Ocak enflasyonu öncesinde düşüncelerim...

Sesli Dinle
A -
A +

Bu sabah ocak ayına ait enflasyon rakamları açıklanacak. Bunun öncesinde her ay olduğu gibi İstanbul Ticaret Odası Perakende ve Toptan Eşya Endeksleri açıklandı... 

 

Buna göre İstanbul'da ocak ayında perakende fiyatlar bir önceki aya göre %5,94 artmış gözüküyor. Bu oldukça ciddi bir artış ve yıllık artışın %80 civarında olduğunu gösteriyor. Üretici fiyatları açısından gösterge olan toptan fiyat endeksinde ise aylık artış %5,52 olmuş ve yıllık bazda %80,45 bir yükseliş tescillenmiş. Her iki endeksteki aylık ve yıllık oranlar gösteriyor ki, enflasyon belasından kurtulmak kolay olmayacak. Bu sebeple herkes baz etkisinin sona ereceği ikinci altı ayı merak ediyor. 

 

İTO rakamlarına biraz daha dikkatli bakarsak: Aralık ayına göre İstanbul'da ulaştırma ve haberleşme harcamalarında %23,94, sağlık ve kişisel bakım harcamalarında %15,92, gıda harcamalarında %6,07, kültür-eğitim ve eğlence harcamalarında %4,17, ev eşyası harcamalarında %3,62 ve konut harcamalarında %2,30 artış yaşanmış. Bir tek giyim harcamalarında ise %0,83 gerileme gerçekleşmiş.

 

 

 

Bir faiz indirimi daha gelebilir mi?..

 

 

 

Tabii aklımıza şu geliyor: Aralık ayında TÜFE %1,18 gibi oldukça düşük bir seviyede açıklanmıştı. Hâlbuki İTO endeksi %2,94 çıkmıştı. Ancak bu ay daha da yüksek gelen İTO oranına bakarak, TÜFE'nin %2'nin altında açıklanması tedirginlik oluşturabilir. Dolayısıyla önümüzde çetin bir sınav var desem yanlış olmaz.

 

FED'in 25 baz puanlık "itidalli faiz artışı" kararından sonra açıklanacak TÜFE oranı TCMB'nin bu ayki faiz kararını doğrudan doğruya etkileyecek diyebilirim. Hatta bir faiz indirimi beklentisi bile doğurabilir. BİST'teki sert düşüşlerin sebepleri arasında bunun da olduğu düşünülebilir. Seçimler elbette en büyük belirsizlik parametresi...

 

Diğer taraftan enflasyona en ciddi katkı yapıldığı düşünülen Dolar/TL'nin seçimlere kadar bu seviyede kalabilmesi konusunda tereddüdün devam ettiğini görüyoruz. Bunu fark eden Merkez Bankası ve BDDK firmaların ve bireylerin döviz varlıkları konusunda yeni adımlar atması kaçınılmaz oldu. Âdeta dolarını bankaya yatırana prim veriliyor. Zorlama bir "ters dolarizasyon süreci" oluşturulmaya çalışılıyor desem yanlış olmaz. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, bu işleri sakin zamanlarda yapmak daha mantıklı olurdu. Bugünkü gibi zor zamanlarda yapıldığında kaynakların sistem dışına kaçması beklenebilir. 

 

Ancak bir başka tahlili de paylaşmak istiyorum: Döviz kurları çok uzun zaman yerinde sayarken, her şeyin doğru ilerlediği sakin dönemlerde enflasyonun yükselmesine meydan vermiyor. Bunu kabul ediyorum. Ancak sürekli stresli ve gergin ortamlarda döviz kurları baskılandığı zaman, enflasyonu frenleyen bu etki çalışmıyor. Aksine satıcı davranışları giderek bozuluyor. "Önünde sonunda yükselir bu döviz" diyerek, fiyatlara muhtemel kur artışı ve tedarik riskini de ekleyerek yola devam ediyorlar. Bu sebeple fiyatlar gerilemiyor, artış hızı yavaşlasa da yükselmeye devam ediyor. 

 

Sonuç olarak, baz etkisiyle düşmesi beklenen enflasyonun hemen ardından faiz indirimleri gelirse, seçim gerginliği ile beraber arzu edilmeyen yan etkiler oluşabilir. Ayrıca düşük faizin, sadece bankaların ve kredi kartı sahiplerinin işine gelen bir durum olduğunu hatırlatmak isterim. Seçimlerden sonra piyasa dinamiklerinin normale yaklaşması için çaba gösterilmesi gerektiğinin, ülke menfaatleri doğrultusunda en doğru davranış olacağının altını bir kez daha çiziyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.