Camilerin ruhu ve maddesi

A -
A +

Geçen cuma oturduğumuz semtin meşhur selatin camiîne gittik. Mübarek mekân pırıl pırıl. Osmanlı ecdadımızdan kalan miras son derecede itinayla tamir edilmekte. Camiler, sebiller, abideler seyre doyulmaz hale gelmiş. Şadırvandaki musluktan kubbedeki aleme kadar ne varsa insana gülüyor. Dini ve tarihî eserlerimiz son asrın zirve ihtimamında. Bu tarafı güzel, maddedeki şahlanış tamam. Ama Şanlı Peygamber -sallallahü aleyhi ve sellem- ne buyurmaktalar? -Şeref'il mekân bi'l mekîn. 'Bir yere şeref veren orada olanlardır'. Cami, tek başına mihrabdaki çini, askıdaki avize, tavandaki kubbe değildir. Cami cemaattir... Cemaat olmasa imam efendi, vaiz efendi, kime ne anlatacaktır? Cami çadır da olabilir, baraka da. Bu çadır veya barakada huşu ile şartlarına uyarak kılınan namaz, istifade edilecek vaaz ve sohbetlerle mümin gönüllerde öyle değerlenir ki o yer saraya döner. Dedelerimiz, muhteşem mimari eserlerimiz camilerle diğer dini dünyalara karşı mânevî zaferler kazandılar. Allahın ismini yüceltme/ı'layı kelimetullahı evvela Allah'ın evlerinden başlattılar. Bugün o eserler, ahır, kışla yapıldıkları, kitabelerinin yok edildiği kara günleri arkada bırakmaktalar. İdare, vazifesini yaptı. Sıra Diyanette. Zira camilerimiz, ruhunu, ihlasını, özünü büyük ölçüde kaybetmişler. 'Cami' derken burada mabedin kendisini değil, ona hayat unsuru olan cemaati kasdediyoruz. Diyanet, yıllar içinde bazı alanlarda başarısızlığa düştü. Cehalet, Diyanete galip geldi. Tek parti döneminde vahim bir şekilde dinde reform hareketlerine teşebbüs edilmişti. Onlar tutmadı ama yer yer izler bıraktı. Biri minarenin terk edilmesidir. Minareler, örümceklerle güvercinlere kaldı. Diyanet İşleri Başkanlığı, kendi memuru olan müezzinini minareye çıkartamadı. Camilerin içinin ve dışının hoparlör yoluyla ses kirlenmesine uğraması ise bir başka rahatsızlık konusu. İnsan sesinin tabii güzelliğindeki ezan, hoparlörle dejenere edildi. Olur olmaz yerde mikrofon ve hoparlör kullanılmakta Bin yıldır kullanılan namaz vakitlerinin terk edilmesi ise akla ziyan bir uygulamadır. Kafalar karıştırıldı. Kaosun en kötüsü inanç dünyasında yaşanan kaostur. Hasıl olan icma ile kazanılan istikrarı bozmak kime ne kazandırdı? Gündemdeki çirkinliğe gelince: Camilere sandalyeler, sıralar, tabureler konmakta. Camiler giderek kiliseye benzetiliyor. Bazı yaşlı cemaat hiçbir şey bulamazsa ayakkabılıkların üstüne oturuyorlar. Diyanet son mağlubiyetin eşiğinde. Aslında mağlup olan cümlemiz olacağız. Camiler, İslam cemiyetinin kalbidir. Müslümanlar kalbinden vuruluyor. Sandalyede oturarak namaz kıldığı kanaatinde olanlara sormalı. Acaba on beş asırdır namaz kılan insanların dizlerinde hiç ağrı, kireçlenme vs. olmuş mu? Olmadı. Bir dönem Arabistan ve Mısır çıkışlı akımlarla Müslümanların itikatları bozulmaya çalışılmıştı. Hamdolsun o tutmadı. Fakat amelde kayıp büyük, hatta çok vahim. Tahsilli Cemaatler, camileri terk edince halk manzaraları böyle oldu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.