İyi gün dostu

Sesli Dinle
A -
A +

Sosyal medyada Aşkım Kapışmak’ın bir videosunu seyrettim. “Günümüzde insana kara gün dostu değil, iyi gün dostu lazım!” diyordu bu videoda.

 

Hadiseye hiç bu açıdan bakmamıştım. Gerçekten de yaşadığımız dünyada insan kötüyken etrafında teselli etmek için bir sürü insan birikiyor. Ama iyi olduğunuzda, sevincinizi ve mutluluğunuzu paylaşacak kimse bulamıyorsunuz.

 

Galiba insanlar artık kendilerinden daha mutlu insan görmeye tahammül edemiyorlar. Birisinin sevincine ortak olmaktansa, üzüntüsüne ortak olmak daha kârlı geliyor. Ama merhamete menfaat karışınca samimiyet de ölüyor işte.

 

Meşhur atasözünü bile boşa çıkaran bu durumun sebebi, hayatın merkezine sadece kendisini koyan insanların çoğalması olabilir. Çünkü insanın en büyük derdi kendisini sevmek, kendisiyle barışmak ve iyileşmek olunca, hayatındaki ilişkileri buna uygun olarak yapılandırıyor.

 

“Bana çok iyi geliyorsunuz!” cümlesiyle dostların üzerine saçılan iltifatlar da bir tür itiraf gibi!

 

Sosyal medya da iyi gün dostlarının azalmasındaki sebeplerden birisi tabii ki. Kendisini olduğundan daha mutlu göstermeye çalışan insanlar herkeste bir tiksinti uyandırdı. Artık kimse kimsenin mutluluğunu ve başarısını görmek, duymak istemiyor belki. Bilemiyorum. Ama mutluluğun giderek yalnızlaştığı, mutsuzluğun ise daha çok ilgi gördüğü bir gerçek.

 

Dostunun üzüntüsünü kendi yaralarına merhem yapmak modern zamanların en sinsi hastalığı bence. Dostlar alışverişte görsün kıvamında yaşanan -miş gibi hayatların yüzümüze çarptığı bir tokat!

 

Merhamet sosuna bulanmış bir terapi alışkanlığıyla teselli verirken haz almak kadar kötü bir alışveriş olabilir mi?

 

 

 

Sosyal mağdurlar ve organize tepki

 

 

 

Sosyal medya ahalisi olarak vizyonumuz ilgi çekmek, misyonumuz da bu amaç doğrultusunda içerikler üretmek… Twitter, Instagram ve Facebook kullanıcıları kişisel vizyon belgelerini oluştururken biraz daha ağırbaşlı ve temkinli olabiliyor. Ama TikTok gibi mecralar, insanda vizyon mizyon bırakmıyor.

 

Bunun örneklerini sıkça görüyoruz. Yoğun bakımda halay çekenler, süt fabrikasında süt banyosu yapanlar, ekmeğin içine dondurma koyup piştikten sonra sapını yalayanlar vs.

 

En son da bir annenin çocuğunun odasında yaptığı canlı yayın yüzünden tutuklandığı haberini okudum. Bir anda virüs gibi yayıldı bütün haber sitelerinde bu kadının fotoğrafı.

 

Bu tür haberleri görünce kızıyoruz tabii. Anında organize olup tepki gösteriyoruz. Asıl suçlular kenarda sinsice gülerken büyük bir öfkeyle sosyal mağdurların üzerine saldırıyoruz.

 

Hâlbuki sosyal medyada kurulan ego-sistemin amacı bu zaten; Herkesin dikkatini çekecek bir şey yapmanız lazım ve bu şey, daha önce yapılmamış bir şey olmalı. Yani aslında sistem, insanı giderek daha da aykırı olmaya zorlayan bir akışa sahip. Para, şöhret veya beğeni kazanmak istiyorsan buna mecbursun.

 

Sistemin çarkları bu anlayışa göre dönerken, çarkların arasına sıkışıp kalmış insanlara kızmak ne kadar mantıklı, bilemiyorum.

 

Önce insanları kitleler hâlinde bir yere üye yapmak için büyük bütçeler harcanıyor. Sonra takipçi sayısını artırmak ve dikkat çekmek için bu insanlara farklı tekniklerle motivasyon yüklemesi yapılıyor. “Kimsenin yapmadığı bir şey yap ki herkes seni fark etsin” mesajı zihinlere yerleştiriliyor.

 

Bunlar olup biterken öylece seyrediyoruz. Sonra birisi bubi tuzağına basınca ortalığı ayağa kaldırıyoruz. Yani sonuçlara öfkelenmekten, sebepler üzerine düşünemiyoruz.

 

Resmin bütününü görsek kime kızmamız gerektiğini anlayacağız belki. Ama sistemi kurgulayanların bizi hapsettiği birkaç piksellik alanda bağırıp çağırarak tükeniyoruz.

 

Bu da sistemin kendini aklamak için kurduğu bir tezgâh aslında. Öfkeyi ve nefreti son kullanıcıya yönlendirerek üretim bandını muhafaza ediyorlar.

 

Biz de afiyetle yiyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.