Ekselansları, haşmetmeapları... Krallar ve unvanlar

Sesli Dinle
A -
A +

Avrupa’da en büyük rütbe imparatorluktur. Birçok kavme hükümrandırlar, kralları hazır olda tutarlar. 

 

Roma İmparatorları ya senatörler tarafından seçilir ya da elektör (itibarlı) prensler tarafından. İkincisine “Kutsal Roma İmparatoru” der, fevkalbeşermiş (insanüstü) gibi davranırlar. Tacı merasimle takılır, soylular, ruhaniler hazır kıta.

 

Ekselansları, haşmetmeapları... Krallar ve unvanlar

 

Papa da ondan aşağı kalmaz, ricası emir sayılır. Afaroz gibi bir salahiyeti vardır ve dudak uçuklatan mali kaynaklar. 
Avusturya Habsburg hükümdarları, kralların üzerinde, kayzerlerin altındadır. arşidük, arşidüşes diye anılırlar. 
Şehir devletlerinin başındakilere dük, düşes denir, Lüksemburg, Toskana gibi zengin yerlerin dükleri grandük (büyük dük), grandüşes (büyük düşes) olurlar. 

ŞANSÖLYE 

Almanya’da ve Avusturya’da hükûmeti kuran, başvekile (Alm. Kanzler) şansölye tabir olunur. Fransızca “chancelier”den gelir, mabeyinci demektir aslında. Asil olması gerekmez, harcanabilmelidir icabında. Wilhelm’in Bismarck’ı şutladığı gibi mesela. 

 

Markiler (Marques- Margrave), sinyorlar (sinyoralar), derebeyidir, feodal efendidir. Hem toprağın, hem de üzerinde yaşayan insanların (serf-köle) sahibidir. Umumiyetle bir şatoya çekilir, tahsildarlarını vatandaşın üzerine salar. Asil kralımız da onları haraca bağlar, “Söyleyin şu kadar taler yollasın bana!” 

 

Ekselansları, haşmetmeapları... Krallar ve unvanlar

 

Taler demiştik di mi? Efendim taler Bohemya’da üretilen bir gümüş paradır, üzerinde Çek lisanıyla “tolar” yazar. Evet bildiniz. Dolar da adını ondan alacaktır daha sonra.
Saray kadınları müsriftir, iktisattan, tenkisattan habersiz yaşarlar, para için terleyecek değildirler nasıl olsa.

ŞÖVALYE 

Şövalye Fransızca chevalier’den gelir, iyi binici ve sıkı cengâverdirler. Bir soyluya kapılanır, fedailik yaparlar. 

 

Çocukları da şatoda yetişir, muaşeret öğrenir olduğu kadar. Henüz tıfılken ayak işlerine koşar, işe zırh, kalkan taşımakla başlar, zamanla başa baş dövüşlere çıkar. Şölenlerde rakiplerini yenenler, efendilerine şan, şöhret kazandırırlar. 

 

Sıradan vatandaş da olsa, asil addedilir bir süre sonra. 
Prensler prensesler halktan biriyle evlenmez, kendinden daha soylusuna gider, unvan katarlar unvanlarına.

 

Bir zamanlar Bizans imparatorları (Basilius) ayar verir dünyaya. İstanbul Latinler tarafından işgal edilince eski havaları kalmaz. 
Altında mahallî melikler vardır (İznik, Yarhisar, Bilecik Tekfuru gibi), bunlar hanedan kurar, makamı oğullarına bırakırlar. 

 

Slav prenslerine “voyvoda” denir, bunlar da kazıklı ve kazıksız olmak üzere ikiye ayrılır kendi aralarında. 

KONT KONTES 

Kontlar ve kontesler (Graf) statü sahibidir, en azından toprak ağasıdırlar. Çulsuzlar görünce ayağa fırlar. Adam asker besler bir defa, çağırıldı mı piyadesiyle süvarisiyle katılır orduya. 

 

Eyaletin emniyeti için tayin olunan kont yardımcılarına vikont (hanımefendi vikontes) denir, bunlar adliyeyi, zaptiyeyi hizaya sokar.
Baron ve baronesler güçlü ailelere mensuptur, ata yadigârı zırhları, silahları, madalyaları vardır, titizlikle saklarlar. “Sen benim kim olduğumu...” dedi mi bucak müdürü bile tırsar. 

 

Bunların İngiliz versiyonu lord geçer, karıları ise... 
Bilemediniz işte “lordes” değil “leydi” diye anılırlar. 

ŞAH ŞEHİNŞAH

Pers ve Sasani imparatorlarına kisra denir, taaa Hüsrev’den kalma Süryanice bir tabirdir. Şairler şehinşah (şahların şahı) der, hanımlarını şahbanu diye tanıtırlar. 

 

Ekselansları, haşmetmeapları... Krallar ve unvanlar

 

Osmanlıda padişahtan sonra beylerbeyi gelir, iki kişidir, biri Anadolu’ya, diğeri Rumeli’ye bakar. Haykırdı mı ilerlenir, kafilelerle geçilir Tuna’dan. 

 

Sadr-ı azamlar vezir-i vüzeradır (vezirlerin veziri) mühür ondadır; deyin ki, başbakan.   

 

Şeyhü’l-İslam’ın topu tüfeği yoktur ama sözü dinlenir. Selçukluda başmüftüye atabey denir. 

 

Kazasker hem kadı hem askerdir. Yani bir nevi ordu hâkimi. 
Donanma kaptan-ı deryadan sorulur. Tersane desen ona keza.
Osmanlıda liyakat esastır; iş ehline verilir, hamil-i kart işlemez, soya sopa bakılmaz. 

ALP YABGU

Hun hükümdarları (yabgu) “tanyu”lar, “tayangu”lar, “talutay”larla iner kışlaya, “alp” yetiştirir itinayla. 

 

Yabgunun hanımı da itibarlıdır, “yenge” tabir olunur ona.

 

Göktürklerde hakan, kağan gökteki güneş gibidir, “hatun” ay gibi dönmelidir etrafında. 

 

Prenselere şad denir, yarı müstakildir. Eğer tigin (tekin) adıyla anılıyorsa yiğittir ayrıca. 

 

Ekselansları, haşmetmeapları... Krallar ve unvanlar

 

Türkler asker millettir, sanki soylu imiş gibi davranır komutanına. Bu başınızdakinin sizden makbul olduğunu göstermez, yarın seni koyarlar, emir verirsin ona. 

 

İslamiyette yükseklik takva iledir; rengi, dili, zenginliği, mensubiyeti kimseyi öne çıkarmaz. Müminler tarağın dişleri gibi eşittir, vali ile ahali saf tutar yan yana. 

 

Bilemezsin kim fukara, kim fukaha? 

 

Bizde hanlığın ağasına beyine han denir, Moğollarda ise han, imparatoru getirir akla. Cengiz Han gibi mesela.  

HAN MI SULTAN MI?

Osmanlı padişahlarına da “han” denir, bazen de “sultan”. Fermanlara “hünkâr” diye imza atarlar ama. 

 

Sultan unvanı erkeklerde ismin başına gelir, kadınlarda ise sonuna. “Sultan Selim”, “Valide Sultan”.

 

Peki ama ya Cem Sultan? 

 

O yeniçeri kafalıların seviyesizliği, hakaret ederler akılları sıra. Mağdur-u propaganda…

 

Melik (melike) ve emîr (emîre) de yön verir halka. Lakin “emîrü’l-umera” deyince “hükümdar”, “emîrü’l-mü’minîn deyince “halife” gelir akla. 

 

İslam âleminde en itibarlı makam halifeliktir, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar bir işaretine bakar. Düşünün Pasifik’te, Afrika’da hâlâ hutbe okunuyor Abdülhamid Han adına. 
Halife en ücradaki müminin bile hakkını arar, müstemlekecilere korku salar. 

 

Büyük bir güçtür, İran ve Suudlar ele geçirmek için çırpınıp durur, takla üstüne takla. Hâlbuki bizzz... 

 

Neyse girmeyelim o mevzuya.

WANG HUANG RACA

Çin’de en yüksek makam “huang-di” dir, ki en az 25 wang’ı (kralı) ezecek ki layık ola, adını kanla yazdıra. 

 

Moğol beyi Tuğrul hem wang’dır, hem de han, “onghan” demişler ortalama.

 

Wang yu ise dövüşçülerin kralıdır, koca koca ordular vız gelir ona. Tabii film setinde, aaartiz seni! Uçuyon di mi kamera oyunlarıyla!
Japonlar imparatorlarına “mikado” der. Bir de tenno var, bilge kişi, erdemli, hatadan beri sözüm ona... II. Cihan Harbi’nde mağlubiyeti kabul ederek halkını incitir, teslimiyetçinin teki midir yoksa? 

 

Kore’de krala imgeum, Hindistan’da ise raca denir. Mihrace, racaların racasıdır; filler, saraylar, taklar, takılar... Ne saltanat ama. 

 

Habeş imparatorları “necaşi”, Yemen melikleri “tubba”, Irak kralları “nemrud” diye bilinir. Sahra altında “mensa”lar var.

 

Mısır ise firavunlardan sorulur, firavuniçe diye bir şey duymadım, erkekler öndedir daima. 

 

Nemrud ve firavun makam ismidir, mümin de olabilirler pekâlâ. 
Mukavkıs Bizans’ın Mısır valisidir, İskenderiye patriğidir ayrıca. 
Kavalalı Mehmed Ali Paşa da işi hanedanlığa (hidivlik) döker. Hâlbuki Osmanlı yetiştirmiş, rütbe, mansıp (makam) vermiş, getirmiştir o noktaya.   

ÂYANLAR, BAYANLAR

Âyan Arapça “ayn’’ (göz) kelimesinden gelir. Bunlar umumiyetle mütesellim, muhassıl, mültezim, mutasarrıf olurlar. Yeniçeri serdarları, esnaf önderleri, kuyumcu, sarraf, bezzazlar (manifaturacılar) da âyandan sayılırlar. Savaş yıllarında devlete borç verir, keselerini kasalarını açarlar. 

 

Otorite zaaflarında, vaziyetten vazife çıkarır, boşluğu doldururlar. Bey, ağa olur, hanedan kurarlar hatta. 

 

Babanzâdeler, Çapanoğulları, Kalyoncuoğulları, Kanlızâdeler, Karaosmanoğulları, Kâtiboğulları, Kozanoğulları, Menemencioğulları, Müderriszâdeler, Tekelioğulları, Tirsiniklioğlu, Tuzcuoğulları, Yılanlıoğulları, Zennecizâdeler gibi...

 

Alemdar Mustafa, Canikli Hacı Ali Paşa, Pazvandoğlu ve Tepedelenli Ali Paşa...

DİKKAT KOMUTAN SAĞDA

Askerde rütbeler onbaşı, çavuş, üstçavuş, başçavuş, teğmen, üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı diye yükselir. Eşleri kocalarına emir verip, tekmil aldıklarına göre bi’ tık yukarıda. 

 

Yarbay hanımı albaydır, o kadar, nokta!

 

General İngilizce bir tabirdir ama Türkçe heceler de ilave edilir yanına. Tuğgeneral tugay komutanı, “tüm” tümen komutanı, “kor” kolordu komutanı, “or” ise ordu komutanıdır kısaca. 

 

Osmanlı zabitleri binbaşıdan sonra kaim makam (kaymakam), miralay (alay miri), mirliva (tugay miri) olur, sonra ferik, müşir filan. Son üçüne “paşa” diyebilirsiniz  rahatlıkla...  

 

Peki parti liderleri, bakanlar, mebuslar, belediye başkanları? Evet, onlar da kraldır kendi çapında. 

 

Bankalar, KİT’ler devlet içinde devlettir. Muhasebe departmanları, personel müdürleri, idare amirleri, satın alma, pazarlama. 
Siyah siyah arabalar, koca koca binalar, ferah ferah odalar, manken edalı ablalar... 

ÂLEM BUYSA KRAL....

Eskiden istidayı (dilekçeyi) arzuhâlcilere yazdırır, yalar damga pulu yapıştırırsın altına. Yok, hüviyet sureti, yok ikametgâh senedi, yok ilmuhaber. Vesikalık desen, avuçla... 

 

Düşünün bir “iyi hâl kâğıdı” için, taaa memlekete yollar, pasaport için polis gecesine bilet satarlar. 

 

Bunları zımba ile deler, dizersin kül renkli dosyalara. Lakin mümkün mü kuyruğu eritesin, kalabalık omuz omuza. Memuranım lütfedip örgüsünü bırakacak da, alıp klasöre koyacak. 

 

Uyanıklar direkt kantine iner “Bize kaça olur” derler ocakçıya.  
-Tamam abi sen öğle paydosunda uğra. 

 

Çaycı memuru besler, memurlar şefleri, şefler amiri, bir nevi krallık kurarlar. 

 

Şimdi numaratörler, hazır formlar, yapay zekâlar, elektronik randevular, online hatlar ve dijital kayıtlar var. Adam dekonta bakmıyor bile, pat görüyor ekranda.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.