Avrupa’nın bilim hırsızlığı

Sesli Dinle
A -
A +

İsmail Bakal
Araştırmacı yazar
ibakal@gmail.com

 

 

 

Eskiden Hristiyan Avrupa'da kaynak gösterme âdeti bulunmuyordu. Bu sebeple Müslümanlara ait kitapları kendilerine mal etmek, tabii bir davranış olarak görülüyordu. Mesela “Avrupa tıbbının üstadı” diye övülen Constantinus Africanus, Huneyn bin İshak'ın oftalmoloji kitabını kendi eseriymiş gibi tanıtmıştır.

 

 

 

Müslüman bilim adamları, İslamiyetin doğuşundan çok kısa bir müddet sonra, daha 7. asırda başta Antik Yunan olmak üzere, geçmiş kültür ve bilim merkezlerinin eserlerini tercüme etmeye başladı. 9. yüzyıldan itibaren İslam coğrafyasında, matematikten zoolojiye, kimyadan botaniğe, astronomiden edebiyata, optikten kartografyaya, tıptan geometriye değin dönemin bütün bilim dallarında âdeta bir buluş patlaması yaşandı.

 

Bugün bilinen pek çok bilimsel disiplin, 8.-16. asırlar arasında Müslüman bilim adamları tarafından kuruldu ve geliştirildi. Bu çalışmalar, insanlık tarihi ile başlayan ve devam etmekte olan ilmi tekâmül sürecinin en güçlü ve en zengin halkasını oluşturdu. Dünya bilimler tarihi otoritelerini hayrette bırakan, özellikle 9.-13. asırlar arasındaki “Altın Çağ” döneminde, sayısız bilimsel eser neşredildi.

 

Avrupalıların bu eserlerle tanışması ilk olarak 10. yy'da Endülüs ve sonra Sicilya üzerinden gerçekleşti. Bir yüzyıl sonra ise Arapça kitaplar Avrupa dillerine tercüme edilmeye başlandı. 

 

 

 

MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARININ LATİNCE İSİMLERLE ANILMASI

 

 

 

Ancak bu Arapça eserlerin tercümeleri, yüzyıllarca ya Avrupalı ya da Yunanlı bilginlerin adları ile yayınladı. Veya Müslümanlara yönelik nefret ve husumet atmosferinin bir neticesi olarak, İslam coğrafyasına yetişmiş bilginlerinin isimlerini Latince isimlerle değiştirdiler: Câbir bin Hayyân Geberus, İbni Sinâ Avicenna, El Fergânî Alfraganus, Ebû el-Kâsım Mesleme Methilem, Battânî Albategnius gibi...

 

Zaten Hristiyan Avrupa'da kaynak gösterme, kitap yazarının belirtilmesi gibi bir gelenek bulunmuyordu. Başkalarına ait eseri, kendine veya bir başkasına mal etmek Batılılarda normal bir çalışma usulüydü. Bu sebeple, Müslümanlara ait kitaplardan yaptıkları alıntıları kendi yazılarıymış gibi göstermek ve hatta kitabın tamamını başka yazarlara atfetmek Avrupa'da doğal bir davranış olarak görülüyordu.

 

Kanadalı siyaset bilimci Hobson’a göre, birçok intihal olayında, “Batılı hiçbir kâşif, [kendi inancında bile olsa] diğer Batılıların düşüncelerini ödünç aldığını itiraf etmemiştir.” (1)

 

 

 

“ÇEVİRİLERİ MÜSLÜMANLARA YÖNELİK SİLAH OLARAK KULLANIYORLARDI”

 

 

 

Prof. Fuat Sezgin, “Din adamları, manastırlarda İslâm bilim kitaplarını tercüme ettiler. Hatta Yahudi aracılara tercüme ettirip Latinceye çevirdiler. Buna başlarken çok zaman ‘düşmandan mal kaçırmak’ anlayışıyla yaptılar. Onları Müslümanlara yönelik silah maksatlı kullanıyorlardı. Hâdiseye böyle bakınca, kaynak gösterip göstermemek problem arz etmiyordu” demektedir. (2)

 

 

 

“AVRUPA TIBBININ ÜSTADI” BİLİM HIRSIZI AFRICANUS

 

 

 

Mesela, Batılı tıp tarihçileri tarafından "doğunun ve batının yeni ortaya çıkan Hipokrat’ı", "Avrupa tıbbının üstadı" diye övülen Constantinus Africanus (ö. 1087), Huneyn bin İshak'ın oftalmoloji kitabı Kitāb ‘Aşr Maḳālāt’ı Latince'ye kendi adıyla tercüme etmiş ve yaklaşık 9 asır boyunca bu kitap dünyada kendi eseriymiş gibi tanınmıştır.

 

“1903 yılında Julius Hirschberg, bunun Ḥuneyn b. İsḥāḳ tarafından yazılan kitabın çevirisi olduğunu ispatladı. Bundan daha şaşırtıcı olan, yine Hirschberg’in tesbit ettiği üzere, Ḥuneyn b. İsḥāḳ’ın aynı kitabının başka bir Latince çevirisinin, bu sefer Galen’in [Antik Roma'nın en önemli hekimlerinden, ö. 216.] Demetrio tarafından çevirilmiş bir eseriymiş gibi ortaya çıkması ve Avrupa’da yüzlerce yıl Galen’in adı altında yürürlükte kalmış olmasıdır." (3) Bu bilimsel hırsızlığı yapan Constantinus bu şekilde 25'den fazla Arapça kitabı kendi adıyla veya Yunan yazarların adlarıyla yayınlamıştır.

 

 

 

Avrupa’nın bilim hırsızlığı

 

 

 

İMAM-I GAZÂLİ VE DESCARTES

 

 

 

İngiliz filozof Henry George Lewes, ünlü Fransız filozof ve matematikçi Descartes'in (ö. 1650), “Discours sur la Methode of Descartes” adlı kitabının, Orta Çağlar boyunca Latinceye tercüme edilmediği için o dönem Batı'da bilinmeyen İmam-ı Gazâlî'nin (ö. 1111) “İhyâü Ulûmi'd-Din” kitabı ile çok büyük benzerlikler taşıdığını belirttikten sonra, “Bu eserin Descartes zamanında bir çevirisi bulunsaydı, herkes bu bilimsel hırsızlığa isyan ederdi” diye yazmaktadır. (4)

 

Yine Kopernik’in abidevi eseri De Revolutionibus’taki yegâne “orijinal” teoremlerin, çok bilgili Arap ilim adamlarının daha önceki çalışmalarına doğrudan dayandığı ortaya çıkarılmıştır. (5)

 

 

 

“YAHUDİLERE VE HRİSTİYANLARA BİLİMSEL KİTAP SATMAYIN!”

 

 

 

Endülüslü kâtip ve şair İbn Abdun ise, İberya Yarımadasındaki tercüme faaliyetleri ile alakalı bilgi verirken, şu ikazı yapıyordu: "Yahudilere ve Hristiyanlara bilimsel kitaplar satmayın çünkü Müslümanlara ait olan eserleri tercüme ediyorlar, bunları kendilerine ve din adamlarına atfediyorlar." (6)

 

İngiliz felsefeci Morlei'li Daniel (ö, 1210), Toledo’ya [Tuleytula] yaptığı ziyaretin ardından şöyle yazmaktadır: “Tanrı'nın yardımı ve emriyle, putperest (o dönem Müslümanlar bu şekilde adlandırılıyordu) filozofların bilgeliğini ve belagatini çalalım, kendimizi bu ganimetlerle zenginleştirmek için kâfirden alalım!” (7)

 

Az sayıda Batılı eserde, Müslüman yazar ve bilim insanın isimleri ve eserleri değiştirilmeden zikredilmiş olsa da, Orta Çağ’ın intihalci yaklaşımı, Avrupa’da bunun utanç verici bir hareket olarak görülmeye başlandığı erken modern dönemlere kadar devam etmiştir. (8)

 

 

 

AVRUPALILARA ATFEDİLEN BİLİMSEL GELİŞMELER

 

 

 

Bu bilim hırsızlığının yüzlerce örneğinden sadece birkaçını; İslam bilim tarihi araştırmalarına ömrünü adayan ve bu alanda dünyanın en büyük otoritesi kabul edilen Prof. Dr. Fuat Sezgin’in “İslam’da Bilim ve Teknik” ansiklopedisinin 1. cildinden alarak dile getirmek istiyoruz:

  • Astronom Sind bin Ali (ö. 864), Halife Memun zamanında, dünyanın yarıçapını trigonometrik olarak belirleyebilmek için, deniz seviyesinden hayli yüksek konumda bulunan bir kıyıda batışı esnasında güneşin alçalmasını ölçtü. Bu, yöntem Batı’da Francesco Maurolico (1558), Sylvius Belli (1565) ve Francesco Giuntini’ye (1580) atfedildi.

  • Sābit b. Ḳurra (ö. 901) ve torunu İbrāhīm b. Sinān, yassı güneş saatlerinde noktasal olarak inşa edilmiş olan saat çizgilerinde yamuk çizgiselliği keşfettiler. Bunun İbrāhīm tarafından ortaya konan kanıtı, daha sonraları Christoph Clavius (ö.1612) ve Jean- Babtiste Delambre (ö.1822)  tarafından ileri sürülenin aynıdır.

  • Sābit b. Ḳurra matematikte Pythagoras teoremini her tür üçgen için genelleştirdi. Ancak, Sābit b. Ḳurra’nın bu teoreminin kâşifi olarak John Wallis (ö. 1703) biliniyor.

  • İbn en-Nefīs’in (ö.1288) küçük kan dolaşımı keşfinin Michael Servetus (Miguel Servet) tarafından “Christianismi Restitutio” (Viyana 1553) isimli eserine alındığını ve bu yüzden de bu kişinin yüzlerce yıl bu keşfin asıl sahibi olarak kabul edildiğini bilmekteyiz.

  • Nasîreddîn et-Tûsî (ö.1274), trigonometriyi, ilk defa bağımsız bir disiplin hâlinde sunan “Kitāb eş Şekl el-Ḳaṭṭā” isimli eseriyle vermektedir. Bu büyük hizmet, 19. yüzyılın sonlarında gerçeğin A. von Braunmühl tarafından ortaya konulmasına dek, Alman matematikçi J. Regiomontus’a (ö.1476) atfedilmiştir.

  • Ali b. el-Abbas el-Mecusi’nin (ö. 994) (Kāmil eṣ-Ṣınaʿa eṭ-Ṭıbbiyye isimli) eseri 11. yüzyılda Constantinus Africanus tarafından Salerno’da Liber pantegni adı altında Latinceye çevrildi ve Avrupa’da yüzlerce yıl çevirmeninin eseriymiş gibi görüldü. 

  • Doğa filozofu Yaʿḳûb b. İsḥâḳ el-Kindî (ö. 870) rüzgâr oluşumunun açıklamasını bulmakta ve şöyle demekte: “Hava sıcaklık nedeniyle genişlediği bölgeden soğukluk nedeniyle küçüldüğü bölge yönüne doğru akar.” El-Kindî’nin rüzgârın oluşumu ve yönüne ilişkin açıklaması, bu açıklamanın öncüleri kabul edilen George Hadley (ö. 1744) ve Immanuel Kant’ın (ö. 1804) modern açıklamalarıyla tamamen örtüşmektedir. (Rüzgârın nasıl ortaya çıktığı meselesini Avrupalıların modern bilimler tarihi, Kant’a dayandırır.)

  • Avrupa’da ilk defa François Viète’de (ö. 1603) ortaya çıkan “polar üçgen” veya “supplementer üçgen” de Nasîreddîn’e dayanmaktadır. Gerçi bu, daha önceleri Ebû Naṣr b. Irâḳ tarafından bulunmuştu ama ilk defa Nasîreddîn eṭ-Ṭûsî tarafından açık bir şekilde tasvir edilmiştir.

Sezgin'e göre, bugün bilinenin aksine çoğu modern bilim dallarının kuruluşu bundan yüz, iki yüzyıl öncesine değil, 9 ile 16. yüzyıllarda yaşamış İslâm bilginlerine dayanmaktadır. (9)

 

 

 

HRİSTİYAN AVRUPA’NIN KİBRİ

 

 

 

Amerikalı bilim adamı John William Draper de bunu “Avrupa literatürünün, bilimsel alanda Müslümanlara olan borcumuzu sistemli bir şekilde saklamayı başarmasından üzüntü duymak zorundayım. Bu kesinlikle daha fazla gizlenemez. Dinî kin ve millî kibre dayanan adaletsizlik sonsuza kadar devam ettirilemez” (10) şeklinde dile getirmiştir.

 

İslam coğrafyasında kök salmış bilim ağacının meyvelerini tatmaya başlaması Avrupalıların, gerçek manada evrensel bilgiye sahip oldukları inancını sarsmış olsa da “Birçoğu; Müslümanların mutlak gerçekleri keşfetmiş olduğunu kabul edemeyecek ve evrensel bir İslam markasını kucaklamayacak kadar gururluydular.”  (11)

 

“Tüm çağlar boyunca Avrupalılar kendilerini 'seçilmiş' halk, beşerî hayatın en medeni alanında ve merkezindeki insanlar” olarak gördükleri (12) için, onlardan, üstatlarının Müslüman bilim adamları olduğu gerçeğini dile getirmeleri beklenmemelidir.

 

Avrupa Rönesansı, Doğu’dan yayılan bilimsel zemin üzerinde inşa edilmesine rağmen Avrupalılar, “ikiyüzlülükle bu düşünceleri, bağımsız olarak oluşturduklarını iddia ettiler” (13)

 

 

 

BATI’YA GÖRE MÜSLÜMANLAR SADECE BİR “POSTACI VEYA KÜTÜPHANECİ” İDİ

 

 

 

Özellikle İslam’ın Altın Çağı’nda ulaşılan bilimsel seviye o kadar yüksekti ki, Avrupalıların bu eserleri Latinceye tercüme etmeleri ve bu çevirileri anlayıp yazılanlara hâkim olması beş asır sürmüş ancak 16. yüzyıldan itibaren yeni buluşların yapıldığı eserler verebilmeye başlamışlardır.

 

Bu gerçeğe rağmen, Müslümanların dünya bilim tarihine yaptıkları muazzam ve eşsiz katkıyı insanlardan gizlemek için Müslümanları sadece; Roma ve Antik Yunan medeniyetini, üzerine bir taş koymadan Batı’ya, yani Avrupa merkezci yaklaşımla “asıl sahiplerine” ulaştıran bir postacı veya kütüphaneci olarak nitelediler.

 

İnsanlığın binlerce yüzyıllık serüveninde ancak geç bir zaman kesitinde barbarlıktan medeniyete geçiş sağlayabilen Avrupa’ya göre; bilim Antik Yunan ile başlar, Batı medeniyeti ile devam eder. Ancak, ne Yunan bilimini besleyen Mezopotamya, Eski Mısır, Anadolu, Hint ve Çin medeniyetlerinden, ne de Müslüman bilim adamlarının günümüz medeniyetine katkılarından bahseder!

 

 

 

AVRUPA’DA TÜM DERS KİTAPLARI DEĞİŞMEK ZORUNDA KALABİLİR

 

 

 

Hatta Batılı tarihçilerin, bilim dünyasında birçok keşfin Müslüman bilginlere ait olduğunu ortaya çıkarmasına rağmen Batı, tarih yazımındaki bu yeni bilgileri ısrarla görmezden gelmektedir. Bu, yeni ve eski tüm sömürge ülkeleri için de geçerlidir.

 

Batı, Avrupa merkezci bakış açısı sebebiyle, geçmişte kalan intihal lekesini temizlemek gibi erdemli bir davranıştan uzak durmaktadır. Bunun bir sebebi, bunu yaptığında, Avrupa’daki ilgili tüm ders kitaplarının değişecek olmasıdır.

 

İslam medeniyeti, modern bilimin günümüz seviyesine ulaşmasında tartışmasız en büyük ve en kapsamlı katkıyı yapmıştır. Bu gerçek, objektif olarak tüm derinliğiyle idrak edildiğinde; Müslümanların, bilimsel ilerlemede ne kadar üstün olabileceklerini göstermek için çok daha güçlü bir özgüvene sahip olacakları muhakkaktır.

 

     ***

 

Kaynaklar

 

1 -  J. M. Hobson, The Eastern Origins of Western Civilisation, Cambridge University Press, 2004, s. 200

 

2 - Prof. Dr. İ. Yılmaz, Yitik Hazinenin Kâşifi Fuat Sezgin, 2010, s. 49.

 

3 - F. Sezgin, İslam'da Bilim ve Teknik, 1. Cilt, s.93

 

4 - G. H. Lewes, The History of Philosophy from Thales to Comte, Vol. II, London, 1867, s. 49

 

5 - J. Lyons, The House of Wisdom, How the Arabs Transformed Western Civilization, Bloomsbury Press, 2009, s.196.

 

6 - M. T.  d’Alverny, “Translations and Translators,” in Renaissance and Renewal in the Twelfth Century, (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1982), s. 440.

 

7 -  A. Pym, Negotiating the Frontier Translators and Intercultures in Hispanic History, 2000, s.52

 

8 -  G. Makdisi, Rise of Humanism in Classical Islam and the Christian West, Edinburgh University Press, 1990, s. 353

 

9 - Prof. Dr. İ. Yılmaz, a.g.e s. 64.

 

10 - J. W. Draper, History of the Intellectual Development of Europe, New York, 1863, s.356

 

11 – P. O’Brien, European Perceptions of Islam and America from Saladin to George W. Bush, 2009, s.62,63

 

12 - D. E. Stannard, American Holocaust, The Conquest of the New World, Oxford University Press, 1992, s. 167.

 

13 - J. M. Hobson, a.g.e., s. 182,183

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.