Tahminler, temenniler ve gerçekler...

A -
A +
30 Mart seçimlerinin ortaya koyduğu kesin neticelerden biri de şudur: İlk defa halkın oylarıyla yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde, AK Parti'nin göstereceği adayın, kazanmaya en yakın olması... Buna aslında "KESİN" ifadesini eklemek de yanlış olmaz. Böyle bir realiteye rağmen, siyasetin doğası gereği, Cumhurbaşkanlığı yarışında geri kalması kesin görünen muhalefet cephesinin, peşinen durumu kabullenip havlu atması beklenemez elbette!.. Ancak muhalefetin söylem ve stratejisinin de, her şeye rağmen daha makul ve mantıklı olması beklenir. Bu noktadan baktığımızda, tersi bir durum görünüyor. CHP'nin ütopik bir ittifak arayışı, MHP'nin ise eşyanın tabiatına aykırı biçimde kategorik olarak Erdoğan'ın adaylığına karşı çıkması... Oysa yakın geçmişten doğru dersler çıkarılmış olsa, bu yanlışlardan yahut kaybetmeyi kaçınılmaz kılacak yaklaşımlardan, pekâlâ uzak durulabilirdi.
2001 yılında, "O ARTIK MUHTAR BİLE OLAMAZ..." diye siyaseten denklem dışı görülen Tayyip Erdoğan'ın, tam on bir yıldır kesintisiz başbakanlık yaptığını görmezden gelerek, "Herkes olabilir, bir tek o olamaz..." gibi, mantık sınırlarını zorlayan bir tavır ortaya koymak, (Eğer Bahçeli'den başka kimsenin bilmediği fevkalade bir durum yoksa) nasıl izah edilebilir? Diğer taraftan adaylara dair yapılan spekülasyonlar da, geçmişten bugüne pek bir şeyin değişmediğini gösteriyor. Bir vakitler Köşk seçimleri söz konusu olduğunda, hemen dillendirilen isimler vardı. Mesela gazeteci Metin Toker... İsmet İnönü'nün damadı olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan Toker'in ismi, acaba hangi maksatlarla bu şekilde reklam edilirdi? Ki, hiçbir zaman resmî olarak adaylığı dahi söz konusu olmamıştır... Bunun gibi bırakın seçilmesini, aday olması dahi kesinkes mümkün olmayan kimi isimlerin dolaşıma sokulmasıyla, ne gibi bir sonuç alınmak istendiği hâlâ meçhuldür.
Şimdi de aynı durum tekerrür ediyor. Sami Selçuk, Haşim Kılıç (Herhalde yargılanma durumu olmasaydı, 2007'de olduğu gibi Mehmet Haberal'ın ismi en önce tedavüle sokulacaktı...) ve başka birtakım alakasız kişilere (Mesela Ümit Boyner...) dair dedikodular, gerçekten tuhaf üstü tuhaf! Cumhurbaşkanlığı konusunda tahmin ve temennilerin, realiteyi inkâr edecek biçimde köpürtülmesi hiçbir şekilde rasyonel değildir. Bu bir. İkincisi, özellikle Başbakan Erdoğan'ın kimi beyanlarından yola çıkarak, adaylık konusunda sürecin tamamlandığı gibi bir hükme varmak da yanlış. Zira Erdoğan ve partisi, en güçlü pozisyona sahip olmakla birlikte, bu süreci çok daha dikkatli yönetmeye çalışıyor. Nitekim AK Parti'nin dünkü istişare toplantısı sırasında, Hüseyin Çelik; hem üç dönem kuralı hem de Cumhurbaşkanlığı seçimi için izleyecekleri yolu açıkladı. Buna göre, her iki konu yarın yapılacak genişletilmiş il başkanları toplantısında, akabinde partinin Büyük Kongre Delegeleri ile yapılacak toplantıda ve mayıs ayı başında gerçekleştirilecek 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısında ele alınarak nihai karara varılacak...
Hâsılı ortada bu şekilde yürüyen bir süreç varken, her şey olmuş bitmiş gibi yazıp çizmek, tahmin ve temenniden ibarettir. Sayın Gül'ün beyanı da bunu teyit etmektedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.