Mevzuatta köklü değişikliğe ihtiyaç var

Sesli Dinle
A -
A +

Prof. Dr. Hasan Fehim Üçışık
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Öğretim Üyesi

 

 

 

Türkiye’de mevzuatın tamamı toparlanmalı, tenakuzlar ve tutarsızlıklar giderilmelidir. Uluslararası ilişkiler ve yeni gelişmeler dışındaki, evlenme yaşı ve nafaka gibi konularda ülkemizin ihtiyaç ve şartlarına uygun hükümler yürürlüğe konulmalıdır.

 

 

 

Ülkemizde yirmi bin kadar kanun bulunmaktadır. Bu kanunların bazı hükümleri insan haklarına aykırı, bazıları tutarsız, bir kısmı da birbiriyle çelişkilidir. Bazı kanunların adı çok uzundur ve içeriği yansıtmamaktadır. Mesela Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun içinde yardımlaşmayı veya dayanışmayı teşvik ile ilgili herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. 65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun adı içeriği yansıtmamaktadır; çünkü bu kanun, yaş sınırı olmaksızın engelli vatandaşları da kapsamaktadır.

 

Belirli bir alanda çok sayıda kanun bulunmaktadır. Mesela sağlık hukukuyla ilgili kanunların başlıcaları şunlardır: Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun, Tababet Ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, Hususi Hastaneler Kanunu, İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu, Kozmetik Kanunu, Nüfus Planlaması Hakkında Kanun, Aile Hekimliği Kanunu, Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun, Hemşirelik Kanunu ve diğerleri…

 

Sağlıkla ilgili bu kanunlar, tekerrür ve çelişkiler giderilerek bir tek “Sağlık Kanunu”nun bölümleri şeklinde toparlanabilir.

 

Sağlık mesleklerinin sayısı 30’dan fazla olduğu hâlde yalnızca tabip, diş hekimi, eczacı ve optisyenlerin oda ve birliklerinin olması eşitliğe aykırıdır. Bir tek, Sağlık Çalışanlarının Oda ve Birlikleri Hakkında Kanun çıkarılarak bu eşitsizlik giderilebilir.

 

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda sağlık yardımlarından yararlanmak için belirli bir süre prim ödeme şartı ve bağımsız çalışanların acil hâller dışında Sosyal Güvenlik Kurumuna herhangi bir prim borcunun bulunmaması şartı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine ve 1982 Anayasasına aykırıdır.

 

Genel sağlık sigortalıları ve yakınlarına sağlık hizmeti sunan kuruluşların hizmet ve faturalarındaki aykırılıklar sebebiyle Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sözleşmelerinin feshedilmesi ve bir süre sözleşme yapılmaması şeklindeki uygulama, yalnızca o kuruluşları değil, o kuruluşlardan hizmet alan vatandaşları da etkilemektedir. Bu tür yaptırımlar yerine, mali suça mali yaptırım esası çerçevesinde para cezası uygulanmalı, hizmet alan vatandaşlar mağdur edilmemelidir.

 

 

 

AYLIK İÇİN “EVLİ OLMAMA” ŞARTININ NEGATİF NETİCELERİ

 

 

 

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve 1982 Anayasasında, ailenin toplumun temeli olduğu ve korunması gerektiği belirtildiği hâlde, Sosyal Güvenlik Kurumunun ölen sigortalının kız çocuklarına evli olmamaları şartıyla aylık bağlaması, aylık alanların bu aylıklarının kesilmemesi için evlenmemeleri veya evli iseler boşanmaları ya da boşanmış görünmeleri şeklinde ilginç ve olumsuz sonuçlara da yol açmaktadır. 1982 Anayasasının aile konusundaki hükmün gerekçesinde de belirtildiği üzere, ailenin korunması aile kurmanın kolaylaştırılmasını da kapsadığından, 25 yaşından küçüklere en az 3 yıl bankaya para yatırmaları şartıyla belirli bir oranda katkıda bulunulmasını öngören, hayatın gerçekleri ve sosyal güvenlik ilkeleri ile bağdaşmayan, ilginç ve yetersiz çeyiz hesabı uygulaması yerine, her ihtiyaç duyana, faizsiz olarak, oynak merdiven sistemine göre uzun sürede taksitler hâlinde ödenecek evlilik kredisi verilmelidir.

 

 

 

NAFAKA MAĞDURİYETİ

 

 

 

Küçük yaşta evlenenlerin çocuk sahibi olsalar da cezai müeyyide dolayısıyla sıkıntılı duruma düşmeleri, kısa müddet evli kalanların çok uzun süre nafaka ödemelerinin öngörülmesi aile müessesesinin korunması ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

 

Ölüm Sigortasından sigortalının geride kalan eş, çocuk ve geçimini sağladığı ana ve babasına aylık bağlanmasına karşılık ölmeden önce aldığı asgari ücrette aile payı olmaması tutarsızdır. Sigortalının aile yakınlarını geçindirdiği ölmeden önce de kabul edilip asgari ücrette aile payı olması ya da asgari ücretin İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde de belirtildiği üzere aile geçindirecek düzeyde belirlenmesi öngörülmelidir.

 

Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, hekimlerin devlet hizmeti yükümlülüğü konusunda, sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi bakımından birbirinden çok farklı yerleşim yeri olduğundan 300 ila 600 gün arasında görev yapılmasını öngörmekte, oysa asgari ücretin belirlenmesinde, yerleşim yerleri arasında hiçbir fark yokmuş gibi ülke geneli için bir tek miktar kabul ve ilan edilmektedir.

 

Yalnızca hekimler için öngörülmüş olan devlet hizmeti yükümlülüğü yerine, tek elden planlama çerçevesinde kurulabilen sağlık kuruluşları ve bütün sağlık çalışanları için gereken yerleşim yerlerinde teşvik uygulaması tercih edilmelidir.

 

1982 Anayasanın yabancı ülkelerde çalışan vatandaşların ana vatanla bağlarının korunması ve yurda dönüşlerinde yardımcı olunması hükmü, işçi şirketleri konusunda uygulanmamış, bu şirketler kur garantisiz kredi kullandırtılarak çıkmaza sürüklenmiş, bu şirketlerin yüz binlerce ortağı mağdur olmuştur. Aile yakınları ile birlikte milyonları aşan bu kitlenin, %144 faiz hayaline kapılmış bankerzedeler, banka mağdurları, kıyı bankacılığı mağdurları ve İstanbul Yaklaşımı adı verilen kanunla bazı büyük şirketler için yapılan düzenlemelerden hiçbirinin kapsamına alınmaması fevkalade tutarsızdır.

 

CİMER’in başvuruları ilgili kurum ve kuruluşlara havale edip aldığı değerlendirme ve açıklamaları hiçbir irdelemeye tabi tutmaksızın müracaatçılara göndererek, noter veya iletişim servisi gibi faaliyet göstermesi, kuruluş amacına aykırıdır. Bu şekilde uygulama sonucunda bazı başvurular, şikâyet edilen merciin yetersiz, hatta açıklama talep edilen hususlara değinilmemiş, yalnızca, cevapsız bırakılmamış sanılması için yazılmış cevaplarıyla sonuçlanmaktadır. CİMER ile ilgili mevzuatta kuruluş amacına uygun şekilde değişiklik yapılmalıdır.

 

 

 

YERLEŞİM YERLERİ DÜZENLENMELİ

 

 

 

Yerleşim yerlerinin ilçe veya il olması konusunda, belirli özel durumları ve yönetilebilirlik ölçütünü esas alan bir düzenleme yapılmalıdır. Belirli nüfuslar esas alınarak, kalabalık mahalleler bölünmeli, nüfusu fazla olan beldeler ilçe, ilçeler de il yapılmalıdır.

 

Siyasi partiler, Cumhurbaşkanı seçimi, milletvekili seçimi, büyükşehir belediye başkanı, belediye başkanı, belediye meclisi, muhtar seçimi, seçim kütükleri ile ilgili çok sayıda kanun, Siyasi Haklar Kanunu gibi bir kanunda toparlanmalıdır.

 

Bizce, mevzuatın tümü toparlanmalı, çelişkiler ve tutarsızlıklar giderilmeli, uluslararası ilişkiler ve yeni gelişmeler dışındaki, evlenme yaşı ve nafaka gibi konularda ülkemizin ihtiyaç ve şartlarına uygun hükümler yürürlüğe konulmalıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.