Mutluluk aramada kısır döngü!

A -
A +

Bugün de, Sosyal Bilimci Duane Elgin'in, medeniyetlerin baş düşmanı olan, aşırı tüketim üzerindeki tespitlerine yer vermek istiyorum: "Refah düzeyi zirveye ulaşınca, her türlü teknolojik gelişme ve bütün iletişim araçları ile insanlarda tüketim kültürünün her yönüyle yerleşmesi ve sürekli tüketime, harcamaya dayalı bir sistemin oluşturulması için kullanılıyor. Böyle bir sistemde ise bütün gelirler yine belirli ellerde birikiyor. Buna karşılık insanlar birer tüketim robotu haline getiriliyor. Sürekli tüketime yöneltilen kitleler kazandıklarından fazla harcamaya yöneliyorlar. Daha fazla harcama ise bankalara ve tefecilere bulunmaz fırsatlar sağlıyor. Krediyle borçlanan insanlar, tüketim alışkanlıklarından vazgeçemeyince borç ve faiz yükü altında ezildikçe eziliyorlar. Bu durum ekonomik iflâsların yanı sıra, intihar, soygun, gasp, adam öldürme gibi pek çok toplumsal problemi ortaya çıkarıyor. SÜREKLİ TÜKETİM HASTALIĞI Buna karşılık büyüyen sosyal problemlerin çözümünde iletişim araçlarının ve teknolojinin yeterince kullanılmaması veya kullanılsa da çok etkisiz kalması, sosyal çalkantıları daha da artırıyor. Sürekli tüketim kültürüyle insanların iyi yaşayabilmelerinin ancak çok para kazanmak ve çok tüketmekle mümkün olabileceği anlayışı hızla yayılıyor. İnsanların istedikleri mutluluğa ve huzura ulaşmak için sadece "sürekli tüketim" çözümü sunuluyor. Kitle iletişim araçları, insanların bu çözümü kendi istekleriyle kabullenmeleri için yoğun biçimde kullanılıyor. İnsanların sürekli tüketmeleri için de sürekli olarak yeni ürünler sunuluyor ve onların reklamı yapılıyor. Sonuçta tükettikçe mutsuzluğu artan insanlar, mutlu olabilmek için yine tüketime yönlendiriliyor. Buna karşılık tüketim çılgınlığından ve bu kısır döngüden kurtulmak amacıyla gönüllü olarak ortaya çıkan sade hayat düşüncesi ve uygulamaları medeniyeti kurtaracak düzeyde kabul görmüyor. Medeniyetlerin ilkbahar dönemindeki en belirgin özellikleri olan ortak hedef ve ortak amaçlarda kenetlenme anlayışı kış döneminde kaybolmuş durumda. Bireycilik ve faydacılık anlayışı öne çıktığı için, geniş kitleleri yan yana getirecek idealler yok. Görünürde bazı birlikler ve beraberlikler gözlemleniyor. Ancak onlar daha çok ekonomik çıkar amacıyla oluşuyor. Ekonomik çıkarların zedelenmesi halinde de, hangi çapta olursa olsun kurulan birlikler derhal dağılıyor. Dar dairedeki insan ilişkilerinde de aynı yaklaşım var. Tamamen kişisel çıkarlarını düşünen insanlar, diğer insanlardan kopuyor. Toplumu oluşturan bireyler arasında sosyal dayanışma ve yardımlaşma bağları giderek zayıflıyor. Toplumda zenginlerle fakirler arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Bu kopuş can ve mal güvenliği endişesini de artırıyor. Sonuçta bireyler ve toplumlar arası çatışmalar hızla artıyor..." Görüldüğü gibi neticede insanoğlu bir türlü doymuyor. Hiç ölmeyecekmiş, dünyada sonsuz kalacakmış gibi hareket ediyor. Bu hali hem dünyalarını hem de ahiretlerini mahvediyor. İSTEKLERİN SONU GELMEZ Gerçekten de insanoğlu çok enteresan; yeterli bir geliri olmayan, önce karnımı doyuracak kadar bir gelirim olsun, der. Buna kavuşunca, ev ve araba sahibi olmak ister. Sonra deniz kenarında yazlık ister. Arabası olur, arkasından yeni modelini, arkasından lüks olanını ister. Bununla da yetinmez, bir de spor araba ister. İster de ister... Peygamber efendimiz insanı ne güzel tarif buyuruyor: "İnsanoğlunun iki dere dolusu altını olsa, üçüncüsünü isterdi. Onun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur." Bugün de yine bir beyt ile yazımızı bitirelim: Veren de O, alan da O, nedir senden gidecek? Telaşını görenler, can senin zannedecek!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.