"SÜREÇ" şimdi rayına girdi!..

A -
A +
Bugüne kadar yeterince yüksek sesle söylenmeyen, ama söylenmesi gereken şeyler, net biçimde dile getirildi. Bu çok önemli bir dönüm noktasıdır...

6-7 Ekim'de yaşanan vahşetin hâlâ dumanı tüterken, böyle bir yazı başlığı karşısında; (Nasıl Yani?) diye sormanız, çok normaldir. Hele hele bazılarının (bitti, bitiyor...) diye, her gün çene antrenmanı yaptığı bir sırada, bunu sormak normalin de üstünde normaldir! Lakin şunu da unutmayalım: Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Yani işin içinde iş vardır...
Çözüm süreci, daha başladığı andan itibaren saldırı altında idi. Ve bu saldırılar hiç ama hiç kesilmedi. Sürecin anlatılması başka, anlaşılması daha başka zorlukları ihtiva ediyordu. O yüzden söylenmesi gereken her şeyi yekten söylemek mümkün değildi. Zamana ihtiyaç vardı. Zira çözüm sürecinin mahiyetinin, geniş halk kitlelerince anlaşılması bir zaruretti. Bu gerçekleştikçe, halkın desteği de arttı. Dolayısıyla bu meselede siyasi risk alan kişi ve kurumların özgüveni ve kararlılığı arttı. Geçen 20 aylık zaman zarfında bu durumu herkes bariz şekilde müşahede edebildi. Yine bu sayededir ki, sayısız iç ve dış kaynaklı sabotajlara rağmen, çözüm süreci akamete uğratılamadı. Ve nihayetinde, geri dönüşü olmayan bir noktaya gelinebildi. Bu zaruri özeti yaptıktan sonra, sadede gelelim; yani sürecin rayına girme konusuna...
Evet, çözüm süreci asıl şimdi rayına oturmuştur. Çünkü şimdiye kadar, çeşitli sebeplerle yeterince yüksek sesle söylenemeyen çok kritik hususlar, bizzat Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından, hiçbir şüphe ve tereddüde yer bırakmayacak biçimde net olarak dile getirilmiş oldu. Bu noktadan sonra, süreç kesinlikle daha sağlıklı ve giderek daha hızlı biçimde devam edebilecektir. Nihai hedef, barışın tesis edilmesidir. Ancak çözüm süreci, kamu düzeninin alternatifi değildir. Bu birinci husus... İkinci olarak, PKK ve uzantılarının çözüm süreci sonunda, kendisine siyasal bir statü inşa etmek için giriştiği atraksiyonlar vardı. Bunu metazori biçimde ve sürecin işleyişine paralel olarak, fiilen (de facto) gerçekleştirmek için, âdeta kesintisiz bir eylem zinciri içinde idi. (Malum yol kesmeler, aramalar, kimlik kontrolleri, adam kaçırmalar, araç yakmalar ve şantiye yakmalar, hatta sözüm ona vergi salmalar vs. vs...) Bütün bunlar, devlet veya devletimsi bir yapı için arayış ve teşebbüslerdi.
Tabii bunca tehlikeli tahrikler gerçekleştirilirken, aynı zamanda devletin sabrı ve gücü de bir kere daha test edilmeye çalışılıyordu!.. Fakat işin püf noktasını, belki de ıskalıyorlardı. Zira devlet, bütün bu cambazlıkların fena halde farkındaydı ve çözüm süreci konusunda, muhatap konumundaki yapıların samimi ve kararlı olup olmadıklarını, hassasiyetle izliyordu. Sonuç olarak, devlet şu kararlılığı ortaya koymuş oldu: Çözüm süreci, PKK ve uzantıları için katiyen bir siyasal statünün vasıtası değil ve olamaz. Yani bu işin sonunda, öz yönetim, öz savunma gücü vb. entite ve yapılara müsaade edilmeyecek. Ama çözüm sürecinin yol haritası, şimdiye kadarki en somut haliyle muhatapların önüne konulmuş bulunuyor. Bundan sonrası, PKK ve türevleri ile HDP'nin ortaya koyacağı tavır ve siyasi iradeye göre şekillenecektir...
Özetlersek, devlet ve hükümet düne göre, sürecin sürdürülmesi konusunda daha kararlı ve hazırlıklıdır. Bugüne kadarki gelişmeler de, hükümetin elini oldukça güçlendirmiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.