Tatanka İyotanka Oturan Boğa

A -
A +

Yıl: 1835... Yer: Büyük Nehir civarı... "Sıçrayan Porsuk", yerinde duramayan bir veleddir, ne ele, ne avuca sığar. Anası babası baş edemeyince adını "Yavaş"a tebdil eder, azıcık ağırbaşlı olmasını umarlar. Ama nerdee? Afacan hepten kudurur, âdeta düz duvara çıkar. Beyzademiz reis oğludur ya, ona kimse dokunamaz. En iyi atlara biner, en güzel yaylarla atar. Doğrusunu isterseniz atının da yayının da hakkını verir, el kadar tıfılken bizon avlar. Yardımseverdir de hani, vurduğu avları iri parçalar halinde doğrar, getirip yaşlıların önüne koyar. Kabilesi de ona "güçlü yürek" gibi bir paye bağışlar. "Yavaş" adıyla fren tutmayan deli fişek henüz 14 yaşında baskına katılır ve Crow cengaverleriyle boğuşarak "savaşçılığını" ispatlar. Artık asaleti tasdik edilmiş bir muhariptir ama elin oğlu asalete masalete bakmaz. Bir tenhada sıkıştırır, bacaklarını kırarlar. Gelgelelim yamulan uylukları şansı olur, böylece atını daha kolay kavrar. Kartal gibi kanatlanır, şahin gibi dalar, onca hengameden yarasız beresiz çıkar. Onun en bilinen hususiyeti düşmanına sezdirmeden yaklaşmasıdır, hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkar, ya ölür ya öldürür, hasımlarına korku salar. Son reis İlerleyen günlerde liderlik vasıfları tebarüz eder, adamları ona Tatanka-İyotanka (Oturan Boğa) gibi okkalı bir lakap yakıştırırlar. Doğrusu boğa gibi ısrarcı ve inatçıdır, kısık gözleri ve sert çehresi ile "ağırdan" takılır, adının gereğini yapar. Beyazlarla ilk kez 1863 Haziran'ında savaşır. Killdeer Dağı'nda, Badlands ve Powder River'da süslü süvarilere kök söktürür, sancaklarını kırar atar. Dahası Rice Kalesini işgal eder, tüylü tuğunu surlara asar. Gün gelir bütün Lakotalar ona tabi olurlar (1868). Oturan Boğa, kadınlara çocuklara ve yolculara asla dokunmaz, güçsüz düşmanla hırlaşmaktan hoşlanmaz. Savaş dediğin göze göz, dişe diş olmalıdır, lâkin beyaz adam çelik namluların ardına siner, savunmasız kampları topçu ateşiyle yakar. Boğa amcam zamanla ilaç işine merak salar, dağ bitkilerinden iksirler, macunlar hazırlar. Halkı sahtekâr Şamanların elinden kurtarmak için tütsü, buhur, dans, raks işlerine de bakar. Hem çalar, hem oynar, savaşçılarına hükmedebilmek için ayin yönetmeye başlar. Her ne kadar beyazlar onu "korkunç büyücü" gibi tanıtsalar da bağışladığı tutsaklar "insancıl" olduğundan dem vururlar. Oturan Boğa gözü kara bir muharip olmasına rağmen baltasını gömmesini bilir, "barış" diyene kapı kapamaz. Sadece Lakotalar değil, Şayenler, Arapaholar, Şoşoniler, Kuzgunlar, Asininbuanlar, Beyazbalçıklar, Hidatsalar, Arikaralar da ona katılır sulh için imza koyarlar. Ancak soluk benizli "altın uğruna" kutsal alanlara (Karadağlar'a) dalınca işin çivisi çıkar. Larami Kalesi Antlaşması önlerinde durur ama sözlerinde durmazlar. Lakotalar da ayaklanır, işgalcileri kovarlar. Çok geçmez General George Custer komutasındaki 7. süvari alayı üstlerine saldırır, Cheyenne ve Arapaho'ların neslini kurutmaya kalkar. Tabiri caizse hükümet bu saldırıyla "barışı askıya aldığını" açıklar. Custer, General Philip Sheridan tarafından görevlendirilen caninin tekidir, Washita River ve Black Kettle'da insafsız katliamlar yapar. Oturan Boğa da savaşçılarını toplar ve her iki ordu "Küçük Büyükboynuz" vadisinde karşılaşırlar. Custer, Mr. Crook ve Albay Gibbon'un kuvvetleriyle, Lakotaları kuşatmayı planlar, ancak ava giderken avlanır, hasmını küçük görmesi ona pahalıya patlar. Yerliler hızlı davranır, orduyu çembere alır ve kırarlar. İçlerinden sadece birini salarlar, o kadar (1876 ). Rivayet edilir ki Custer'in kafa derisini yüzmeye bile tenezzül etmez, kadınların önüne bırakırlar. Teyzemler generalin kulak zarını deler ve "bizimle savaşılmayacağını anladın mı" diye haykırırlar. Zira Kızılderililer erkekçe dövüşenlerin saçlarını alır, rakiplerine bir nevi onur bağışlarlar. O gece yerliler zafer dansı yaparken Büyük Reis kara kara düşünceye dalar. Adamlarına "çok sevinmeyin" diye fısıldar, "göreceksiniz ovalar dolusu süvari gelecek ve çekirgeler gibi yağacaklar." Dediği gibi de olur, askerler bir anda kampları basar, beşikteki bebelere bile acımazlar. Ellerinde ok yay ve kırık dökük çakaralmazlar varken Amerikan ordusunun mitralyözlerine direnmeleri söz konusu olamaz. Doğrusu Spencer, Winchester ve Springfield tüfekleri müessir silahlardır. Hele 72'lik Parrot topları ve dakikada 300 atış yapabilen Gatling'ler kan kusar. Bu mağlubiyetin ardından Oturan Boğa birkaç sadık adamı ve kadınlarıyla Kanada'ya çekilir, sil baştan hayat mücadelesine başlar. Belki bir süre daha dayanacaktır ama beyazlar ortalıkta tek buffalo bırakmaz, hayvanların neslini kuruturlar. Gariplerin mideleri sırtlarına yapışır, bileklerinde derman gözlerinde fer kalmaz. Son esir 1881 kışı beklediklerinden de sert geçer. Oturan Boğa bakar son beş on kadın ve çocuk da telef olacak, takar onları peşine, Buford Kalesinin kapısını çalar. Komutana "kabilemin hatırlayacağı son esir ben olmak istedim" diye mırıldanan efsane lider, tüfeğini bırakır ve mücadele sayfasını kapar. Washington'a götürülen Oturan Boğa, Başkan Grover Cleveland'ın elini havada bırakır, zalimlerle tokalaşmaz. Ona göre melon şapkalılara yaklaşanlar mutlaka çarpılırlar. Bu herifler, ne zaman barış çubuğu yaksalar, başları dertten kurtulmaz. O günden sonra Kızılderilileri "ısmarlama liderler" yönetir, Oturan Boğa işsiz güçsüz kalır. Bir ara "Buffalo Bill"in çadır tiyatrosunda çalışırsa da beklediği gibi Kızılderili kültürünü anlatma fırsatı bulamaz, kendisinden soytarılık yapması istenince tası tarağı toplar, araziye çıkar. Doğduğu topraklarda bir kulübe çakar, mütevazı bir hayat yaşar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.