Nefret siyasetine panzehir

A -
A +

Sovyetler dağılıp da Azerbaycan, istiklaline kavuşunca Bakü'den İstanbul'a bir tiyatro kafilesi gelmişti. Azeri Türkçesi'nin tadına varmak, esaretten kurtulmuş kardeşlerimizi görmek maksadıyla AKM'nin yolunu tuttuk. Piyesteki bir cümle, bugün bile aklımdadır. Öfkeli bir oyuncu, rolünün bir yerinde şöyle bağırıyordu: -Nifrat idireeeem!!! Kızıl Ordu işgali, sömüren Moskova siyaseti, milli kıymetleriyle yaşayamamak, elifbasının bile elinden alınması, o topraklar insanının yüreğinde bu "nifrat" duygularını uyandırmıştı. Azerbaycan, şimdi müstakil, ama yaralı... Sovyetler, can çekişirken bir kere daha saldırdı, hem de çok kanlı şekilde. Bu tasallut, Azerbaycan'ı zayıf düşürdü. Fırsatı değerlendiren Ermenistan, ülkenin yüzde yirmisini istila etti. Dağlık Karabağ dahil kanama devam etmekte. Batılı devletler, dininden dolayı Ermenistan'ı himaye ediyorlar. Onu da batılı saymaktalar. İsrail'in bir benzeri. Kimse olmasa Rusya yeter. Analarına, bacılarına, balalarına ...anlatılmaz zulümler yapanlara karşı Azeri nifratı bugün aynı hınçla devam etmektedir... İsrail, 1948'den bu yana Filistin aleyhine hiç durmaksızın toprak büyüttü. Tarihin en büyük adaletsizliklerinden biri oradadır. Filistinlilerin, bebek, çocuk, kadın, ihtiyar her yaştan insanıyla maruz kaldıkları katliamlar, vatanlarının işgal edilerek mendil kadar, üstelik parçalı mendil kadar bırakılmasından dolayı İsrail'e nefret duyacağını tahmin etmek için keramet sahibi olmaya gerek yok...O nefret ve o savaş adalete kadar gider. Suriye'de, Mısır'da, başka yerlerde yaşanan bahar mı, kış mı olduğu belirsiz körüklenmiş kavgalardan dolayı muhaliflerle muktedirler arasında şimdilerde doğmuş olan nefretin yarın da devam edip etmeyeceğini bilmiyoruz... Türkiye, bu açıdan çok şanslı. Çeyrek asrı aşkın bir zamandır, şehit verilmeyen gün yok. Terörist öldürülmeyen gün de yok. Hanelere her gün ateş düşmekte. Bu derin acılara rağmen ülkenin hiç bir köşesinde, hiç bir gün silahlı veya silahsız sivil çatışma yaşanmadı. Bunun sebebi iki tarafta da diğeri için nefret duygusu doğmamış olmasıdır. Vatandaşlarımız, aynı binada, mahallede, çarşıda hayatlarını devam ettirmekteler. Bu güzel ahlak, bu sabır, huzurumuzun teminatıdır. Bölgenin lider devleti olarak bu huzuru, bu barışı çoğaltıp etrafımıza da yaymakla mükellefiz. Ne var ki bazı politikacılar, nefrete ateş taşımakta, nefret diliyle siyaset yapmaktalar. Demagoji sermaye edinilmiş, sadece laf üretilmektedir. Zamanın gerisinde kalmış politika esnafı yüzünden gündem kirlenmekte. Nefretle dolu bu politikacılar, tekliflere dayalı muhalefet yapmak yerine ısrarla soğuk savaş dönemi alışkanlığını sürdürmekteler. Diyoruz ki: TBMM Başkanlığı, her vekilin odasında masanın karşısına Yunus Emre'nin şu dörtlüğünü bir levha yaptırarak astırmalıdır. İnşallah nefrete panzehir olur: Ben, gelmedim davi içün Benim işim, sevi içün. Dostun evi gönüllerdir. Gönüller yapmaya gelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.