Aradığın hazine eski topraklarda

Düzenleyen:
Aradığın hazine eski topraklarda

KÜLTÜR - SANAT Haberleri

Bir bilim adamının maddi endişelerle başlayıp, manevi bir yolculuğa dönüşen arayışını işleyen ‘Buğday’, seyirciyi düşünmeye sevk eden, pesimist bir film...

Tasavvuf, gelenek, maneviyat... Sinemada ya ehliyetsiz ellerde ziyan olmuş ya da alakasız kimselerin eserlerinde dolgu malzemesi olarak ‘kullanılmış’ mefhumlar bunlar. ‘Bal’, ‘Süt’ ve ‘Yumurta’ filmleriyle sinemada büyük bir başarı yakalayan yönetmen Semih Kaplanoğlu da yeni filmi ‘Buğday’da, bu mefhumların etrafında dolaşıyor ve bizi yüreğimizin derinliklerine doğru bir seyahate çıkarıyor. Buhranlar içerisinde kavrulan bir geleceği resmeden Kaplanoğlu, çarenin insanın ruhuna olan bağlantısında yattığını haykırıyor sessiz bir şekilde... Siyah-beyaz çekilen filmin oyuncu kadrosu çok milletli; eserde Jean-Marc Barr, Grigoriy Dobrygin ve Cristina Flutur gibi isimler rol alıyor. 
Kaplanoğlu, ‘Buğday’da bizi çok da uzak olmayan bir geleceğe taşıyor. Artık tabiatın hunharca kullanılmasından ötürü iklimler değişmiş, yeryüzü kuraklaşmıştır. Dünya manyetik hudutlarla korunan şehirler ile hayatta kalmanın çok zor olduğu “ölü topraklar” olarak ikiye ayrılmış durumdadır. Göçmenler, asit yağmurları ve sayısız tehlikelerle dolu “ölü topraklar”dan, korunaklı şehirlere girmeye çalışıyor ve bu bize bir yerlerden tanıdık geliyor. Bir sahnede manyetik dalganın içerisine dalan bir çocuk yanıp, toz oluyor. 

BİR TOHUM UĞRUNA...
Göçmenlerin ulaşmak için can attığı şehirlerde ise tohum problemi var; modern dünyanın şirketleri, GDO’lu tohumlarını bir türlü kalıcı kılamamaktalar. Bu mevzuda çalışan Prof. Dr. Suat Erin, bir türlü istenilen şekilde tohum imal edemez. İdarecileri tarafından sıkıştırılan bilim adamı, eski bir araştırmacı olan Cemil Akman’ın bu mevzuda bir teoriye sahip olduğunu öğrenir. Suat Erin, işinden uzaklaşmış olan Akman’ı bulup, problemi çözmeyi hedefler. Önce Akman’ın kızına ulaşan bilim adamı, yerini öğrenmek istediğinde tıpkı Yunus Emre menkıbesinde olduğu gibi “Nefes mi, buğday mı?” sorusuna muhatap olur. “Buğday” cevabını verip, manyetik hudutları aşarak aradığı adamla tanışmak için yolculuğa çıkar. Nihayet Cemil Akman’ı bulan Prof. Erin, onunla Hazreti Musa ile Hazreti Hızır arasındaki kıssadakilerin benzerini yaşar. Maddi bir maksatla yollara düşen Suat, izini sürdüğü şeyin aslında yüreğinin derinliklerinde saklı olduğunu yavaş yavaş kavramaya başlar. 

Umutlarınızı kıracak bir film

 

Kaplanoğlu’nun filmi, “acı ama gerçek” hikâyesiyle seyirciyi umutsuzluğa sevk edebilecek bir eser. Zira git gide kötüleşen bir dünyada, varacağımız nihai yer realist şekilde tasvir ediliyor. Fikri açıdan çok zengin olan film, seyirciyi yoracak cinsten sorular sorup, problemler ortaya koyuyor. Fakat sessiz bir şekilde de olsa bunlara cevap vermeyi de ihmal etmiyor. Eserde, dünyanın geçiciliğine ve maneviyatın ehemmiyetine değiniliyor. Mesajlar, sembollerle iletiliyor ama bunu “Modern Bâtınîlik” olarak yorumlamak ne kadar doğrudur bilemiyorum. Film, tasvir ettiği devri muhteşem bir kurgu ve görsellikle yansıtıyor. Kaplanoğlu’nun diğer eserlerine göre temposu biraz daha yüksek olan film (aslında yine düşük) Hollywood yapımlarından farksız duruyor. Film, siyah-beyaz çekim tercihiyle mühim bir seyirci kitlesini kenara itmiş oluyor. ‘Buğday’, bütün olarak bakıldığında Türk sinemasında çekilmiş en orijinal  filmler arasına adını yazdırmayı başarıyor. Fakat Anadolu’nun değerleri bir filmden çok daha fazlasını hak ediyor... 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...