Her bakımdan kendimi zavallı hissediyorum...

A -
A +

Tanju ile evlenip yuva kurduktan sonra biriktirdiğim düşüncelerim, kırgınlıklarım, serzenişlerim var ve gittikçe de artıyordu. “Nereye atabilirdim? Nerede, kime, nasıl, ne diye gösterebilirdim bunları?” diye düşünüp duruyordum.

 

Nasıl mı?

 

İşten yorgun argın geldiğim odamda otururdum tek başıma, etrafımı inceler, içten içe kurardım kendimi. “Doluya doldururdum almazdı, boşa koyardım dolmazdı…” kabilinden derin iç hesaplaşmalardı hepsi de. Televizyondan bir şarkı çalıyor; hüzünlü mü hüzünlü. Bununla bir empati kuruyorum. Bana emir verir gibi “Dinle lütfen sen de…” derken sanki her sözü isyana çağırıyor. Birileriyle ortak bir yerde aynı mesele yüzünden kavga ediyormuşum gibi yoruluyordum. Anlayacağınız Tanju ile, daha doğrusu yeni hayatımla mücadeleyi kaybetmişim ve bu yüzden de üzülüyordum. Her bakımdan kendimi zavallı hissediyorum. O güçlü, kuvvetli kız, toplantıların, eğlencenin önde gideni Jale yoktu ortalıkta. O gitmiş yerine yine ismi Jale olan sünepe, ne yapacağını bilemeyen zavallı bir anne adayı kadıncağız gelmişti.

 

Hepimiz bir âlemiz, çok beklediğimiz çok emek verdiğimiz yerden kırılıyoruz. Kıymet verdiklerimiz tarafından üzülüyor, umursadıklarımız tarafından umursanmıyoruz. İşte bu yüzden; söyleyemediğim her sözü, her kırgınlığımı bir yerlere koymadan öylece başımı alıp insanlardan uzaklaşmak istiyordum lakin onu da beceremiyordum.

 

Bazen insan, kötü hissettiğinde sığınabileceği bir liman arar, ya da itimat edebileceği birini ister yanında. Sevdiği hayat arkadaşı, herhangi biri, ya da bir şey, bir varlık... Hiç fark etmez. Onun, o sırada yanında bulunması bile aslında o insana, sonsuz bir itimat, sınırsız bir huzur veriyor. İşte tam bunu yaşıyordum. Yanımda her zaman bana iyi gelebilecek birileri olsun istiyordum. Bu gayet tabii hakkımdı. Öyle olsa da ha dediğin vakit olmuyordu maalesef. Ya beceremiyordum, ya da dünya böyleydi de bizim bir şeyden haberimiz yoktu! Bu yüzden boş durmadım yaşadıklarımı ve hissettiklerimi paylaşmak üzere yazıya döktüm.

 

Yazarken kimi zaman ağladım, kimi zaman güldüm. Gizli kamerayla görüntülenseydim seyredenlerin çoğu “Bu kız kesin deli…” derlerdi herhâlde. Yalnızlık, dert ve sıkıntılar kimini konuşturuyor, beni de yazdırıyor. Birçok iş yapabilirdim muhakkak, ben tercihimi; yaşadıklarımı, hissettiklerimi kâğıda dökmekten yana kullandım. Düşüncelerimi yazıya aktarmak, bir an olsun beni rahatlatıyor. Sinirlendiğimde, üzüldüğümde, yalnız hissettiğimde, mesut ve bahtiyar olduğumda hep yazılarımla baş başa kalıyor, bir bakıma deşarj oluyorum.

 

Bazen bir seçim yapmam lazım geldiğinin ehemmiyetini düşünüyorum. İçime giren bu dipsiz kuyunun, beni alıp kaybetmesini seyrederken elimden hiçbir şeyin gelmemesi ne acı… Ah! Bunu anlatmam kolay değil! İki yol arasında kalmak çok zor! Ben hangi taraftayım? Kararlarımın birini önüme koyuyorum diğerini de arkama bırakıyorum. Doğru olanı seçmek, en isabetli olanı bulup çıkarmak isteyişimin bir sonu gelmeyeceğinin farkındayım, ikisi arasında dönüp durmak fersah fersah koşmaktan daha yorucu ve daha mânâsız. Bir seyr-ü sefer olsa gerek, ama nasıl? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.