Avrupalı, yıkanmayı Osmanlı'dan öğrendi

Avrupalı, yıkanmayı Osmanlı'dan öğrendi

KÜLTÜR - SANAT Haberleri

Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları'ndan çıkan, "Ruh Hekiminin Hatıraları" kitabında Prof. Ayhan Songar, "Daha 18. yüzyılda bile tıp fakültelerinde, 'vücuda temas eden fazla su insanı öldürür' diye okutan Avrupalılara yıkanmayı biz öğrettik" diye yazdı.


##tgvideo##




Türkiye gazetesi yazarlarından merhum Prof. Dr. Ayhan Songar'ın "Ruh Hekiminin Hatıraları" isimli kitabı, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları arasında çıktı. Yaşadığı dönemin ünlüleri ile yaşadığı hatıralar ile çeşitli konulardaki görüş ve düşüncelerine yer verdiği kitabının bir bölümünde Ayhan Songar, şöyle diyor: "Avrupalılara yıkanmasını biz öğrettik, bizden görünceye kadar Paris sokaklarından lağım akardı. Daha 18'inci asırda bile akıl hastalarını 'içinde cinler var diye' meydanlarda diri diri yakan, tıp derslerinde 'vücuda temas eden fazla suyun insanı öldüreceğini' bir hikmetmiş gibi okutan Avrupalıya kültürümüz, dilimiz, musikimiz, edebiyatımız, sanatımızla ancak bizim 'büyük millet' olduğumuzu söylemekten neden çekiniriz?"
(6. yüzyılda, Aziz Benedict, gençlere seslenirken, "banyo ancak bazı durumlarda izne tabidir" diyordu. Aziz Francis ise, "yıkanmamış vücudun dindarlığın işareti" diyor, yani, yıkanmanın günah olduğunu söylüyordu. Kastilya Kraliçesi İsabella, hayatında sadece iki defa banyo yapmış olmakla övünmüştü; doğumunda ve evliliğinden önce... 19. yüzyılın büyük bir kısmında bile Avrupalılar müthiş bir pislik içinde yaşamışlar ve birçoğu buna bağlı hastalıklar yüzünden genç yaşta ölmüşlerdi.) nbsp;

Bir "Batılılılaşma"dır tutturmuşuz

Kitabında, "Batılılaşma merakı ve Osmanlı düşmanlığı"nı da eleştiren Ayhan Songar, "Biz, Osmanlı İmparatorluğunun temellerinin sarsılmaya başladığı devirlerden beri devamlı bir propaganda ve telkinle kendi kendimize düşman olduk. Yoldan rastgele bir delikanlı çevirin, konuşun. Bütün vokabüleri "olanak"lı, "seçenek"li birkaç yüz kelimeden ibarettir. Sorarsanız en büyük düşmanı Osmanlı… Kendisine bu memleketi, bu toprakları bağışlayan ecdadına kin kusuyor. Edebiyatını, musikisini, sanatını, asırların kültür birikimini anlamaz, bunlardan bîhaber bir "Batılılılaşma"dır tutturmuşuz" diyor. Songar, şöyle devam ediyor:
Dünyada bizden başka "dil meselesi" olan millet yoktur. Ne bütün lisanı 30-40 kelimeden ibaret Hotantolularda, ne dilinin hemen hemen bütün kelimeleri Latince ve başka dillerden gelmiş Fransız ve İngilizlerde, ne bütün saflığına rağmen gene de yabancı kelime sızmalarından masun kalmamış Arapça konuşan milletlerde böyle bir hadise mevcut değil.
Biz, Osmanlı İmparatorluğunun temellerinin sarsılmaya başladığı devirlerden beri devamlı bir propaganda ve telkinle kendi kendimize düşman olduk. Yoldan rastgele bir delikanlı çevirin, konuşun. Bütün vokabüleri "olanak"lı, "seçenek"li birkaç yüz kelimeden ibarettir. Sorarsanız en büyük düşmanı Osmanlı… Kendisine bu memleketi, bu toprakları bağışlayan ecdadına kin kusuyor. Edebiyatını, musikisini, sanatını, asırların kültür birikimini anlamaz, bunlardan bîhaber bir "Batılılılaşma"dır tutturmuşuz. Topraklarımızın küçük bir kısmı Avrupa kıtasında, kendimizin Avrupalı olduğunu iddia eder, bir yüz karası şeklinde daima sonuncu olduğumuz Eurovision şarkı yarışmalarına katılırız. Bize o yarışmalarda rey verirler, itibar gösterirler mi sanıyorsunuz? Bugün bütün Avrupa vize koymak suretiyle Türk insanına hudutlarını kapatmakla meşgul… Neden? Kendi memleketlerindeki iş sahalarının Türkler tarafından işgal edileceğinden mi? İnanmayın. Bir zamanlar konuştuğum bir Alman sanayicisi, memleketinde Türklerin yaptığı işleri Alman vatandaşlarının esasen kabul etmediğini söylemişti de utanayım mı, kızayım mı bilememiştim.

Sokaklarda lağım akardı


Türk düşmanlığı Avrupa'da zaman zaman bir histeri nöbeti şeklinde nükseder. Çünkü daha dün padişahımıza dehâlet eden kralının, Osmanlı hükümdarı tarafından tayin edilen prensinin, valisinin hatırasını ensesinde daima hissettiği sillemizin acısını son olarak da Anadolu'dan fışkıran o mukaddes Millî Mücadelemizin önünde başkumandanını terk edip kaçacak delik arayan müstevlî özentisi babalarını, dedelerini unutmamıştır da ondan.
Bir türlü anlamak ve anlatmak istemeyiz… Bu insanlara yıkanmasını biz öğrettik, bizden görünceye kadar Paris sokaklarından lağım akardı. Daha 18'inci asırda bile akıl hastalarını "içinde cinler var diye" meydanlarda diri diri yakan, kâinatta bilmem kaç tane cin olduğunu sayıp buna dâir, saçlı-sakallı ilim (!) adamlarına kitaplar yazdıran, tıp derslerinde "vücuda dokunan fazla suyun insanı öldüreceğini" bir hikmetmiş gibi okutan Avrupalıya kültürümüz, dilimiz, musikimiz, edebiyatımız, sanatımızla ancak bizim "büyük millet" olduğumuzu söylemekten neden çekiniriz?
Büyük milletlerin büyük de dilleri olur. Bu diller; fethettikleri, münasebet kurdukları ülkelerde yaşayanların dillerini de fethederler. Onlardan kelimeler, deyimler alır, kendilerine mal eder, zenginleşirler. nbsp;
Yazılı ve sözlü dil, insan beyninin en yüksek ve mücerred fonksiyonu, mahsulüdür. Zihin gelişmesi dildeki tekâmül ile kendini gösterir. Zekâ da ifade kabiliyeti ile belli olur.

Ayhan Songar kimdir?

Türkiye gazetesi yazarlarından merhum Prof. Dr. Ayhan Songar, 1926'da, Balıkesir-Gönen'de doğdu, 2 Temmuz 1997'de, İstanbul'da vefat etti. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. Aynı fakülteye asistan olarak girdi. 1956'da doçent, 1961'de profesör oldu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı'nın kurucusu olup, otuz dört yıl kürsünün başkanlığını yapmıştır.

Çağdaş psikiyatrinin kurucusu

Çağdaş psikiyatrinin de kurucuları arasında yer alan Ayhan Songar, aynı zamanda Türkiye Yeşilay Cemiyeti'nin Genel başkanlığını da yapmıştır. Görevleri arasında New York Bilimler Akademisi üyeliği de bulunan Songar, Aydınlar Ocağı, Türkiye Milli Kültür Vakfı ve Türk Edebiyatı Vakfı'nın kurucuları arasında da yer almış; Aydınlar Ocağı ile Türkiye Milli Kültür Vakfı Genel Başkanlıklarında da bulunmuştur. Şiir ve musiki konularında da bir çok makalesi bulunan Ayhan Songar'ın yirmi altı neşredilmiş eseri vardır. Ayhan Songar'ın "Die Menschen und die Psychologie" adlı uzun bir bildirisi Almanya'daki psikiyatr dergilerinde bir çok kez ana kaynak olarak gösterilmiştir. Ayrıca uzun yıllar T.C. Adalet Bakanlığı, Adli Tıp Kurumu, Müşadehane Şubesi Müdürlüğü yapmıştır.
Cerrahpaşa Tıp fakültesi, Psikiyatri bölümünde ismi verilmiş bir amfi bulunmaktadır.

Özel hayatında, Espritüel kimliği, şakaları, Sanata ve özellikle Türk sanat müziğine olan ilgisiyle tanınır. Kendisi amatör fotografçılığa merakıyla da bilinmekte birlikte çok geniş bir fotograf makinesi kolesiyonuna sahiptir.

Makalelerini, Tercüman, Türkiye, Büyük Doğu, Türk Edebiyatı gibi birçok dergi ve gazetede yayınladı.

Kendisi de kadın doğum uzmanı olan eşinden (Reyhan Songar) Türkiye Cuhmhuriyeti Büyükelçisi Ecvet Tezcan ile evli olan bir kızı (Neslihan Tezcan) ve iki torunu (Esma, Tarık Tezcan) vardır. Mezarı İstanbul Zincirlikuyu mezarlığı 'ndadır.

ESERLERİ:
Beynimiz ve Sinirlerimiz (1979)
Enerji ve Hayat, Sibernetik (1979)
Çeşitlemeler (1989)
Alkol ve Uyuşturucu (1986)
Dil ve Düşünce (1986)
Türk Tababet Tarihi
Uzmanlık alanında daha birçok eseri vardır.
(Ayhan Songar, Ruh Hekiminin Hatıraları, s. 41-43, nbsp; Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, Tel: 0212 526 16 15

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...