Ülkemizde “Yerli ve Millî Strateji”ye Karşı Reformistler, Hâlâ “İthal Din” Peşinde

A -
A +
Batı, eskiden beri materyalist bir tutum sergilemiştir. Rönesansla birlikte Reform hareketini de başlatarak Hristiyanlık mirasının ortaya koyduğu otorite ve prensiplerine başkaldırmıştır. Papalık, Kilise ve buna bağlı bütün dinî liderlik kurumlarını reddederek kişiye bağlı ve çok inançlı bir “dini anlayış” üretilmiştir. Adına da Protestanlık denilmiştir. Bunun neticesinde Lütheranizm/Lüterizm, Kalvinizm ve Anglakanizm gibi mezhepler doğmuştur.
 
Aslında Batı, “esas yanlış”ı göremediğinden yanlışı, yanlışla düzeltmeye kalkmıştır. Elbette kirli bir elbise, idrarlı bir suyla temizlenmez. Hristiyan reformistler, yanlışı, Papalık ve Kilise’den önce dini, baba-oğul-ruhulkudüs gibi teslis/üç ilâh hâline getirenler üzerinde dursalar ve tek ilâh inancına dönselerdi, o zaman “gerçek reform”u/asla dönüşü gerçekleştirmiş olacaklardı. Ama öyle olmadı.
 
Ülkemizde İlahiyat, Diyanet, İslami İlimler ve bazı Vakıflardaki Reformist çevreler, Batı’daki bu yanlış ve bozuk yapıyı, kendilerine örnek alarak, İslam’ın bütün esas, kural ve otoritelerini tartışmaya açmış, Batı’nın laik/seküler sistemine uygun bir İthal İslam(!) üretmeye kalkmışlardır. Elbette bu bâtıl ve fâsit girişimde, Oryantalistler tarafından daha önceden hazırlanan Light Islamic/Ilımlı İslam, diğer bir adıyla İslam’ı değiştirme projesi temel alınmıştır.

ILIMLI İSLAM NEDİR?

Ilımlı İslam, Amerikan menşeli bir projedir. Diğer bir ifadeyle İslamiyet’i modern çağa uyarlama, peygambersiz, cihadsız ve ahkâmsız kılma planıdır. Amerika’da 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere yapılan saldırılardan sonra İslam -doğu dinlerini de içine alacak şekilde- bir Light İslamic projesi tasarlanmıştır. Projenin teorisyenleri arasında Türkiye karşıtı ve İsrâil yanlısı akademisyen ve yazar Daniel Pipes bulunmaktadır. 2003’de RAND Corporation adlı kuruluşun hazırladığı raporda, İslam Ülkelerinde dört ana akım -kökten dinciler, gelenekçiler, modernistler ve laikler- tespit edilerek projenin hedefleri belirlenmiştir.
 
1. Ilımlı İslam’da Strateji ve Uygulama:
 
İslam’da diğer dinlerde olduğu gibi ruhban sınıfı olmadığı için CIA ve Oryantalistler, ajan olarak kullanacakları bir kişiyi kolayca dini lider olarak tanıtabilmişlerdir. Bu stratejinin en önemli özelliklerinden biri budur!
 
İslam’ı ve Müslümanları değiştirme konusunda yapılan çalışmalar -maddeler hâlinde- şöyle rapor edilmiştir:
 
1) CIA, bazı din adamlarını para ile satın aldığı gibi, sahte dini liderler de çıkarttı.
 
2) CIA, kendilerini din adamı olarak tanıtan ve Müslüman olmayanlar hakkında daha yumuşak dini mesajlar verecek görevlileri -Üniversite’de akademisyenleri ve Kamu’da itibarlı kişileri- işe aldı ve bunların Devlet İdaresi’nde -Başkan, Genel Md., Prof., Dekan, Rektör gibi- yüksek Yönetici ve etkili kişi durumuna gelmeleri sağlandı. (Kaynak: CIA ve ABD Federal Soruşturma Bürosu FBI hakkında yazdığı kitaplarla tanınan Ronald Kessler “The CIA at War/CIA Savaşta, 2000”.)
 
Ronald Kessler, bu söylediklerini daha açık hâle getirerek, şunları yazmıştır:
 
3) İslam’ı modernize edebilmek, esaslarını (Kur’an’ı ve Hadisleri) değiştirmek, Kur’an’ı ve Hadisleri ahkâmsız, cihadsız ve ruhsuz hâle getirmek ve onun Hristiyan dünyasına karşı tehlikesini yok edebilmek için, İslam dünyasında ajan elemanlar yetiştirdik.
 
4) Modernist Akademisyen ve Sünni İslam Karşıtı olanları her yönden destekledik ve zor durumda kaldıklarında -F. Gülen gibi- bize sığınmalarını garanti altına aldık (bk. Aynı kaynak).
 
2. Oryantalizm teşkilatının Ilımlı İslam konusunda icraatları:
 
Misyoner Oryantalist Lovis Massignon (ö.1962), Oryantalizm teşkilatının, İslâm İlimleri üzerinde yaptıkları çalışmaların Müslüman araştırmacıları ve Müslüman toplumları nasıl değiştirdiğini, aynen şöyle anlatmaktadır:
 
5) Müslümanları İslâmiyet’ten uzaklaştırdık.
 
6) İslâmiyet’i öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı ve Müslümanların her şeyini tahrif ettik.
 
7) Müslümanların dinleri, inançları, ahlâkları, dine bakışları ve insanî duyguları mahvoldu. Onların millî manevî değerlerini, batı medeniyeti potasında eriterek, kendimize benzettik.
 
8) Kur’ân-ı Kerim öğrenmeyi suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu, tam olarak hiçbir şeye inanmıyor.
 
9) Ehl-i sünnet itikadı, başta gelen düşmanımızdır.
 
10) Bu itikadı, geçmişte sapkın itikadlara yönlendirdik. Son yıllarda ise Müslüman görünen bazı İlahiyatçılarla, 14 yüzyıllık (Kur’an, Hadis ve Ahiret ile ilgili) itikadlarını, ibadetlerini tartışılır hâle getirdik. Derin bir boşluğa düşürdük.
 
11) Bundan sonra siz Misyonerlerin işi daha kolay; maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışında iş imkânı, hatta cinselliği kullanarak Müslümanları Hristiyan yaparız.
 
(Bk. Attila İlhan, 16 Ekim 2005 Cumhuriyet Gazetesi: http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=17380)

“ILIMLI İSLAM” TUZAĞI

CIA ve FBI hakkında kitap ve raporlar yazan Ronald Kessler ile Misyoner Oryantalist Lovis Massignon’un İslam, Kur’an, Hadis ve Müslümanlarla ilgili bu 14 maddelik tespitleri, Ülkemizde ve İslam dünyasındaki, Reformist hareketlerin genel çerçevesini vermektedir.
 
Batı’nın şer odakları tarafından hazırlanan bu İslam’ı değiştirme ve revize etme projesi, Misyoner Oryantalist ajanlar vasıtasıyla Ülkemizde ve İslam dünyasında, özellikle İlahiyat, Diyanet, İslami İlimler ve bazı Vakıf çevrelerinde birçok taraftar bulmuştur.
 
Bunlar, özellikle akademisyen kimliklerini öne sürerek, yaklaşık 10-13 asırdan beri ecdadımız Müslüman Türk Boylarının, Selçuklu ve Osmanlının temsil ettiği İslam’ı, Kur’an’ı, Hadis’i, İslam Akâid ve Fıkhı’nı hedef alarak tebdil, tahrif, tahkir ve tezyif etme eylemine girişmişlerdir. Tamamen Batı’nın etki ajanları olarak çeşitli kurum ve kuruluşlarda hâlen çalışmalarını sürdürmektedirler.Bu menfur çalışmalar, şu başlıklar altında karşılaştırmalı olarak verilebilir:

KUR’AN-I KERİM’E SALDIRI

Saldırı: 1) Son yıllarda, Müslüman görünen bazı İlahiyatçılarla, 14 yüzyıllık (Kur’an, Hadis ve Ahiret ile ilgili) itikadlarını, ibadetlerini tartışılır hâle getirdik (L. Massignon mad.9).
 
2) Eline Kur’an-ı Kerim’i alarak: Müslümanların elinden bu kitabı almadıkça, onlarla baş etmemiz mümkün değildir. Ya onu ortadan kaldırmalıyız ya da Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız (İngiltere Başbakanı William Ewart Gladstone (ö.1898), 1878 yılında Lordlar Kamarası’nda yaptığı konuşma).
 
Türkiye’mizde yetişen ve maaş alan İlahiyatçıdan:
 
Destek: 1) İslam anlayışında tartışmasız tek kutsal, uluhiyettir. Ancak Kur'an'ın Allah kelamı mı, yoksa Allah kelamının yansıması mı olduğu, son derece tartışmalı olduğundan Kur'an'ı kutsal kitap olarak nitelendirmek daima sorunludur (Ömer Özsoy, Frankfurt, Haziran Sempozyum, 2008).
 
Kur'an vahyi, hayatın hiçbir alanında güne uymuyor. Kur'an, ne güncel kavramlarla konuşmakta, ne de güncel sorunları irdelemekte yetersiz. Bu nedenle Kur'an'ın vahyi ile güncel dış dünya arasında bire bir bağlantı bulunmamaktadır (Ömer Özsoy, Frankfurt, Haziran Sempozyum, 2008).
 
Prof. Dr. Ömer Özsoy, şu anda Almanya’da DİB Başkan’ın emriyle -vakıf statüsünde- çalışmaktadır.
 
2) Kur’an’ı Kerim bir metin (Kitap) değil, hitaptır (hükümleri, o zamanla sınırlıdır); hitab-ı ilahidir. Meselâ beklentilerimiz Kur’an-ı Kerim’in diğer insan ürünü metinlere en kapsamlı bir metin, diğer düşünce manifestolarına ve kanunlarına karşı en ikna edici inanç ve kanunlar kitabı olması yönünde olabilir; ama öyle değildir (Kur’an, diğer düşünce ürünü inanç ve kanunlara karşı ikna edici özellikte olan bir Kitap değildir) (Ali Bardakoğlu, M. Yüzleşme, KURAMER, 2016, s.61).
 
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, DİB eski Başkanı, o şimdi 29 Mayıs Üniversitesi KURAMER müdürü. Üniversite’nin Mütevelli Heyet başkanı, Tayyar Altıkulaç’tır. Altıkulaç, DİB’nda iken Mısır reformistlerinden Ehl-i Sünnet, Osmanlı ve Türk düşmanı Reşid Rıza’nın “Muhâvera” isimli kitabının sadeleştirilmiş şeklinin DİB’nda basımını sağlamıştır. Kitabı sadeleştiren Hayrettin Karaman’dır.
 
3) Ayet bile olsa, aklımıza uymuyorsa reddederiz (Halis Aydemir, Videosu internette mevcut).
 
Prof. Dr. Halis Aydemir, o şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı DİYK Üyesidir.
 
4) Kur’an, lâfzan indirilmemiştir, cihad âyetleri arasında çelişki var ve kıssalar hayalidir (Mustafa Öztürk, internette videosu var).
 
Prof. Dr. Mustafa Öztürk, şu anda Almanya’da -ehl-i salîp dostlarının yanına giderken: “İslam’ı size bırakıyorum, tepe tepe kullanın” demiştir- fakat emekli maaşını Türkiye’den almaktadır.
 
KURAMER, M. Öztürk’e kol kanat gererek, İslam’a aykırı makalelerini yayınlama sorumluluğunu üstlenmiştir.

EHL-İ SÜNNET HEDEFTE

Saldırı : Ehl-i sünnet itikadı, başta gelen düşmanımızdır (L. Massignon mad.
 
9).DestekDoğu İslâm dünyasında Sünnîlik (Ehl-i Sünnet) - Mu’tezile hariç tutulursa - Gazali’nin felsefe ve akıl düşmanlığını kafa yapısına uygun bularak, nakilciliği (âyet, hadis ve müctehid fetvalarını) benimsemiş ve 11’inci asırdan itibaren düşünmeyi durdurmuş ve teolog üretememiştir. Sünnîler, felsefi düşünme ve akıl yürütme işlemi gibi kafa yormak gerektirmeyen ve davranışçılıkla meşgul olan Kelam ve Fıkıh gibi alanlar ile mutlu idiler. Halen de öyledir (Bk. Niyazi Kahveci, Çağımız ve Türkiye, Sinemis Yay. 2018).
 
Görüldüğü gibi Batı, İslam’a ve mukaddes Kur’an’a Ehl-i Sünnet’ten dolayı düşmandır. Çünkü Sünnî ulema, Hazret-i Peygamber’in naklettiği İslam’ı, sahâbe-i kiram hassasiyetiyle korumuş ve nakletmişlerdir.
 
Onun için Oryantalistler, Misyonerler, Modernist ve Materyalist İlahiyatçılar, Dört Mezheb’in içinde bulunduğu Ehl-i Sünnet camiasına karşıdırlar.

DALÂLET FIRKALARINA YÖNLENDİRME

Saldırı: Emrimizdeki etkili ajanlar vasıtasıyla akademisyen ve yetkili kişileri, sapkın (72 ve diğer İslam dışı) itikadlara yönlendirdik (L. Massignon mad.10).
 
Müsteşriklerin Sahih İslam’a saldırılarına Ülkemizdeki Modernist İlahiyatçılardan destek verenlerden bazıları, şu başlıklar altında verilebilir:
 
1) Kaderi İnkâr. 
 
1) Allah, bir kişinin kiminle evleneceğini bilmez (Abdülaziz Bayırdır, İnternette Videosu var).
 
2) Kader, ölçü, demektir. Alınyazısı, böyle bir şey yok. Eğer bir kimse, Mü’min veya kâfir olarak yazılmışsa -ki böyle bir yazı yok- biz neyin mücadelesini yapıyoruz? Böyle bir adalet, böyle bir din olur mu? Kader, bizim irademizdir.” (Mehmet Okuyan, İnternette Videosu var).
 
3) Alınyazısı, yok. Kader, bizim irademizdir (Mustafa İslamoğlu, İnternette Videosu var).
 
4) Hüseyin Atay’ın doktora tezi kaderi inkâr üzerinedir. Atay, Türkiye’de kaderi inkâr konusunda ilk çalışma yapanlardan biridir. Ülkemizde kaderi inkâr eden ilahiyatçıların ilk müracaat kaynağı hâline gelen bu meş’um eser, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1959’da basılmıştır.Ayet-i kerimelerde buyruluyor:
 
(Resûlüm) de ki; Allah'ın bizim için yazdığından başkası asla bize erişmez. O bizim Mevlâ'mızdır. O'nun için Mü’minler, yalnız Allah'a güvenip dayanmalıdır (Tevbe, 51).
 
Biz, her şeyi İmâm-ı Mübîn (Levh-i Mahfûz)’da saymışız (zaptetmişiz, yazmışız)dır. (Yâsîn,12)
 
2. Mi’racı inkâr. 
 
1) Kur’an’da İsra vardır. O da rüyadan ibarettir. İsra suresinin 60. âyeti buna delildir. Başka bir konuşmasında da ruhîdir, diyor. Bu Kitap/Kur’an sana yetmiyor, seni mutlu etmiyor mu ki, gidiyor, rivayetlere (hadislere) inanıyorsun (Mehmet Okuyan, İnternette Videosu var).
 
2) Mi’rac, tamamen uydurmadır. Mi’rac ile ilgilenenlere -o ne muhteşem!- Zerdüştîliğin/Ateşe tapanların kutsal kitabı Avesta’yı (MÖ.VII) okumalarını tavsiye ederiz (İsrafil Balcı ve Mustafa İslamoğlu, İnternette birlikte Videoları var).
 
İsrafil Balcı ve Mustafa İslamoğlu’nun Mi’raç konusundaki reaksiyonlarının çok şiddetli oldukları görülmektedir. Bu münkirler, Mi’raç hadisini ele alıp -videoda- alaya alıyor, fakat kimin tarafından yazıldığı belli olmayan Zerdüştîliğin kutsal kitabı Avesta’yı (MÖ.VII) övüyor ve okunmasını tavsiye ediyorlar.
 
Diğer tarafta Hristiyan Alfred Guillaume’nin bâtıl görüşlerine kapılan Süleyman Ateş, Mikail Bayram ve Mehmet Azimli, âyet-i kerime ile sabit Mescid-i Aksa’nın Kudüs’de değil, Mekke’nin yakınında bir yerde -Ci’râne’de- olduğuna inanıyorlar.Muhammed Hamidullah ise, Mescid-i Aksa’nın göklerde olduğunu ve Mi’rac’ın da ruhen yapıldığını iddia ediyor.Ehl-i Sünnet âlimleri, İsrâ ve Mi’rac’ın gece uyanık hâlde beden ve ruh birlikte olduğunu beyan etmişlerdir. Müslümanların imanı bu yöndedir. Bu konuda âyet ve yüzlerce hadis mevcuttur.
 
3. Hadisleri ayıklama ve inkâr.  
 
1) Fiten/Fitnelerle ilgili hadisler, sorunludur. Çünkü bunlar, zayıf, sıhhatten yoksun veya uydurmadır. Bunlarla itikad olunmaz (Mehmet Görmez, internette Videosu mevcut).
 
Fakat Kütüb-i sitte’ye bakıldığında Buhari’de, Müslim’de, Tirmizi’de, Ebu Davud’da ve İbn Mace’de, “fiten” konusunda özel kitablar/bölümler bulunmaktadır.
 
Bu durumda Görmez, Hazret-i Peygamber’e, dolayısıyla Kur’an’a ve hadislere inanmayan Oryantalistlerin temsilciliğini mi yapmaktadır?
 
2) Mehdi’nin geleceği Kur’ân’da geçmemektedir. Mehdi ile ilgili hadisler, Ebu Davud ve Tirmizi gibi hadis literatüründe vardır. Ancak bu bilgilere bakıldığında bunların haber-i âhad kanalıyla geldiği görülüyor. Dolayısıyla inançlarımızı/imanımızı bu bilgiler üzerine bina edemeyiz (Mehmet Görmez).
 
Diyanet İşleri (Başkan Yardımcısı ve) Başkanı iken Prof. Dr. Mehmet Görmez’in rehberliğinde 15’i Diyanet’ten, 100’ü de Üniversite ve diğer kurumlardan olmak üzere 115 kişilik bir ekibin 4 yıl süren bir zamanda 30 bin civarında hadisi içinde bulunduran bir Hadis Külliyatı/Hadislerle İslam kitabı, 7 cilt olarak hazırlanmıştır.
 
Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerine göre, bu çalışmada 204 bin (Kütüb-i Sitte, Kütüb-i Tis’a ve diğer hadis imamlarının eserlerinde mevcut) hadis ayıklanmıştır (04.01.2011 Milliyet Gazetesi).
 
Ülkemizde Mehmet Görmez’in başkanlığı döneminde 2013 yılında camilerde (caminin içinde) tenis turnuvası teşebbüsü, halk tarafından tepkiyle karşılandığından yaygınlaştırılamamıştır.
 
Acaba Mehmet Görmez, bu Hadis Külliyatı çalışmaları sırasında cami içinde tenis turnuvası yapılacağına dair hükmü, nereden buldu? Yoksa Batı’dan mı ithal etti? Çünkü İslam’da ibadet yeri camide, asla oyun ve eğlence olamaz. İbadetle oyun/müzik birbirine karıştırılamaz.Hadis-i Şerifler konusunda Müslümanların imanı şöyledir: Peygamber aleyhisselâm’ın bütün hadisleri haktır. 204 bin hadisin de hepsi doğrudur. Yanlış olan yaklaşık 15 asırlık İslam âlimlerinin tedvin ettikleri Hadis Külliyatı’nı Batı’nın Materyalist, Oryantalist ve seküler anlayışına feda etmektir. Unutulmamalıdır ki, bu menfur ve meş’um çalışma ile Hazret-i Peygamber’e ve İslam âlimlerine büyük bir iftira edilmiştir. Ancak bu iftiranın cezası, Ahiret’te çok acıklı bir azaptır.
 
Hadislere güvenip de onlardan hüküm çıkaramayız (Prof. Dr. Halis Aydemir, DİYK Üyesi, Videosu internette mevcut).
 
4. Kabir azabı. 
 
1) İki âlem vardır: Dünya ve Ahiret. Bu âlemler, âyetlerle sâbittir. Bunların dışında berzah âlemi imiş, misal âlemi imiş, hayır, bunlar yok. Bunlar olmayınca, kabir âlemi olur mu? Evet, kabir âlemi olmayınca, kabir suali, kabrin sıkması ve azabı da olmaz? (Vahhabiler, Mehmet Okuyan, Mustafa İslamoğlu ve diğer Modernist İlahiyatçılar. Bk. Youtube videolar).
 
Hadis-i Şerif’te buyrulmuştur: Kul, kabre konulduğu zaman, arkadaşları ile cemâati geri dönerlerken, ölü, onların ayak seslerini işitir (Buhârî, Cenâiz 67).
 
2) Gerçekte ölüler işitmez, bu işitme, mecazî anlamdadır (böyle bir işitme yoktur); bununla diriler uyarılıyor (Hayrettin Karaman, 16 Eylül 2018 Yenişafak).
 
Karaman, hakikat mümkün iken, mecaza gidilmeyeceğini bilmiyor mu? Elbette biliyor. Fakat Buhârî’deki hadise inanmıyor.
 
1. Kabir, ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur (Tirmizî, Kıyâmet 26; İbn Mâce, Zühd 31).
 
2. Peygamber Efendimizin duası: Allahım! Cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım ve Deccâl-i Mesih'in fitnesinden sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım (İbn Mâce, Dua 3; Buhârî, Dualar 37).
 
Ehl-i Sünnet Akâidi’ne göre, kader (A’râf,34; Tevbe,51), âyetle sabittir. Mi’rac (Buhârî, Salât 1), Kabir Azabı (Buhârî, Cenâiz 87; Tirmizî, Kıyâmet 26), Nuzûl-i İsa (Buhârî, Kitâbu’l-Buyû’ 102) ve Hazret-i Mehdi’nin geleceği (Tirmizi,Fiten 52-53), haktır ve hadislerle haber verilmiştir.

SONUÇ

Türkiye’mizde ecdadımız Selçuklu ve Osmanlının yaşadığı ve temsil ettiği Müctehid âlimlerce Eshab-ı Kiram’dan nakledilen temiz, berrak bir İslam anlayışı’dır. Bu İslam’ı taşıyan, koruyan ve ona inananlara Ehl-i Sünnet denilmektedir. Dört Mezhep imamı ve bunlara bağlı âlimler, bu “Sırat-ı Müstakîm” sayesinde Müslümanların akâid ve fıkıh bakımından birlik ve beraberlikleri sağlanmıştır. Alparslan ve Fatih, bu itikatta idiler. Ecdadımız, bu imanla dünyaya adalet, insan hakları ve İslam ahlâkı’nın emsalsiz örneklerini vermişlerdir.
 
Ancak Batı/Amerika, özellikle Afrika, Uzak ve Orta Doğu’daki ülkeleri ekonomik, teknolojik, idarî ve siyasî bakımdan hâkimiyeti altına alma veya hâkimiyetinde tutma emel ve stratejilerini hâlâ sürdürmektedir.
 
Din kurumu da bu sömürüde bir araç olarak kullanılmaktadır.
 
Ülkemizin idare ve siyasetinde, “yerli ve millî strateji” esas alındığı gibi, İslam’ın Müsteşrik tuzaklarından ve bunlara bilerek veya bilmeyerek yakalanan kişilerin tasallutundan kurtarılması elzemdir. Kurtuluş, Alparslan ve Fatih’in İslam anlayışına dönüştedir!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.