. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed aleyhisselâmın göğe yükselerek Allahü teâlâ ile görüştüğü Miraç Kandilinde yapılacak ibadetler, Miraç Kandilinde okunacak dualar ve Mirac Kandilinde oruç tutulur mu? gibi aradıklarınıza bu haberden ulaşabilirsiniz.

2018 Miraç Kandili ibadetler ve yapılacak dualar ve Mirac Kandilinde oruç tutulur mu? ile ilgili aradıklarınıza buradan ulaşabilirsiniz. Miraç kandilinde yapılacak ibadetler ve okunacak dualar herkes tarafından aranmaya başlandı. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed aleyhisselâmın Allahü teâlâ ile görüştüğü bu hayırlı gecede, Müslümanlar çeşitli dua ile ibadetlerini yerine getiriyor. Miraç Kandilinde oruç tutulur mu? sorusu da Müslümanlar arasında merak içerisinde sorgulanıyor. Duaların affolduğu bu hayırlı Miraç kandili gecesinde yapılacak ibadetler, Miraç Kandilinde okunacak dualar ve Miraç Kandili ile ilgili aradıklarınıza bu haberden ulaşabilirsiniz.

MİRAÇ KANDİLİNDE YAPILACAK DUA VE İBADETLER İLE MİRAÇ KANDİLİNDE ORUÇ TUTULUR MU? İÇİN TIKLAYIN

Mübarek günlerde oruç

Sual: Mübarek günlerde, hangi gün oruç tutmak uygun olur?
CEVAP
Mübarek günler, mübarek geceleri takip eden günlerdir. Mesela, Cuma gecesi, Perşembe gününü Cumaya bağlayan gecedir.

BERAT GECESİ:
Şaban ayının 15. gecesidir. Bunun günü, bu geceyi takip eden gün, yani 15 Şaban olur. Oruç tutan, bu günde tutmalıdır. Eğer bugün, Cuma veya Cumartesi gününe gelirse, bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla tutmalıdır. Bir hadis-i şerif meali:
(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]

MİRAC GECESİ:
Recep ayının 27. gecesidir. Bir hadis-i şerif meali:
(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el Medeni]

Eğer bugün, Cuma veya Cumartesi gününe gelirse, bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla tutulmalıdır.

REGAİP GECESİ:
Receb ayının ilk Cuma gecesidir. Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek çok sevab olur.

Bir hadis-i şerif meali: (Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye]

AŞÛRE GÜNÜ:
Muharrem ayının 10. günü, Aşûre günüdür. Aşûre günü de, tek olarak oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya sonrasıyla birlikte tutmalıdır. İki hadis-i şerif meali:
(Aşûrenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehitler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]

(Aşûre günü bir gün önce veya bir gün sonra da tutarak, Yahudilere muhalefet edin.) [İ. Ahmed]

MEVLİD GECESİ:
Rebiul-evvel ayının 11 ve 12. günleri arasındaki gecedir. 11 veya 12. gününde oruç tutmak iyi olur.

Peygamber efendimiz, Pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Hak Sözün Vesikaları)

AREFE GÜNÜ:
Kurban bayramından önceki gündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nafile] oruca bedeldir.) [Taberani]

Arefe günü oruç tutmak müstehabdır. Nevruza veya cumartesi gününe isabet etse de, bugün Arefe diye oruç tutan kimse, mekruh işlemiş olmaz. Nevruz diye, cumartesi diye tutarsa mekruh olur, Arefe diye tutarsa mekruh olmaz.

CUMA GÜNÜ:
Cuma günleri oruç tutmak çok sevabdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Cuma günü, oruç tutan için, on ahiret günü oruç sevabı yazılır.) [Beyheki]

Cuma günü, tek olarak oruç tutmak, mekruh diyen âlimler de, olduğu için, Cuma günü, tek olarak değil, Perşembe veya Cumartesi günüyle birlikte tutmalıdır. Bir hadis-i şerif meali:
(Yalnız Cuma günü, oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla tutun.) [Buhari]

ZİLHİCCE AYINDA ORUÇ:
Zilhiccenin ilk 9 gününde oruç tutmalıdır. Bir hadis-i şerif meali:
(Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutana, her günü için bir yıllık oruç sevabı verilir.) [Ebul Berekat]

MUHARREM AYINDA ORUÇ:
İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]

(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut; çünkü o, Allah’ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, O günde Allah geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]

Zilhiccenin son günü ve Muharremin birinci günü oruç tutan, o senenin tamamında oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. (Ey Oğul İlmihali)

RECEB AYINDA ORUÇ:
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haram aylar, Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir.) [İbni Cerir]

(Haram aylarda Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri oruç tutana iki yıllık ibadet sevabı yazılır.) [Taberani]

(Haram aylarda bir gün oruç tutup bir gün yemek çok faziletlidir.) [Ebu Davud]

(Receb ayında Allahü teâlâya çok istigfar edin; çünkü Allahü teâlânın, Receb ayının her vaktinde Cehennemden azat ettiği kulları vardır. Ayrıca Cennette öyle köşkler vardır ki, ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi]

(Cennette öyle köşkler vardır ki, onlara ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye]

ŞABAN AYINDA ORUÇ:
Âişe validemiz buyuruyor ki:
(Resulullahın, hiçbir ayda, Şaban ayından daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Bazen Şaban ayının tamamını oruçla geçirirdi.) [Buhari]

Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gâfil olurlar. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçluyken arz edilmesini isterim.) [Nesai]

İki hadis-i şerif meali daha:
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) [Tirmizi]

(Şaban’da üç gün oruç tutana, Hak teâlâ Cennette bir yer hazırlar.) [Ey oğul ilmihali]

Bünyesi zayıf olanın, Şaban ayının 15’inden sonra oruç tutmayıp, farz olan Ramazan-ı şerif orucuna hazırlanması iyi olur. Sağlığı yerinde olan ise, Şaban ayının çoğunu, hatta tamamını oruçlu geçirebilir.

ŞEVVAL AYINDA ORUÇ:
Şevval ayında oruç tutmak, çok sevabdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şevval ayında altı gün oruç tutan, yeni doğmuş gibi günahsız olur.) [Taberani]

(Ramazandan sonra, Şevvalde de altı gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş sayılır.) [İbni Mace]

PAZARTESİ ve PERŞEMBE:
Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak, diğer günlere göre daha sevabdır. Bir hadis-i şerif meali:
(Ameller, pazartesi ve perşembe günleri arz olunur. Ben de, amelimin oruçluyken arz olunmasını isterim.) [Tirmizi]

HER AY 3 GÜN ORUÇ:
Her ay 3 gün oruç tutmak çok iyidir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Her ayda, üç gün oruç tutmak, bütün yılı oruçlu geçirmek gibi sevabdır.) [Buhari]

(Kameri ayın 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tutan, bütün yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur.) [Nesai]

Not: Mübarek günlerdeki bu oruçlar nafiledir. Nafile oruç tutmak da çok sevabdır. Bir hadis-i şerif meali:
(Ramazan ayı dışında, Allah rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar, Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Ya’la]

Hele yukarıda bildirilen mübarek günlerde oruç tutulursa, sevabı daha çok olur. Ancak, nafilenin kıymet ve sevabının, farz yanında denizde damla bile olmadığını, İslam âlimleri bildiriyor. Bunun için, oruç kazası olan kimse, bu oruçları tutarken, (ilk kazaya kalan Ramazan orucuna) diye niyet etmeli. Kaza borcumuz yoksa da, yine böyle niyet ederek tutmalıdır; çünkü tutulan bu oruç, zaten nafile olur. Unutulmuş bir kazamız varsa, onun yerine geçer. Böyle olursa, hem oruç borcumuzu ödemiş olur, hem de o mübarek gün için bildirilen oruç sevabına kavuşmuş oluruz.

Ayın başı ve sonu
Sual: (Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Receb’in hepsini tutmuş gibi sevab verilir) buyuruluyor. Başı, 1, ortası 15, sonu da 30 mu oluyor?
CEVAP
Hayır. Başında demek, ayın ilk günleri demektir. Ortası, ortadaki günlere yakın olan günler demektir. Sonu da, ayın son günlerinde demektir.

Sual: Şaban ayında tutulan oruçlar da, diğer mübarek zamanlarda tutulan oruçlar gibi sevap mıdır?
Cevap: Şaban ayında da oruç tutmanın sevabı çoktur. Peygamber efendimiz;
(Her kim Şaban ayında üç gün oruç tutarsa, Hak teâlâ, Cennet-i alâda ona bir yer hazırlar) buyurmuştur

Peygamber efendimiz Mirac’da âhireti gördü

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İmam-ı Rabbânî hazretleri, (İnsanın yaratılması, ibadet yapmak içindir. İbadet yapmak da, yakîn yani hakiki imana kavuşmak içindir) buyuruyor. Yakîn, imanın hakikati demektir. Kur’an-ı kerimde mealen, (Ey iman eden kullarım, iman edin) buyuruluyor. (Lafla iman eden kullarım, kalble iman edin! Hakiki imana kavuşun! İmanınız lafta kalmasın) demektir. Hakiki imana kavuşmak da ibadet yapmakla olur. İbadet yapmamızın sebebi nedir? Allahü teâlâ, gerekince soğuk su ile yıkanmayı, ibadet yapmayı niçin emrediyor? Bunun sebebi de, hakiki imana kavuşmak içindir.

Dünya var, bir de âhiret var. Dünyada âhiretten haberimiz yok. Kâfirler, kendini ilerici sananlar, (Cenneti, Cehennemi gidip gören var mı?) diyorlar. Hâlbuki dünyada âhireti görmek mümkündür. Kalb gözüyle görülebilir. Kalbden açılan pencere ile âhireti seyreder. Sırat köprüsünü, teraziyi, hesabı, kitabı, her şeyi görür. Zaten âhirette zaman yoktur.

Peygamber efendimiz, Mirac’a çıkınca hazret-i Osman’ın koşa koşa Cennete girdiğini gördü. Koşa koşa şimdi mi girdi? Hayır, kıyamet kopunca girecek. Ama o, kıyamet kopunca girişini Mirac’da gördü. Benzerini, hayâlini değil, kendisini gördü. Milyonlarca sene sonra girecek, ama o şimdi görüyor aynısını, çünkü orada zaman yoktur. Başlangıç ve son, milyarlarca sene, aslında (Bir an)dır. Biz zamanlı yaratıldık. Zamanlı doğduk, zamanlı büyüdük. Zamansızlığın ne demek olduğunu anlayamayız.

İşte kalb gözü açık olanlar her şeyi görür. Kıyameti de, Cenneti de görür, İslam düşmanlarının Cehennemde yandıklarını da görür. Kalbden açılan pencereden âhireti görür.

Namaz müminin miracıdır
Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Gözümün nuru namazdır) buyuruyor. Vuslat, namazdadır. Mirac, namazdır. Peygamberimiz Mirac’da Allahü teâlâyı baş gözüyle gördü. Bu kavuştuğu nimete, ümmetinin de kavuşmasını istedi. Allahü teâlâ da, beş vakit namazı emretti. İşte müminin miracı namazdır. Namaz için bin sene konuşulsa azdır, çünkü namazda her şey var. Namazda iman var, kelime-i şehadeti okuyoruz. Namazda oruç var, bir şey yiyemeyiz, bir şey yersek namaz bozulur. Namazda hac vardır, kıbleye dönmezsek namaz olmaz. Namazda zekât da vardır. Namaz var, her şey var. Namaz var, hayat var! Namaz yoksa, çok tehlikelidir. Çünkü Peygamber efendimiz, (Müminle kâfiri ayıran fark namazdır) buyuruyor.

Mirac gecesi

Sual: Mirac ne demektir, bu gecenin önemi nedir?
CEVAP
Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir.

Mutezile fırkası, Resulullah efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, “Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr etmiştir. Allahü teâlâ, Hazret-i Musa ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allahü teâlânın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir.

Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki:
İsra suresinin ilk âyetinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip işlerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır. (Sana [Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık) âyetindeki fitne, imtihan demektir. İmtihan ise uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı. Resulullahın, Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan sapık olur. (Bahr)

Birkaç saniyede Mekke'den Kudüs'e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara götüremesin? Allah’ın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.

Peygamber efendimiz miracını özetle şöyle anlatıyor: Verilen Burak’a binip Beyt-ül-Makdis’e geldim. Onu, önceki peygamberlerin bağladığı halkaya bağladım, sonra Mescid’e girip orada iki rekât namaz kılıp çıktım. Cebrail bir kap şarap, bir kap da süt getirdi. Ben sütü seçtim. Cebrail, (Yaratılışa uygun olanı seçtin) dedi. Sonra bizi birinci semaya çıkardı. Gök kapısında, (Sen kimsin?) diye bir ses geldi. (Ben Cebrail’im) dedi. (Yanındaki kim?) dendi. (Muhammed aleyhisselam) dedi. (O, peygamber olarak gönderildi mi?) dendi. Cebrail, (Evet) dedi. Gök kapısı açıldı. Hazret-i Âdem’le karşılaştım. Bana merhaba diyerek hayır dua etti. 2. semaya çıktık. Yine orada da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Burada iki teyze oğlu İsa ve Yahya ile karşılaştım. Onlar da bana, merhaba diyerek dua ettiler. 3. semaya çıktık. Bu kapıda da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Orada Hazret-i Yusuf’u gördüm. O da dua etti. 4. semaya çıktık. Aynı konuşmalar oldu. Kapı açıldı. Hazret-i İdris’i gördüm. O da dua etti. 5. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti. Kapı açıldı. Hazret-i Harun’u gördüm. O da dua etti. 6. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar oldu ve kapı açıldı. Hazret-i Musa’yı gördüm. Merhaba diyerek dua etti. 7. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti ve kapı açıldı. Arkasını Beyt-ül-Mamur’a dayamış Hazret-i İbrahim’i gördüm. O da dua etti. Beyt-ül-Mamur’u gördüm. Sonra Cebrail beni Sidret-ül-Münteha’ya götürdü. Allah, günde elli vakit namazı farz kıldı. Musa’nın yanına gelip anlattım. (Rabbinden azaltmasını iste! Ümmetin buna güç yetiremez. Tecrübem var.) dedi. Birkaç defa Rabbimle görüşmeye devam ettim. Nihayet Rabbim, (Beş vakit namazı farz kıldım. Her vakit için on sevab vardır. Böylece elli vakit namaz olur) buyurdu. (Müslim)

Sual: Mirac gecesini nasıl değerlendirmelidir?
CEVAP
Mirac gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirmeli. İki hadis-i şerif meali:
(Mirac gecesinde iyi amel eden için yüz yıllık mükâfat vardır.) [İ.Gazali]

(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ.Gazali]

Cuma günü tek olarak oruç tutmak, bazı âlimlere göre mekruhtur. Cumartesi günü oruç tutmak ise bütün âlimlere göre mekruh olduğu için, bu mübarek gün cumaya rastladığı zaman, orucu perşembe veya cumartesi ile birlikte tutmak iyi olur. Cumartesi gününe rastlarsa, Cuma ile cumartesi veya cumartesi ile Pazar günü beraber tutmak gerekir.

Bu gece kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı kerim okumalı, dua, tevbe etmeli, sadaka vermeli, müslümanları sevindirmeli, bunların sevaplarını ölülere de göndermelidir!

Her zaman doğru iman sahibi olmaya, farzları yapıp haramlardan kaçmaya, tevbe edip farz borçlarını ödemeye çalışmalıdır! Bütün bunları yapmak ise ilimle olur. İlmihal bilgileri en kıymetli ilimdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Geceleyin bir müddet ilim ile meşgul olmak, bütün gece sabaha kadar ibadet etmekten daha kıymetlidir.) [Ebu Nuaym]

Mirac aklın bittiği, imanın başladığı yerdir.

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir iş, ne kadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur. Peygamber efendimiz, (En çok sıkıntıyı ben çektim) buyuruyor. O halde, hak olan dini de, kıyamete kadar sürecektir.

Âdem aleyhisselam, kupkuru bir dünyaya geldi, yüzyıllarca sıkıntı çekti. Sonra Peygamber efendimizin yüzü suyu hürmetine dua etti. (Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ) duasını devamlı okurdu. Sonra, iki evladından biri kâfir oldu ve Müslüman olanını öldürdü. Bir baba için ne zordur!

Nuh aleyhisselam 950 yıl uğraştı, inanmadılar, çok eziyet ettiler. Döverlerdi, her seferinde öldü diye bırakırlardı. Cebrail aleyhisselam gelir, yaralarını sarardı, tekrar tebliğe başlardı. Sonra Allahü teâlâ Ona gemi yap emrini verdi.

İbrahim aleyhisselamı Allahü tealanın haliliyken ateşe attılar, oğlunu kesme emri verildi.

Musa aleyhisselam da çok çekti, doğduğu sene Firavun bütün erkek çocukları öldürdü. Yıllarca çobanlık yaptı. Dönerlerken, hanımı hamile, zifiri karanlık, çaresiz... Bir ışık gördü, ışığa gitti. Orada Allahü teâlâ Onunla konuştu. Bu mirac değildi, mirac yalnız Peygamber efendimize verildi.

Eyyüb aleyhisselamın kurtlanmadık yeri kalmamıştı. Eyyüb aleyhisselamın, yaralarının kurtlandığını büyük âlim Alâaddin-i Attar hazretleri de bildirmektedir. (S. Ebediyye)

Yakup aleyhisselam ağlamaktan gözlerini kaybetti.

Yusuf aleyhisselam; kuyuya, zindana atıldı.

Zekeriya aleyhisselam, ağacın içinde ağaçla birlikte testereyle kesildi.

İsa aleyhisselam, birkaç kişiyi ikna etmek için neler çekti. Öldürmeye çalıştılar.

Bunların hepsi peygamberdi. Neden bu kadar sıkıntı çektiler? Lâ ilâhe illallah dedikleri için...

Peygamber efendimiz, (Benim çektiğimi, hiçbir Peygamber çekmedi) buyuruyor.

Hazret-i Ebu Bekir de, neler çekti, kaç kere dövdüler! Herkesten önce iman etti, malını ve canını feda etti. Herkesin yaptığı bütün ibadetlerin sevabları, katlanarak Hazret-i Ebu Bekir’e, sonra da bir daha katlanarak, Peygamber efendimize verilmektedir. Hem kâinat, Onun hatırına yaratılmış, hem de, herkesin sevabları da, Ona verilmektedir.

Hazret-i Ömer, namaz kılarken, Hazret-i Osman, Kur’an-ı kerim okurken şehit edildi.

Hazret-i Ali’nin çektikleri, hele Hazret-i Hüseyin’in başına gelenler...

Neticede, Peygamber efendimizin vârisleri de, çok çektiler. Ne için? La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah dedikleri için. Dolayısıyla iman, inanmak çok zor, inandırmak daha zordur. İman, Allahü teâlânın, kullarına ihsan ettiği, özel nimetidir. İmanı olanlar, sevinçten oynasa, yeridir...

Allahü teâlâ, dünyayı verdiğine ahireti vermez. Hadis-i kudside, (İki korkuyu bir kalbde cem etmem) buyruluyor. Dünyada Allahü teâlâdan korkanlar ahirette korkmasın, dünyada korkmayanlar ahirette çok korksun.

Peygamber efendimiz, Ümmihani’ye Mirac’ı söyleyince, (Aman kimseye anlatma, kimse inanmaz ve inananlar da vazgeçer) dedi. Peygamber efendimiz de, (Anlatmam lazım, inanmayacak olan sonra da vazgeçer, çürük taşlar üzerine bina olmaz, ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları kalsın) buyurdu. Akıl durdu, zaman durdu, her şey durdu, iman başladı. Peygamber efendimizin hiç yalan söylemediğini müşrikler de biliyordu. (Cenneti, Cehennemi gidip gören mi var) diyenler oluyor. Evet, var. Kim var? Hayatında hiç yalan söylememiş olan Muhammed aleyhisselam var.

Her mübarek gece, kıymetlidir; fakat Mirac gecesinin ayrı bir hususiyeti vardır. Izdırap ve sevincin bir arada yaşandığı gecedir. Peygamber efendimiz, bir ay Taif’te, İslamiyet’i anlattı, hiç kimse inanmadı, alay ettiler, çocuklara taşlattılar.

Üzüntülü bir şekilde dönerken, bir bağ kenarında oturup biraz istirahat etti. Addas adındaki, bağın bekçisi, üzüm getirdi. Peygamber efendimiz, Bismillahirrahmanirrahim deyince, Addas şaşırdı, bu sözü buralarda hiç duymadım dedi. Peygamber efendimiz, sen nerelisin diye sorunca Nineveliyim dedi. Kardeşim Yunus’un ülkesindensin, o da benim gibi peygamberdi buyurdu. Addas, Yunus’u buralarda kimse bilmez, bu güzel yüzün, bu güzel sözlerin sahibi asla yalancı olamaz dedi ve iman etti, ben de sizinle gelmek istiyorum dedi. Peygamber efendimiz, şimdi sen burada kal, yakında ismimi her yerde işitirsin, o zaman bana gel buyurdu. Bir ay kimse inanmadı, yolda dönerken bir kişi iman etti.

Gece amcasının kızının evine geldi, (Aç, amcan oğlu Muhammed’im) buyurunca Ümmühani, (Haber verseydiniz yiyecek bir şeyler hazırlardım, yedirecek bir şeyim yok) dedi. Peygamber efendimiz, (Yiyecek içecek gözümde yok, Rabbime ibadet edecek bir yer bana yeter) buyurdu.

Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselama, (Habibim bu halde gene bana yalvarıyor, çok üzüldü, onu ben teselli edeceğim, git Habibimi bana getir) buyurdu. Önce, Mescid-i Aksa’ya geldi, bütün peygamberlere imam oldu. Sonra göklere çıktı. Allahü teâlâyı bilinemeyen, anlaşılamayan şekilde gördü, (Ya Rabbi, ümmetim için de bunu isterim) dedi. İşte, beş vakit namaz, bize Mirac olarak verildi.

Mirac’da ne hikmetler vardır! Namaz kılmayan, Mirac’dan mahrumdur. 1400 yıldır devam eden, başka bir olay yoktur. İşte Mirac, 1400 yıldır devam ediyor. Mirac, aklın bittiği, imanın başladığı yerdir. Mirac namazdır. Allahü teâlâ, namaz gibi bir nimeti insanlara ihsan etti. Namaz, Allah sevgisini arttırır, duanın kabulüne de sebeptir. Namaz varsa, hayat vardır. Namaz yoksa insan bir işe yaramaz. Namazdan mahrum olan, her şeyden mahrumdur.

Gözsüz görmek
Sual: Peygamber efendimiz Miraca çıkınca, Allahü teâlâyı gözsüz gördüğü, dil yani ses olmadan konuştuğu, kulaksız işittiği bildiriliyor. Gözsüz görmek, dil olmadan konuşmak ve kulaksız işitmek nasıl mümkün oluyor?
CEVAP
Allahü teâlâ için imkânsız diye bir şey yoktur. Ana babasız çocuk olmaz, ama Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamı ana babasız yarattı. İsa aleyhisselamı babasız yarattı. Nasıl yarattı diye sorulmaz. Her şeye kadir olan Allahü teâlâ için, böyle sual sormak uygun olmaz. Peygamber efendimizin miracı mübarek bedeniyle ve o şekilde oldu.

Hepimizin bildiği, başımıza da gelen kendi hâlimizden örnek verelim. Mesela insan, rüya görür. Rüyasında gözü kapalı olduğu halde, çok şeyler görür, dili hareket etmediği halde rüyasında insanlarla konuşur. Yatakta yattığı halde bir yerlere gider gelir. Yanında yatan kimse, bir şey duymadığı halde o rüyada söylenilenleri duyar. Demek ki, gözsüz görülüyor, kulaksız işitiliyor, dilsiz konuşuluyor, ayaksız yürünüyor. Bu örnek size yetebilir.

Ezel ve ebed
Sual: Peygamber efendimiz, Miraca gidince, Cennet ve Cehennemdekileri gördü. Hâlbuki daha kıyamet kopmadı. Bunları nasıl gördü?
CEVAP
Bu konuda İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah, Mirac gecesinde zaman ve mekân dairesinden çıktı. Ezel ile ebedi, “bir an” olarak buldu. Başlangıcı ve sonu bir noktada birleşmiş gördü. Cennete gidecekleri Cennette gördü. (1/283)

Mirac gecesi, kandili
Sual: Mirac ne demektir, ne zaman olmuştur, bu gecenin önemi nedir?
Cevap: Mirac kandili, Receb ayının 27. gecesidir. Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Resulullah efendimiz hicretten bir yıl önce, 52 yaşında, Zeyd bin Hârise'yi yanına alarak Taif'e gitti, onlara bir ay nasihat eyledi. Hiç kimse iman etmediği gibi alay ve işkence ettiler. Üzüntülü ve yorgun olarak geri dönerken, yaralandılar. Mekke’ye döndüler. Her taraf düşman idi, gidecek bir yer yoktu. Birkaç ay Mekke’de çok sıkıntılı geçti. Bir gece ki Receb ayının 27. gecesi amcası Ebû Tâlib'in kızı Ümm-i Hânî'nin evine gitti. Resulullah efendimizi içeri alıp bir hasır, leğen, ibrik verdi. Resulullah efendimiz o gün çok incinmişti, abdest alıp, Rabbine yalvarmaya, af dilemeye, kulların imana gelmesi saadete kavuşmaları için duaya başladı. Çok yorgun, aç, üzüntülü olduğu için hasır üzerine uzanıp uyuyuverdi. O anda, Allahü teâlâ, Cebrail aleyhisselama;
“Sevgili Peygamberimi çok üzdüm. Mübarek bedenini, nazik kalbini çok incittim. Bu hâlde, yine bana yalvarıyor. Benden başka, hiçbir şey düşünmüyor. Git! Habibimi getir! Cennetimi, Cehennemimi göster. Ona ve Onu sevenlere hazırladığım nimetleri görsün. Ona inanmayanlara, sözleri, yazıları ve hareketleri ile Onu incitenlere hazırladığım azapları görsün. Onu ben teselli edeceğim” buyurdu.

Cebrail aleyhisselam, bir anda Resulullah efendimizin yanına geldi. Beraberce Kâbe yanına gittiler. Sonra Cennetten gelen Burak adındaki beyaz hayvana binip, bir anda Kudüs'te, Mescid-i Aksaya geldiler, namaz kıldılar. Namazdan sonra, mescitten çıkıp bilinmeyen bir mirac ile, bir anda, yedi kat gökleri geçtiler. Her gökte bir büyük Peygamberi gördü. Resulullah efendimiz, Cenneti, Cehennemi görüp, Refref adındaki bir Cennet yaygısı üstünde, Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaştı. Mekânsız, zamansız olarak Allahü teâlâyı gördü. Mirac gecesinde, beş vakit namaz emir olundu. Miracdan önce, yalnız sabah ve ikindi namazı vardı. Tefsîr-i Hüseynîde ve Bahr kitabında deniyor ki:
“Resûlullah efendimizin Mekke’den Beytül-mukaddese götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise, sapık olur.”

Mirac, ruh ve beden iledir
Sual: Peygamber efendimizin miracını, sadece ruhen veya rüyada oldu diyenler oluyor. Böylelerine nasıl cevap vermelidir?
Cevap: Resulullah efendimizin fiili mucizeleri çoktur. Bu mucizelerden birisi de, Mirac mucizesidir. Mirac, hem ruh, hem de beden ile olmuştur. İsrâ sûresinin ilk âyet-i kerimesinde mealen;
(Kulumu gece Mescid-i haramdan Mescid-i Aksâya götürdüm) buyurulmaktadır. Kul, insana denir. Ruha veya insanın bir hâline kul denmez.

Filistin, Arabistan’a, başka memleketlerden daha yakın olduğu için, (En yakın yer) buyuruldu. Mescid-i Aksâ o zaman yeryüzünde bulunan mescitler arasında, Mekke’ye en uzak olanı idi. Bunun için, (En uzak mescid) buyuruldu. En yakın yerde en uzak mescid niçin bulunamazmış ki?

Namaz, önceden Mescid-i Aksâya karşı kılınırdı. Kudüs’te mescid olmasaydı, oraya karşı namaz kılmak emrolunur mu ve Resulullah efendimiz, Kudüs’te Mescid-i Aksâ’da namaz kıldım der mi idi? Miraca inanmayanlar, Resûlullah efendimizin bedeni ile Kudüs’e ve göklere götürüldüğünü kavrayamadığı için inanamıyorlar. Eğer Mirac, rüyada olsaydı, müşrikler, buna bir şey demezlerdi. Resulullah efendimiz; (Beden ile gittim) buyurduğu için inanmadılar. Medâric-ün-nübüvve kitabında deniyor ki:
“Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselama olan ihsanlarından biri de, Onu Miraca çıkarmasıdır. Resulullahın Mekke’den Mescid-i Aksâya götürüldüğü, Kur’ân-ı kerimde açıkça bildiriliyor. Buna inanmayan kâfir olur. Mescid-i Aksâ’dan göğe çıkarıldığını meşhur hadisler haber veriyor. Buna inanmayan, bidat ehli olur. Miracın uyanık iken ve ceset ile olduğunu, Eshâb-ı kiramın, tabiinin, hadis âlimlerinin, fıkıh âlimlerinin ve kelâm âlimlerinin çoğunluğu haber vermişlerdir. Müşrikler, miraca inanmadıkları ve imtihan ederek Mescid-i Aksâdan bilgi istedikleri için, İsrâ sûresinde, Mescid-i Aksâya kadar götürüldüğü açıkça bildirildi. Bu sûrede mealen;
(Âyetlerimi göstermek için götürdüm) buyurulması, göklere çıkarıldığını gösteriyor. Bu sûrenin 60. âyetinde mealen;
(Sana gösterdiğimiz rüyayı insanlara fitne yaptık) buyurulmaktadır.

Tefsir âlimlerinin çoğu, buradaki rüya kelimesinin uyanıkken gece görmek için kullanıldığını bildirmişlerdir. Mirac hadîs-i şerifi, Buhârî ve Müslimde uzun yazılıdır.”

Mirac, akıl değil, iman işidir
Sual: Mirac hadisesini aklımız almıyor diyenlere, ne demeli, nasıl cevap vermelidir?
Cevap: Peygamberlik makamı aklın ve düşüncenin dışındadır, üstündedir. Aklın eremeyeceği, anlayamayacağı çok şeyler vardır ki, bunlar Peygamberlik makamında anlaşılır. Her şey akıl ile anlaşılabilseydi, Peygamberler gönderilmezdi. Mucize ve keramet de, akıl ile anlaşılamaz, izah edilemez. Bunların hepsi, Allahü teâlânın sonsuz kudreti ile olmaktadır. Mirac da, âdet olan işlerin aksinedir. Mucizelerin hepsi de böyledir. Bu sebeple imanı olanların, Mirac mucizesine inanması lazımdır. Hazret-i Ebu Bekir, Allahü teâlânın sonsuz kudretini ve Peygamber efendimizin de, Onun Peygamberi olduğunu iyi anladığı için, Miracı, herkes inkâr ederken veya tereddüt geçirirken o, hemen ve tereddüt etmeden tasdik etti ve Sıddîklık makamına yükseldi. Çünkü Miracı kabul etmek, inanmak, aklın bittiği ve imanın başladığı yerdir.

Resulullah efendimiz, Mekke-i mükerremeden Sidre-tül-müntehâya kadar, Cebrail aleyhisselam ile birlikte gitti ve Sidrede şaşılacak çok şeyler gördü. Cennetteki nimetleri, Cehennemdeki azapları gördü. Hadîs-i şerifte;
(Mirac gecesi göğe götürülürken insanlar gördüm. Ateşten makaslarla dudaklarını kesiyorlar. Bunların kim olduklarını Cebraile sordum. Ümmetinin hatiplerinden, vaizlerinden, kendilerinin yapmadıklarını yapınız diyenlerdir dedi) buyuruldu.

Resulullah efendimiz, cenâb-ı Hakkın cemalini görmek arzusundan ve zevkinden, Cennetteki nimetlerin hiçbirine bakmadı. Sidreden ileriye, yalnız olarak, nurlar arasında ilerledi. Zamansız ve mekânsız olarak, ahirette Allahü teâlânın görüleceği gibi, anlaşılamayan ve anlatılamayan bir hâlde, Allahü teâlâyı gördü.

Peygamber efendimize mirac gecesi, Cennette nasip olan rü’yet şerefi dünyaya indikten sonra, dünyanın hâline uygun olarak, kendisine yalnız namazda müyesser olmuştur. Peygamber efendimiz;
(Namazda, kul ile Allahü teâlâ arasındaki perdeler kalkar) buyurmuştur.

Bütün bu haberlerin bir kısmı âyet-i kerimelerle, bir kısmı da hadîs-i şeriflerle haber verilmiştir. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği bu haberleri kabul etmeyen, Ehl-i sünnetten ayrılmış olur. Âyet-i kerimeye veya hadîs-i şeriflere inanmayan ise, kâfir olur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...