Kazalar, facialar, tedbirsizlikler...

A -
A +
Bugün aslında bambaşka konulara temas etmeyi planlıyorduk. Belki Cumhuriyetin kuruluş serüveninden, belki de Güney sınırımızdaki kritik gelişmelerden; Peşmerge güçlerinin geçiş hikâyesinden, ikinci 'Habur Tiyatrosu'ndan söz edecektik... Fakat heyhat!.. Yine bir felaketi, faciayı en sıcak ve yakıcı mesele olarak önümüzde bulduk. Daha Soma'daki kömür ocağında yitirdiğimiz 301 canın acısını unutamadan, bir başka maden ocağında sönen hayatların elemine gark olduk... Sonuncusu çeyrek asır önce vuku bulmuş, nadirattan bir kaza ve facia ile yüz yüze gelmenin çaresizliğini yaşıyoruz. Yerin yaklaşık dört yüz metre altında, binlerce ton kömür tozlu suyun oluşturduğu gölde mahsur kalmış; canlı olup olmadığını bilemediğimiz 18 insanın dramını, ancak ve ancak seyredebiliyoruz...Benzer bir çaresizliği tam beş buçuk ay önce, Manisa – Soma'da yaşamıştık. Ne yazık ki memleketimizde iş kazalarının sıklık ve can kaybı oranı, gelişmiş ülkelere göre çok yüksek. Bu konudaki istatistikler hakikaten iç karartıcı. İstanbul Mecidiyeköy'deki bir gökdelen inşaatından düşen asansörde, tam on tane vatandaşımızı kaybetmemizin üzerinden iki ay bile geçmedi. Trafik kazaları zaten başlı başına felaketler zinciri... Daha beş gün önce, Afyon'da, üniversite öğrencilerini taşıyan bir midibüsün, kestirme yoldan giderken uçuruma yuvarlanması sonucu, hayatının baharındaki dokuz gencimizi yitirdik... Onların taziyesi sürerken, bu defa Karaman – Ermenek faciası, Cumhuriyetin kuruluş yıldönümünde bütün ülke gündemini alt üst etti. Her faciadan sonra, aynı tirajik tablo yaşanıyor. Devlet erkânı apar topar felaket mahalline intikal ediyor, oralarda cevabı bulunmayan birçok soru ile muhatap oluyor... Ve her seferinde telaş ve aceleyle, yaşanan facianın sebeplerini öğrenmeye çalışıyoruz.Oysa bu facialar yaşanmadan, alınabilecek tedbirlerin acaba ne kadarını düşünüyor ve uyguluyoruz? Başka memleketlerde benzer kazaların önlenmesi için zamanında hayata geçirilen ve gerçekten etkili olan tedbir ve uygulamalar, niçin bizde de düşünülmez ki? Şayet başımıza gelen musibetlerden yeterince ders çıkarabilmiş olsaydık, bu denli sıklıkta böyle acılar yaşanır mıydı? Soma'daki faciadan sonra meydana gelen hadiselere baktığımızda, ne yazık ki hiç de gerektiği gibi ders çıkaramadığımız hemen anlaşılıyor. Şimdi yine bir dünya şikâyet, bir dünya eleştiri ve ithamda bulunulacak, yetkili ve yetkisiz hemen herkes suçlanacak, fakat hazin sonuç değişmeyecek tabii. Peki, bu gidişe dur demek için daha ne kadar beklenecek? Kamu ve özel maden ocaklarının sureta denetlenmesi, bazen bir süreliğine kapatılıp yeniden açılması çare midir? İş güvenliğinin lafta kalmaması, gelişmiş dünya standartlarına çıkarılması yegâne yoldur. Gerisi lâf-u güzaftır. Kimse kusura bakmasın.Sadece işverenin veya çalışanın suçlanması kolaycılıktır. Denetim ciddi bir meseledir. Bu konuda işçi – işveren, sendikalar, ilgili kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve elbette birey olarak tek tek vatandaşlara da çok büyük yükümlülük ve sorumluluklar düşüyor. Felaket kapıyı çalınca telaşla bir şeyler yapmaya çalışmak, şayet gerçekten çözüm olsaydı, benzer hadiseleri tekrar tekrar yaşamak mecburiyetinde kalmazdık. Artık gerçekleri anlayalım ve kabul edelim. Yazıktır, günahtır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.