Cami mimarisi

A -
A +

Diyanet İşleri Başkanımız Prof Dr. Mehmet Görmez, Yalova'daki bir cami açılışında bu ülkenin mimarlarına, üniversitelerine dair tenkidler dile getirerek Cumhuriyet döneminde camilerimize küstüler, bu dönemde yeni bir mimari tarz geliştirilemedi demiş. Hocamızın bu tesbit, tenkid veya serzenişeri fevkalade doğrudur. Sadece mimarlar değil, ülkenin okumuş-yazmışları da uzun yıllar camilere uzak kaldılar. Uzak kalmakla da yetinmeyip camileri ve cemaati küçümsediler. Şu kötü vak'ayla hafıza tazelemesi yapmak zorundayız: Refet Sezgin... Kimdir bu isim? Bugün, herhalde pek kimse hatırlamaz. Refet Sezgin, AP/Adalet Partisi'nin yani muhafazakâr kitlenin oy verdiği iktidarın Diyanet Teşkilatı'na bakan kabine üyesiydi. Bu zat, bir gün heyheyleri üzerindeyken şu mealde öfkelenmişti. "Diyanet Başkanı da kimmiş? Tapu memurundan farkı ne? Kulağından tuttuğum gibi atarım!!!" O, bunu derken general Faruk Gürler de Kayseri gibi mütedeyyin bir şehrimizde müftü efendiyi boynundaki atkıdan tutarak yerlerde sürüyordu. Resmi ideolojiyi kendine dayanak yapmış çıkarcılar, özde bu kavgayı yaparken Fener Patriğini de "Fatih Kaymakamına bağlı memur!" diye küçümsüyorlardı. Toksinli aydınlar, İslamiyet'e önce derinlemesine müdahale ederek, reformize edip içini boşaltmak istediler. Bunda muvaffak olamayınca da alenen düşman oldular. Bu kin, bir kısım yabancılaşmış aydınlarda hâlâ yaşamakta. Şu ân bakılmakta olan meşhur Ergenekon dâvâlarından biri hangisidir? Bazı komutanların camileri, hem de Fatih Camiî Şerifi gibi tarihi ve dünya kültür mirası bir eseri bombalayarak halkı galeyena getirip silahlı müdahaleye zemin hazırlama iddiası. İşgal güçleri, düşman orduları bile mâbed yıkmaktan sakınır. Bu sakat tutum sebebiyledir ki Diyanet Başkanları protokolde makamla mütenasip olmayan yerlere düşürüldüler. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, bu hatanın yakında düzeltileceğini açıklamıştı. Sadece Diyanet Başkanı değil, Patriğe de iadeyi itibar edilmeli. Dünya ortodokslarının mânevi liderinin Türkiye vatandaşı olması, o makamın İstanbul'da bulunması ülkemiz adına büyük imkândır. Devleti âli Osman, onlara protokolde yer ve rütbe vermişti. Şeyh'ül İslam zaten baş tâcıydı. Bugün ortodoksların din mektebinin kapalı olması ise abes bir uygulamadır. Ülke aydınları camilerden uzak kalınca cami müdavimleri, imam, müezzin ve sade halktan ibaret kaldı. Camiler cemaatten toplanan paralarla tamir ve inşa edildi. Fakat bu inşaatlar para bulundukça yapılabildi. Onun için onlarda ne üslup vardı ve ne de mimari iddia. Camiler, bugün alabildiğine güzelleşmekte. Ne var ki bu defa da maddesi düzelirken mânâsı bozulmakta. Cemaat, Müslümanlığı aklına estiği gibi yaşamakta. Fıkıh malumatından mahrum cemaat, hiç farkında olmadan İslamiyetin içini boşaltma kasdının temsilcisi durumuna gelmiş bulunuyor. Caminin yüksek mimari estetiği... Mutlaka gerekli. Ama camilerimizin asıl derdi, mimari olmaktan öte fıkıh fukaralığı ve itikaddaki sapmalardır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.