"İstanbul muhakkak fethedilecektir..."

A -
A +

Geçen pazar, İstanbul'un fethinin 558. yıl dönümü idi... Türk-İslam mefkûresinde çok önemli bir yer işgal eder İstanbul'un fethi... İslamiyetle birlikte ortaya çıkan mukaddes bir ideal, yüce bir gayedir bu fetih... Önce Araplar, sonra da Türkler, İstanbul surları önünde seve seve can verdiler ve şehadet mertebesine kavuştular bu ulvi gaye uğruna... Bütün bu gayretlerin, şehadetlerin sebebi neydi? Peygamber efendimizin, şu müjdesiydi: "İstanbul muhakkak fethedilecektir. Bu fethi yapacak hükümdar ne güzel hükümdar ve onun askerleri ne güzel askerlerdir." İşte bu hadis-i şerif, bütün İslam hükümdar ve kumandanlarını, erlerini harekete geçiriyordu. Hepsi bu müjdeye kavuşma arzusu ile kavruluyorlardı. Bunun için defalarca teşebbüse geçildi. Önce bu fetih teşebbüslerinin tarihî seyrine bir bakalım isterseniz: İstanbul'un fethine ilk teşebbüs; Hazreti Osman devrinde 655 senesinde yapıldı. O zaman Müslümanlar kuvvetli bir donanmaya sahiptiler. Suriye valisi Hazreti Muaviye 654 Kıbrıs Seferini müteakip, Bizans'a bir donanma gönderdi. Bundan istenilen netice alınamayınca Hazreti Muaviye, oğlu Yezid kumandasında bir ordu gönderdi. Bu ordu, İstanbul surları önüne gelerek şehri kuşattı. Bu kuşatmada büyük sahabelerden hazret-i Hâlid bin Zeyd (Eyüp Sultan) da bulunuyordu. İstanbul 669 baharında iyice kuşatılmasına rağmen fethedilemedi. Hazret-i Ebu Eyyub-i Ensari bu kuşatmada dizanteriden vefat edip, İstanbul surları yakınına defnedildi. 673'te Hazreti Muaviye devrinde yedi yıl süren bir deniz seferi daha tertip edildi. Yaz mevsiminde mütemadiyen İstanbul'a taarruz eden Emevi donanması, muvaffak olamadı 714'te büyük bir ordu ile İstanbul üzerine yürüyen Abdülmelikoğlu Mesleme ve Mervan oğlu Ömer bin Abdülaziz, 716'da şehri karadan ve denizden kuşattılar. İslam donanması, Haliç'in ağzında bağlı zincire kadar yaklaştı. Ancak, olumsuz hava şartları ve Bizans entrikaları neticesinde fetih yine gerçekleşemedi. 781'de Abbasi halifelerinden El-Mehdi oğlu Harun Reşid kumandasındaki İslam ordusu, Bizans İmparatorluk ordusunu İzmit yakınlarında yenerek Boğaziçi sahillerine kadar geldi. Bizanslılar haraca bağlanıp, geri dönüldü. Daha sonra, İstanbul'u fethetme görevini Osman Gazi üzerine aldı. Hadis-i şeriflerle müjdelenen ulvi gayeyi gerçekleştirmek şerefine mazhar olmak arzusuyla faaliyetlerde bulundu. Osman Gazi'nin ölüm döşeğinde, oğlu Orhan Gazi'ye; "İstanbul'u al gülzar et" diyerek vasiyette bulunması, İstanbul'un gönlünde nasıl yer ettiğini göstermesi bakımından pek manidardır. OSMANLI?ISRARLIYDI!.. İstanbul fethinin "ilahi bir vaad" olduğu inancını taşıyan Osmanlılar, ısrarla bunun üzerinde durdular. 1391'de Sultan Yıldırım Bayezid Han şehri kuşattı. Abluka şeklinde devam eden bu kuşatma, İstanbul'da bir Türk garnizonu, mahallesi, cami, mahkeme kurulması ve kadı (hakim) bulundurulması ile her sene on bin altın haraç verilmesi şartıyla kaldırıldı. Yıldırım Bayezid Han, 1396 Niğbolu Zaferi sonunda Bizanslıların Haçlılardan yardım almasını önlemek için Karadeniz sahilindeki Şile'yi zaptedip, Boğaziçi'nde Anadolu (Güzelce) Hisarını yaptırdı. Şehrin teslimini isteyen Bayezid Han, isteği kabul edilmeyince, kuşatmayı tekrar şiddetlendirdi. 1397'de başlayan bu kuşatma neticesinde Bizanslılar, eski antlaşma şartlarını yerine getirmeyi kabul ettiler. Yıldırım Bayezid Hanın son kuşatması 1400'de başlayıp, Timur Hanın Osmanlı hududuna girmesiyle son buldu. 1422 yılında Osmanlı Sultanı İkinci Murad Han tarafından dört ay kadar süren çok şiddetli taarruzların yapıldığı kuşatmada, her türlü savaş taktiği ve zamanın teknik imkanları kullanıldı. Bizanslılar kadını erkeği dahil bütün ahali şehri savundular. Meşhur Bizans entrikası tatbik edilerek, Anadolu'da Osmanlı'ya karşı ittifak tesis edilince, iki düşmanla uğraşmanın güçlüğünden kuşatma kaldırıldı. İstanbul'un son kuşatması Fatih Sultan Mehmed Han tarafından 1453'te yapıldı. Ve hadis-i şerifte bildirilen müjdeye böylece kavuşuldu. Peygamber efendimizin bir mucizesi daha gerçekleşmiş oldu... Konuya yarın devam edeceğiz inşallah... NOT: Hakk'ın rahmetine kavuşan yazarımız Mehmet Oruç'un vefatından önce kaleme aldığı yazılarını yayınlamaya devam ediyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.