Türkiye'nin İngilizce problemine çarpıcı tespit: Anlıyorum, konuşamıyorum ‘yalancı dil seviyesi’dir

Düzenleyen:
Türkiye'nin İngilizce problemine çarpıcı tespit: Anlıyorum, konuşamıyorum ‘yalancı dil seviyesi’dir

EĞİTİM Haberleri

Eğitimci Salih Uyan: İngilizce hadisesinde karmaşa yaşıyoruz. Türkiye’de insanlar ne kadar İngilizce konuşabildiklerini bilmiyor. Bir kesim ise kendini kandırıyor.

Mahmut Özay

Türkiye’de yabancı dilin önemi ve bu alanda yaşanan sorunlar sürekli gündemde... Önümüzdeki yıl pilot okullarla dil problemini çözmeye çalışan MEB bu konuda yoğun mesai harcıyor. Biz de Eğitimci-Yazar Salih Uyan’la bir araya geldik ve ülkemizin yabancı dil öğretimiyle imtihanını, sorunlarını ve çözüm yolarını konuştuk. İşte Uyan’ın sorularımıza verdiği cevaplar:
l Türkiye’de insanların, ne kadar İngilizce konuşabildiklerini biliyorlar mı? Veya insanların İngilizce seviyeleriyle ilgili bir fikirleri var mı?
Türkiye’de yaşayan birçok kişinin fikri vardır ama Türkiye’de yabancı dil seviyelerini ifade etmek için bu topraklarda yetişmiş ilginç cümleler kullanılır. Bu cümlelerin birçoğu bir seviye belirtmez ama en azından dille olan ilişkimizin seviyesini net bir şekilde ortaya koyar. Mesela “Anlıyorum ama konuşamıyorum” ya da “Liseden temelim var ama dil nankör işte” gibi aslında diğer dünya ülkelerinde duymaya alışık olmadığımız tanımlamalarımız var. Aslında bu söylenenler yabancı dil seviyesi değil, “yalancı dil seviyesi”. Yani bir bakıma kendimizi kandırıyoruz. Zaten sadece Türkçede “İngilizce biliyor musun?” gibi bir ifade vardır. Diğer bütün dillerde bu soru, “İngilizce konuşuyor musun?” diye sorulur. Çünkü dil zaten konuşmaktır. Konuşmak için de dinlemek gerekir. Dinlerken bardak dolar. Bardak dolduğunda ve damlalar taşmaya başladığında konuşma da başlar.
l Türkiye’de yıllarca okullarda İngilizce dersi gördüğümüz halde konuşamıyoruz. O kadar saatte bardak dolmuyor mu?
 Aslında bıraksak dolacak ama öğrencilerin kafalarını karıştırarak sistemi kilitliyoruz. Gramer sayesinde tabi. Bakın, konuşma süreçleriyle ilgili bilimsel bir gerçek var. Zihin aynı anda hem manaya hem yapıya odaklanamaz. Bu yüzden tabii bir iletişimde, kişi manaya odaklanır, dilin yapısı ve gramer kuralları bilinçaltından gelir. Aksi hâlde insan zaten konuşamaz. Gramer kurallarının bilinçaltından gelmesi için de öğrenirken de bilinçaltına gönderilmesi gerekir. Tıpkı bir bebeğin ana dilini öğrenmesi gibi… Özet olarak gramer şişmanladıkça, konuşma zayıflar.
ana diliniz zayıf olmamalı
l Hâlbuki Türkiye genelinde İngilizce ders ortalamalarına baksak muhtemelen gayet iyi bir sonuç görürüz, öyle değil mi?
 Kesinlikle. Zaten garip olan şu. İngilizce bütün zamanları içeren bir sınavdan 100 alan öğrenci, Simple Present Tense ile bir cümle kuramıyor. Yapılan sınavlarla ilgili çok ciddi bir problem daha var. Öğretmenler çoktan seçmeli testlerin üç şıkkına gramatik hata bulunan kelimeler veya cümleler, bir şıkka da doğru cevabı yerleştiriyorlar. Ve farkında olmadan öğrencilere büyük zarar veriyorlar. Herhangi bir alıştırmada şıklara yerleştirilen cevapların sadece anlam olarak yanlış olması gerekir. Yani dil eğitiminde üç yanlış bir doğruyu götürmüyor. Bir yanlış onlarca doğruyu götürebiliyor.
l Peki, ana dildeki yetkinliklerimiz İngilizce öğrenmemizi etkiler mi?
 Ana dil her zaman yabancı dili kıskanır. Ve kendisinden daha iyi olmasına asla izin vermez. Yani bir insan ana dilini ne kadar geliştirirse, İngilizceyi de o kadar iyi öğrenecek demektir. Eğer Türkçeye hâkimiyetiniz yüz üzerinden 80 ise, yabancı dile hâkimiyetiniz en fazla 70 olur. Bu yüzden yabancı dil öğrenmek isteyenler anadillerini de geliştirmek zorundadır. Eğer ana diliniz zayıfsa, yabancı diliniz zafiyet geçirir.
l “Dil yerinde öğrenilir” görüşü sizce doğru mu? Ne söylemek istersiniz?
Astronomi öğrenmek için uzaya gitmek gerekiyorsa, İngilizce öğrenmek için de İngiltere’ye gitmek şart diyebiliriz. Dil öğrenmek için yurtçdışına gitmek faydalıdır tabii. Ama malı davarı satıp İngiltere’ye gitmenin de bir âlemi yok tabii. Çünkü yurt dışına parasız gidenler genelde benzincide, pizzacıda falan çalışıyor. Bu tür işlerde umumiyetle göçmenler çalışır ve göçmenlerin İngilizcesi bozuktur. Siz de eğer parasız gittiyseniz mecburen bu tür bir yerde çalışırsınız ve düşüp kalktığınız insanlar ya Hindistanlı ya Pakistanlı olur. Türkiye’ye döndüğünüzde de bozuk bir aksanınız olur. Evde bilgisayar başında çalışsanız en azından telaffuzunuz bozulmaz.
dil, kültürü yansıtır
l “Dil kültürüyle birlikte öğrenilir” denilir. Buna katılıyor musunuz? 
Her dil, konuşulduğu toplumun kültürünü yansıtır ister istemez. Mesela Türkiye’de başına bir iş gelen kadın camı açıp “Komşular, yetişin!” diye bağırır. Ama bir İngilizce camı açıp ya, “Polis” diye bağırır, ya da “İmdat” der. Çünkü komşuluk Türkiye’de olduğu kadar gelişmemiştir. 
l Bu durumda İngilizce öğrenirken İngiliz kültürünü de öğrenmek gerekir diye anlıyorum. Doğru mu?
Doğru ama İngilizce öğrenmek için sabah kızarmış ekmeğe marmelat sürmeniz, corn flakes yemeniz falan gerekmez. Menemenden vazgeçmeden İngilizce öğrenebiliriz yani. Ama elbette dil öğrenen bir kişi kültürel farklılıkları öğrenmek zorundadır. Zaten dil öğrenmek, yeni bir kültüre zihninizde kapı açmak demektir. Eğer oranın günlük yaşamını, deyimlerini, atasözlerin bilmiyorsanız bir noktada takılıp kalırsınız. Bir İngiliz yorulduğunda bacaklarına kara sular inmez çünkü... 
l Etrafta “3-5 ayda garantili İngilizce öğrenilir” afişleri için ne söylemek istersiniz. Böyle bir şey mümkün mü? 
Eğer “5 günde fit bir vücuda sahip olacaksınız” diyen bir insana inanırsak buna da inanabiliriz. Çünkü hiçbir farkı olduğunu düşünmüyorum dil öğrenme sürecinde.

"DEVAMLILIK İŞİN ÖZÜDÜR"

Öncelikle karar vermek lazım. Ardından güçlü bir öğrenme sebebi bulunmalı. Ama “Bu devirde İngilizce şart be abi” gibi cümlelerden bahsetmiyorum. İnsanın kendisine özel ve motivasyon oluşturmaya yeterli bir sebep olmalı. Bir de dil öğrenme sürecini zevkli bir hobiye dönüştürmek gerekiyor. İngilizce öğrenmeyi bir araç hâline getirdiğimiz zaman birçok problem çözülecektir. Son olarak da artık düşünmeyi bırakıp adım atmak gerekir. Mesela bu yazıyı okuyan kişiler bugün karar verse ve “Bundan sonra her gün 20 dakika İngilizce bir video seyredeceğim ve 5 sayfa İngilizce hikâye okuyacağım,” dese ve seviyesine uygun olarak bu programa üç ay devam etse konuşmaya başlar. Bu, ilmî bir gerçektir. Devamlılık işin özüdür. Bir hafta gaza gelip saatlerce çalışıp, öbür hafta bırakırsanız hiçbir işe yaramaz. 

 

 

Düzenleyen:  - EĞİTİM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...