Psikolojik harekât

A -
A +
Türkiye tarihî günlerden geçiyor.
Cumhurbaşkanın nisan ayında "Bir gece ansızın gelebiliriz" diye işaretini verdiği operasyon için güneşin batması beklenmedi.
Bir ikindi vakti düğmeye basıldı.
Zaten bir yıldır sınıra muazzam yığınak yapılmıştı. Asker hazırdı.
Harekâtın neden gerekli olduğu konusunda kamuoyu tatmin edildi.
Terör yandaşları ve kör ideolojiye teslim olmuş bazı gruplar, algı operasyonlarıyla kafalarda cephe açmaya kalkıştı, ama yemedi.
Medya desteği, olağanüstü hâllerde çok önemli.
Kobani olaylarında, terör saldırılarında, Sur'da, Cizre'de haklı iken 'içeridekiler'in oyunu neticesinde haksız duruma düşürülen Türkiye, çok ders aldı.
FETÖ'cülerin en mahrem alanlarda cirit attığı, HDP'lilerin teröristlere silah taşıdığı, medyanın PKK'lıları sivil diye yutturmaya kalktığı bir ülke yok artık.
Kirli ittifak bozuldu. Birlik ruhu kaçınılmaz oldu. Psikolojik harekât tamam.
"Zeytin Dalı" bu topraklarda bu millete yüklenmiş tarihî bir görev, ebediyete kadar sürecek bir misyonun adıdır.
 
 
Didişme Bakanlığı!
 
BBC'nin aktardığına göre İngiltere'de "Yalnızlık Bakanlığı" kuruluyormuş.
Çünkü ülkede yalnız yaşayanların sayısı 9 milyonu bulmuş.
Birleşik Krallık'ta en son AB'den ayrılma kararının ardından Brexit Bakanlığı ihdas edilmişti.
Öyle ya, ortada önemsenecek 'mesele' varsa ona bir 'bakan' gerek.
İran, muhabereyi önemsemiş "istihbarat bakanlığı" kurmuş mesela.
Danimarka "vergi bakanlığı" oluşturmuş.
Yoldan çıkan Yunanlar "yolsuzlukla mücadeleden sorumlu bakan" atamış.
İsveç'te eğitim bakanlığından ayrı olarak "yetişkin eğitimi bakanlığı" teşkil edilmiş.
Japonya, deflasyonu çözmekten sorumlu bakanlık bulunduruyormuş.
Azerbaycan'ın hiç olağanüstü hâlini görmedik ama gardaşlar "olağanüstü hâller bakanı" seçiyormuş.
Fransa'da "dijitalden sorumlu bakan", Kırgızistan'da "devlet mal varlığı bakanı", Yeni Zelanda'da "iklim değişikliği bakanı" varmış.
Türkiye'de öneme binaen kurulmuş, böyle eksantrik bir bakanlık yok. İhtiyaç var mı? Var tabii.
Bizde hükûmetinden muhalefetine, işçisinden çiftçisine, kadınından yaşlısına herkes mağdur. Onun için ülkeye 'mağdurlar bakanlığı' şart.
Muhalefet ha bire yalan pompalıyor, 'yalanlarla mücadele bakanlığı' da şart.
Sürekli kendi içimizde savaş veriyoruz. 'Didişme Bakanlığı' bile şart!
 
 
Hani fikri takip?
 
Meral Akşener, Tokat ve Konya kırsalında AK Parti'nin silahlı kampı bulunduğunu iddia etti.
Sözcü gazetesi manşet yaptı. Savcılık soruşturma başlattı. Akşener adliyeye gidip ifade verdi.
"Kamuda çalışan biri bana fotoğraf getirdi. Ama bırakmadan geri götürdü. Bu konuda somut bilgiye sahip değilim" dedi.
İddiayı manşet yapanlar, Akşener'in açıklamalarını görmedi; ifade tutanağı ellerinde olduğu hâlde görmezden geldi.
Oysa fikri takip, gazeteciliğin en önemli unsuru. Demek ki refiklerimiz hakikatin peşinde değil.
Akşener'e gelince...
Tartışmaların alevlenmesi üzerine fotoğrafları kaynağından isteyip kamuoyu ile paylaşabilirdi.
Buna engel mi vardı? Hayır. Demek ki fotoğraf arkasında durulacak bir şey değildi.
Türkiye'de siyaset tarzı bu. Nasreddin Hoca fıkrası gibi. At ortaya, tak oltaya, ya tutarsa ya çıkarsa...
 
 
YÖK ESKİ BAŞKANINDAN CEVAP VAR
            8 bin mağdur ÖYP'li
 
Geçtiğimiz hafta FETÖ'nün sulandırdığı projeleri anlatırken Öğretim Üyesi Yetiştirme Programından (ÖYP) bahsetmiştim.
Akademisyenlerden çok sayıda mail, mesaj ve telefon aldım.
Projenin hamiliğini yapan YÖK Eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan da yazımıza itiraz edenlerden biriydi. Bütün akademisyenler adına cevabı o verdi:
"Bu insanların FETÖ ile ilgisi yok. Üç sınav sonucunda seçiliyorlar. Aralarındaki (başarılı oldukları için) ÖYP'li olmuş FETÖ'cüler temizlendi. 8000 arkadaş çok zor durumda. Kazanılmış hakları sebep gösterilmeden ellerinden alındı. Siz de FETÖ'den bahsedince durumları daha da kritik bir hâle geldi. Bu program ülkemizin öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak için ideal. Program 2000'li yılların başında oluşturuldu. Ben 2010 yılında atıl duruma düşen programı tekrar çalışır hâle getirdim.
Anadolu üniversitelerinden başarılı öğrencilere akademiye girme şansı veriliyor. Bu program olmazsa Anadolu'dan mezun hiçbir çalışkan öğrenci iyi üniversitelere akademisyen olarak alınmaz. Kendi istedikleri öğrencileri kadroya alamayan hocalarımız, maalesef programa karşı ve neredeyse bitireceklerdi. Bu kadar öğretim üyesine ihtiyaç varken ve en başarılı olanlar aday olarak seçilmişken neden ÖYP'ye karşı çıkılıyor anlamadım.
Yurt dışında yüksek lisans ve doktora yapanlara kadro verilmiyor bahanesi ile karşı çıkılıyor. Yurt dışında yeni bir akademisyene kaç para verildiğini bilmeyen tipler bu argümanı kullanıyor. Özlük hakları nedeniyle ülkemizde en iyileri akademiye çekmek mümkün değil. Biz bunu kadro vererek sağlamaya çalıştık. Kadro verdiğiniz insanlardan bunu almak en büyük hukuksuzluktur ve adaletsizliktir. Bunu yapmamalıyız. Şimdi sadece bu öğrenciler değil bütün akademi ciddi bir yara almıştır. Telafisi de kolay olmayacaktır. Çünkü bu genç akademisyen adayları çok sevdikleri devletlerine olan güveni kaybetmişlerdir."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.