10 Ağustos sonrası Türkiye...

A -
A +

10 Ağustos'ta seçim sandıklarından nasıl bir sonuç çıkacağı, aşağı yukarı belli olmuş durumda... Aslında bu, 30 Mart seçimlerinde de ortaya çıkmıştı.
Pazar günü İstanbul Maltepe'de toplanan mahşerî kalabalık, bir süreden beri dillendirilen "YENİ TÜRKİYE" söyleminin, yani 'değişimin' müşahhas bir yansıması idi... Esasen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin muhtemel sonucu hakkında; sadece kamuoyu araştırma şirketlerinin verilerinde değil, halkın zihninde de istikrar kazanmış bir kanaat var. 30 Mart yerel seçimlerinde ortaya çıkan tablo, bu seçimin de kuvvetli bir göstergesi olarak kabul gördü. Buradan hareketle, 10 Ağustos seçimlerinin, âdeta sonucu belli bir yarış mahiyetinde olduğu yorumları yapıldı ki, şahsen bu düşünceye katılanlardan biri de benim. Bu hususu çeşitli vesilelerle TV programlarında ve bu köşede dile getirdim.
Cumhurbaşkanlığı için yarışan adayların propaganda çalışmaları ve bunların vatandaş üzerindeki etkisi, gün be gün ilgili kuruluşlar tarafından ölçülmeye çalışılıyor. Bu, işin teknik yönü... Bir de sandık başına gidecek seçmenin kendi değerlendirmesi ve bu konuda, öteden beri taşıdığı eğilim var. Neticeyi belirleyecek esas faktör de budur. Adayların propaganda süresi içindeki kişisel performansları, bunlara destek veren parti teşkilatlarının işi ne kadar ciddiye aldıkları ve organizasyon becerisi vs. biraz tali derecede kalıyor. Demek istediğimiz şu; (Çankaya Köşküne kimi gönderelim?) sorusunun cevabı, son iki aylık sürecin değil, on iki yıllık geçmişin tamamında yaşanan olayların muhasebesinden çıkmaktadır. Bu noktada hem Ekmeleddin İhsanoğlu'nun, hem Selahattin Demirtaş'ın, seçim yarışında şartların eşitsizliğinden şikâyet etmesi, biraz havada kalmaktadır. Aynı şekilde CHP ve MHP liderlerinin bu konudaki serzenişleri de geçerlilik kazanamamaktadır.
Çünkü, her iki siyasi partinin son on iki yıllık genel siyasi başarısı ve vatandaştan aldığı kredinin toplamı meydandadır. Bu süre zarfında ülke iktidarı için halktan vize alamayan, gelecek konusunda siyasi yenilik ve ülke için farklı vizyonlar geliştiremeyen siyasi kadroların, her yarışta alacağı sonuç tabii olarak düşük kalacaktır. Hem CHP, hem MHP, YENİ TÜRKİYE konusunda bir iddia, bir program ortaya koyabilmiş değil ki!.. Ülkenin kronik meselelerinin çözümü konusunda ümit verici bir plan da  geliştirebilmiş değil. Yeni Türkiye fikrinden ziyade, statükoyu muhafaza konusunda bir gayret içinde görünüyorlar. Oysa ülkede değişim ihtiyacı, uzun zamandan beri kendini güçlü biçimde hissettirmekte. Değişim ve dönüşüm de yeni ve güçlü fikirlerle ve bu fikirlerin kararlı bir şekilde savunulması ile mümkün olabilir. Bu noktada iktidar partisinin, muhalefete nazaran çok daha dinamik ve heyecanlı olduğunu görüyoruz. Açıkçası muhalefet partileri, çıkardıkları ortak adayın arkasına güçlü bir siyasi destek koymayı bile başarabilmiş değil...
Evet, artık 10 Ağustos sonrası Türkiye'yi konuşmamız gerekiyor. Zira Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi, ister istemez siyasi sistem üzerinde, değişim ihtiyacını güçlü biçimde hissettirecektir. Bu değişimin doğru şekilde ve mümkün olduğu kadar uzlaşma içinde gerçekleştirilmesi zaruridir. Aksi halde ülke yönetiminde sıkıntılar ve tıkanmalar baş gösterebilir. Böyle bir duruma meydan verilmemelidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.