Cana mı mala mı?

Sesli Dinle
A -
A +

Hepimizin bildiği bir atasözümüz var: Cana geleceğine mala gelsin diye. Fakat ne yazık ki bugün yaşadığımız dünyada her şey öylesine meta merkezli hâle geldi ki, canına bakan yok...

 

Hep savunduğum bir fikir var; 'Otomobilimize baktığımız kadar kendimize baksak canımız böyle acımaz' diye özetleyebileceğim.

 

Lütfen düşünün. Bir otomobile yılda ne kadar harcıyoruz?

 

Öncelikle satın almak bir servet malum... Peşin para verip otomobil alanlar dışında bunun kredi maliyeti var bir defa... Sıfır alıyorsanız aracı kasko mecburi. Bir de trafik sigortası, toplamda ortalama 10-12 bin lira sadece sigorta için ödeyeceksiniz. Bunun üzerine Motorlu Taşıtlar Vergisi var ve 1300 cc'ye kadar araçlar için 1303 lira. 1300 cc'yi aşanlarda motor hacmi büyüdükçe artan bir MTV ödemesi yapılmak zorunda. En yüksek MTV bedeli 101 bin liraya kadar yükseliyor...

 

Araç 3 yaşına geldiğinde bütün bunlara ilave olarak bir de muayene bedeli ekleniyor ki bu bedel de otomobiller için 1130 lira olarak uygulanıyor. Neyse ki bu muayene 2 yılda bir. Üstelik kasko hariç saydığım bütün bu harcamalar mecburi. Bu mecburiyete uymamanız hâlinde yine 436 TL gibi bir bedel ödemek zorundasınız. Unutmadan... Bir de yıllık bakım bedeli var ki, 1500 liradan başlıyor ve aracın kilometresi ve değişecek parçalar arttıkça tırmanıyor.

 

Gördüğünüz gibi, muayene hariç diğer bütün harcamalar yıllık olarak tekrarlanmak durumunda. Sadece yazdığım bu bedelleri alt alta topladığımızda, ortalama bir otomobil için yapılması gereken harcama, en düşük bedellerden hesaplandığında dahi yıllık 15 bin lirayı buluyor. Buna akaryakıt, gerektiğinde yağ ve kişiye göre değişen harcamalar da dâhil edilmedi üstelik. Bütün harcamalar sadece aracı sağlıklı kullanabilmek için değil mi? Evet, cevap tabii ki evet.

 

Peki kendi sağlığımız için ne yapıyoruz? Yani sağlığımız bozulmasın diye ne yapıyoruz? Ya da şöyle sorayım: Araca yaptığımız gibi kendimize dikkat ediyor muyuz?

 

Ne yazık ki bu sorulardan ilk ikisine ya "Pek bir şey yaptığım söylenemez", üçüncü soruya da "Nerdeee" diye cevap verdiğinizi duyar gibiyim...

 

Gerçekten de öyle maalesef. Ülkemizde yaklaşık olarak 9 milyon kişinin özel sağlık sigortası bulunuyor. 3 milyon kişi de genel sağlık sigortasına ilave olarak uygulanan tamamlayıcı sağlık sigortası sahibi. Topladığınızda 12 milyon kişiyi buluyor. Bu tutar son 3 yılda pandemiyle birlikte büyük artış gösterdi. Tamamlayıcı sağlık sigortasında son 7 yılda 18 kat artan bir rakam da söz konusu. Bir otomobil için yıllık en az 15 bin lira harcıyoruz ama kişi başına yaklaşık 4-5 bin lira civarında olan tamamlayıcı sağlık sigortasını yaptırmıyoruz. Ya da hastalanmadan doktora gidip "her şey yolunda mı?" diye sormuyoruz. Üstelik erken teşhisin hayat kurtardığını dilimize pelesenk etmişken yapmıyoruz bunu.

 

Bireysel sigortalılık hedefi biraz bilinç, biraz da maddi şartlarla ilgili tabii ama koruyucu sağlık sistemlerinin bir devlet politikası olması gerekiyor. Devletin sağlık hizmetleri için nasıl büyük harcamalar yaptığını biliyoruz. "Avrupa'da var yaaa" diye başlayan Avrupa hayranlarının dahi gıptayla baktığı bir sağlık sistemimiz var. O hayranlıkla bakılan Avrupa'da Covid-19 hastaları koridorlarda müdahale edilmeyi beklerken, ülkemizde pozitif test sonucunun telefona gelmesiyle filyasyon ekibinin zili çalmasını sağlayan başarılı bir sistemimiz var. Dünyanın dört bir yanından her tür yabancı hasta Türkiye'ye tedaviye geliyor. Ambulans uçaklarımız, helikopterlerimiz deyim yerindeyse vızır vızır... Tedavi sisteminde başarımız tartışılmaz ama en büyük eksiklik koruyuculukta, takipte...

 

Birçok hastalık var ki, vücutta eksik olan bazı vitamin ve minerallerin takviyesiyle önlenebiliyor...

 

En büyük hasara ve uzuv kayıplarına sebep olan diyabet de öyle. Çocukluktan başlayarak takip edilebilir.

 

Kanser... Çağımızın vebası deniyor ona. Aile hikâyesi ve çevre şartları malumken, neden tarama yapılmaz da belirti ortaya çıktığında başlar tedavi?

 

Son 2 yılda çığ gibi artan kalp ve beyin hastalıkları? Son dakikaya kadar beklenmese onca can kurtarılamaz mı?

 

Hani aile hekimleri, kendi portföyündeki bireylerin 'koruyucu hekimi' olarak görev yapacaktı? Neden onları sadece ilaç yazan bireyler hâlinde konumlandırdık?

 

Yani diyeceğim şu ki, devletin sağlık sistemi, öncelikle önleyici olarak organize edilmeli. Vatandaşlar da yıllık 'muayene' için zorunlu tutulmalı. Nasıl 3 yaşın üzerindeki araçlar muayenesiz trafiğe çıkamıyorsa, insanlar için de yıllık periyodik bakım mecburi olmalı, bunun takibi Aile Sağlığı Merkezleri tarafından yapılmalı.

 

MHRS gibi müthiş bir altyapımız var, e-Nabız gibi filmler, ilaçlar, reçetelere kadar her şeyi saklayan müthiş bir online uygulamamız varken, koruyucu ve önleyici hekimlikle büyük sağlık başarılarına imza atarız...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.