Doktorun verdiği kitapları çok merak ediyordu...

Sesli Dinle
A -
A +

   MEĞER HİÇ SEVMEMİŞ!..

Doktor Nefise’nin “Gönül insanlarda bulunur, hayvanlarda bulunmaz…” sözünü anlamaya çalışıyorum. Nerede o kapasite?
Olur mu maksatsız olmak?
Yan gelip boş oturmak.
Her canlı doğar, büyür ve ölür;
Layık olduğu yere götürülür.
Küçüğünden büyüğüne sırası gelen görür.
Hazan olur; gazel düşer dalından,
Kimse kimseyi alıkoymaz, bu ebediyet yolundan!
Yol uzar, gönül titrer,
Ve menzil biter…
Ne köşk kalır ne de saray,
Kâinat, Gün, Ay,
Her şey olur hâk ile yeksan...
Ah bir anlasan!
          ***
İşim de vardı gücüm de… Kimseye muhtaç değildim çok şükür. Kendi yağımızla kavrulmaya and içmiş kocaman bir sevgiyle yola çıkmıştık. Bunu eş dost, akraba ve tanıdıklarımıza kabul ettirememek gücüme gidiyordu. İşten arta kalan vaktimde ilave kazanç için “komşu çocuklarına gitar dersi vereyim” dedim, onların şımarıklığını, eğri büğrü parmaklarını, kabiliyetsizliklerini görünce işin o kadar da kolay olmayacağını yakinen gördüm, başlamadan bıraktım. Denizin gelgitlerine karşı, sahte gülücüklerin arkasında ruhî gelgitler içinde kıvranıp duruyorduk da haberimiz yoktu.
“Bir musibet, bin nasihatten evladır…” ecdat sözünün üzerimizde tecelli etmesi ayrı bir mevzuydu. Bayılmış, hastaneye kaldırılmıştım ve çıkarken önceden göremediğim şeyleri şimdi daha rahat görür olmuştum. “GÖZÜN AÇILMASI” denilen şey acaba bu muydu?
Nefise Doktor’un verdiği kitapları çok merak ediyordum. Anneciğime, babacığıma gülücükler dağıtmaya, mesut ve bahtiyar olduğumu göstermeye çalışsam da aklım fikrim o eserlerdeydi. Bir ara yolunu buldum, bir şeyler arıyormuşum havasında, rastgele birini çektim… Horasan Evliyâları. İlk açtığım sayfa 385… Yazılanları okumaya başladım. Aman Allah’ım! Bunlar nelerden bahsediyordu? Küçük dilimi yutacak gibi oldum. Öyle sıradan şeyler değildi. Yeni bir dünya keşfediyordum ve işte o kapı aralanıyor gibiydi. Uzun zaman çölde susamış bir yolcu gibi gözlerimi sayfalardan alamıyordum.
Okuduğum yer tesadüfen mi açılmıştı yoksa nice sırların saklı olduğu tevafuk muydu ki evlilikle alakalıydı. Dudaklarımdan şu kelimeler dökülüverdi elimde olmadan: “Onlar da insan, biz de, onlar da evleniyor biz de...”
          ***
Şâh Şücâ Kirmânî hazretlerinin evlenme çağına gelmiş dünyalar güzeli ve çok ihlâslı bir kızı vardı. Kimler istemiyordu ki? Başta Kirman valileri, nice beyler, paşalar, zengin tüccarlar ona talipti, elçi üzerine elçiler gönderiyorlardı. Şah, tefekkür ve istişare için onlardan birkaç gün mühlet istedi ve câmileri, medreseleri dolaşmaya başladı. Nihayet bir gün huşû içinde, şartlarını tam yerine getirerek çok güzel namaz kılan bir genç gördü. Bitirinceye kadar yakınında bekledi, muhabbetle de seyretti.
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.