Geçmiş olsun

Sesli Dinle
A -
A +

“Bir felaket bin nasihatten evladır” demiş atalarımız. Lakin biz akıllanmayanlardanız!

 

Yine deprem, yine yıkım, yine acı, yine gözyaşı, taziye ve temenniler silsilesi… Başımız sağ olsun, geçmiş olsun…

 

“Önce tedbir sonra tevekkül…” Peygamberimiz buyurmuştu biliyorsun… Bu acıya ne denir, ne yazılır ki? Yıkılan yepyeni binaların müteahhitleri ve onlara izin veren yetkililer okusun;

 

İstanbul’da güneşli bir günün sabahı. Topkapı Sarayı’nın avlusu. Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu geniş omuzlu bir adam yavaş yavaş arka bahçeye doğru ilerledi. Bu kişi, Avrupa’yı titreten, koca Akdeniz’i hâkimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’dan başkası değildi.

 

Devlet işlerinden arta kala vakitlerinde dinlenmek için sarayın arka bahçesine çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi zaman zaman… O gün deniz, ağaçlar, kuşlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçların birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Hemen ağaçlara yaklaştı ve eliyle tutup bir tanesini incelemeye başladı.

 

Karıncalar sarmıştı o güzelim ağaçların gövdesini ve dallarını. Aklına bir çözüm geldi. Ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaktı. Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin çok da doğru olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi.

 

İşin içinden çıkamayacağını anlayan Kanunî, bu konuyu danışmak için Ebussuud Efendi’yi aramaya koyuldu. Hocasının odasına gitti. Ama Şeyhülislam odada yoktu. Hemen oracıkta bulduğu kâğıt parçasına kafasına takılan soruyu edebî bir üslupla yazdı ve hocasının rahlesine itina ile bıraktı. Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmış bir kâğıt parçası görmüştü.

 

Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin soruyu yazdığı kâğıdın altına bir şeyler yazdı ve kâğıdı rahleye bıraktı. Kanunî bir ara tekrar hocasının odasına uğradı. Hocası yine yerinde yoktu; ama rahlenin üzerine bıraktığı kâğıdın üzerine bir şeylerin daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla kâğıdı eline aldı ve okumaya başladı. Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirdi. Kâğıdın üst kısmında Kanunî’nin hocasına yazdığı sual vardı. Kanunî şöyle diyordu hocasına;

 

“Meyve ağaçlarını sarınca karınca,

 

Günah var mı karıncayı kırınca?”

 

Hocası Ebussuud Efendi soruyu şöyle cevaplıyordu;

 

“Yarın Hakk’ın divanına varınca,

 

Süleyman’dan hakkın alır karınca.”

Ninem diyor ki; İşini kış tut da yaz çıkarsa bahtına.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.